GENETIĞI DEĞIŞTIRILMIŞ DIN- AZİZ KEMAL BURKAY...
Çok iyi
biliyorum, ancak yine de yazıyorum: Türklerin gerçek tarihlerini öğrenmelerini
engelleyen, asırlardır uyuyan ve uyutulan Türklere özel olarak hazırlanmış ve
ithal edilmiş uydurma tarihleri öğreten lobiler bu kitabın yayınlanmasını bir
şekilde engelleyeceklerdir.
Çalışmalarım
ve tespitlerim doğruysa, bilime ve insanlığa bir faydası olacak ise mükâfatını
RABBIM’DAN dilerim. Hatalıysam RABBIM’IN Rahmetine, Şefkatine, Affına
sığınırım.
Aziz Kemal BURKAY
Bu sitenin
sahibi 17 Mayıs 1946 yılında Elazığ Maden'de doğmuştur. Üç yaşlarında babasını
kaybedince sakat anacığı ile yaşamaya başlamış. Annesi birkaç yıl sonra tekrar
evlenmek zorunda kaldığında ise dedesi ve ninesi tarafından büyütülmüş.
Bugünkü
bilimsel çalışmalarının ve başarılarının temelinde yatan oldukça ciddi olduğuna
inandığımız birtakım verileri okuyucuların bilgilerine iletmek istedik. Bu
veriler, Buharalı'nın bu engin görüşlerinin anlaşılmasında önemli rol
oynayacaktır.
Erken
gençliğinin geçtiği Ergani'de, kasaba çevresin de oluşan "hortumlara"
bakmak, içinde olup bitenleri anlayabilmek için pür dikkat beklemek,
yetişebildiklerinin içine girip; hortumun içinde oluşan hareketleri, olayları
kavramak, anımsadığı ilk tutkularından biriymiş. Bazen vücudunu ıslatıp
hortumun içine girdiğini, hortumun içindeyken gözlerini açamadığı için bu yola
başvurduğunu, olayları vücudu ıslak olduğu zaman daha iyi duygulanacağını, bu
nedenle birçok kez hastalandığını anlatıyor.
Buharalı,
ilkokul çağlarında iken su dolu havuzlarda yaptığı deneylerde, su üstündeki
yaprakların bir yere gitmediğinin farkına varıp; öylesine kötü alışkanlıklar
edinmiş ki; çoğu kez suyun içinde fazlaca kalmaktan dolayı vücudu keçeleşip
yatalak hasta olmuş. Kendisi anımsadığı o günleri anlatırken " ağzıma
aldığım hortumla suya göz hizasına kadar girip, saatlerce dışarıdan iplerle
kontrol ettiğim taşları havuza atıp oluşan dalgaları, suyun altından izlemek
için, fazlaca kalmaktan dolayı, suyun deride yaptığı ıstıraba katlanmak
zorundaydım" diyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi yaptığı özel
düzeneklerle havuzun içinden dışarıya taş attırıp, dalgalardaki farklılıkları
ters yönde inceleyecek kadar dalga tutkusu gece gündüz tek amacı olmuş. Burkay
öylesine ileri gidiyor ki; bakır cevheri çıkarılan Madende dinamit fitillerinden
artan ar tık fitillerin barutları ile patlayıcılar yapıp, renkli boyaları
durgun havuz suyuna bırakıp - kendisi de suyun için de olmak koşulu ile-
patlatırmış! Amacı dalga hareketini renkli boyaların izlerini dalgalardan
izlemek! Çoğu kez hayati tehlikeler atlatmasına rağmen bu çılgınca deneylere
devam etmiş.
"Çevre,
insanlar, eşyalar hareket eden aracın altından bakılırsa acaba nasıl görünür?
" diye düşünür dururmuş. İşte, ipe sapa gelmez böyle bir soruya cevap
bulabilmek için kendisini maden cevheri taşıyan o kocaman arabanın altına
" diferansiyel " ayaklarından bağlayıp elleriyle de arka gövdeyi
tutarak gözlem yapmaya kalkmış. O gün çevreden görüp yetişenler tarafından
kurtarıldıktan sonra, tam anlamı ile "İSTENMEYEN ÇOCUK" ilan edilmiş.
Babasız oluşu ve dedesinin saygın kişiliği sayesinde bu garip ve tehlikeli
davranışlarını dayak yemeden atlattığını söyleyen Buharalı, o günden sonra
Maden de İngiliz Kemal olarak anılmaya başlamış.
Amerikalılardan
önce aya gitmek için, 1957'de barutlarla içini doldurduğu silindirik Kanada
peynir kutularının birisini roket yapıp ateşlediğinde, çevresindeki bütün
evlerin camlarının kırılması ve 10 gün kadar yakınlarından saklandığı bir başka
anısı.
Yine İlkokul
çağlarında bakır fabrikasında maden potalarında vagonlara dökülen eriyik bakır
madeninin etrafa saçılan küçüklü büyüklü taneciklerinin neden hep yuvarlak
taneler, küreler gibi olduklarını araştırması ve erittiği kurşun taneciklerinin
de küreler olma eğiliminde olduklarını gözlemesi; bilimsel yaşantısındaki en
değer verdiği olaylardan birisidir.
O günlerden
sonra yaramazlıklarını durdurduğunu ve çevreye ve kendisine daha etkili
zararlar vermeye başladığını anlatıyor ve karlı soğuk havalarda, “nasıl
oluyor da soğuk hava burundan giriyor ve hemen vücut ısısına ulaşıyor"
sorusuna o çocuksu duygularla cevap aramaya çalışırken zatürreden zor
kurtuluyor.
Saygı ve
minnetle andığı Nineciğinin, Buharalı'nın evde yaptığı deneylere göz yumduğunu,
hatta o yoksul haliyle bile; tel, mıknatıs, lehim vs. alması için harçlık
verdiğini gözleri yaşararak anlatıyor ve bu arada ninesinin şu sözünü hiç
unutamadığını söylüyor: "Oğlum, zengin bir aile olsaydık, sana her
istediğini mutlaka alırdım"…
Ninesini saygı
ve Rahmetle ile anan Buharalı, ona çok şey borçlu olduğunu söylüyor. O denli çevresine
zararlı bir torunu seven, sevgi örneği, bilim aşığı bir nineydi diyor. Hatta
çoğu kez; " bana da anlat, bu mıknatısı döndürünce bu ampul nasıl
yanıyor?" diye sorduğunu ve durmaksızın kendisine moral verdiğini
söylüyor.
Buharalı,
1963'de elektronik ve ileri seviyede deneylere dayalı fizik alanlarında
çalışmaya başlıyor, çalışıyor, okuyor, deney yapıyor, kazanıyor ve akademik
eğitimi seneler sonra ABD de birçok ilişkin branşlarda kendisini yetiştirerek
alıyor.
Çok sevdiği
sakat anacığının iyi kötü terzilik yaparak destek sağladığını, ancak ninesi
kadar bilimsel araştırmalara yumuşak yanaşmadığını, bu nedenle annesiyle
geçinemediğini ifade ediyor. Buharalı'nın, özel yaşamında da, bilimselliğin
dışında kelimenin tam anlamıyla GEÇİMSİZ BİR İNSAN olduğunu gözlüyoruz. Zaten
bu da her halinden belli oluyor.
Buharalı'nın
hiç unutamadığı bir tutkusu da; arka ayaklarıyla gübreden bilye yapan GÜBRE
BÖCEKLERİNİ İZLEMEK! Bu böcekleri izlemek yazara öylesine bir haz veriyor
ki; anlatırken bile gözlerinin içi gülüyor. Bu böceklerin müthiş geometri
bildiklerini, aşırı dengeli ve dikkatli bir mühendis gibi çalıştıklarını;
özelliklede katılık - sıvılık oranlarını bir kimyager gibi kontrol ettiklerini;
ballandıra, ballandıra anlatıyor.
Yüce Allah'ın
her canlıya özel bilgi iletişim detaylarını kodladığını, tüm çevremizin bu
programların ortaya koyduğu verileri sergilediğini tanımlıyor.
Buharalı;
Turhal, Finike, Antalya'da kendi işyeri ve laboratuar çalışmalarından başka,
yurt dışında elektronik-elektrofizik alanlarında; ITT, Halliburton Oil Comp,
Unibeld, INAS, Methanol ve Amonium Fab. gibi değişik yerlerde ve değişik
alanlarda, deney amaçlı olarak çalışıyor. Pahalı deneylerini kendi şahsi
imkanlarıyla yapamayacağını anlayan Buharalı, hem hayatını kazanıyor hem de deneylerini
yapma imkanını böylece buluyor. Bu çalışmalarına gerçek bir destek sağlayan
Jhon V. Krivak isimli ABD'li genel müdürüne borçlu olduğunu anlatıyor.
1977'de
Turhal'da arkadaşlarına, OZON tabakasının önce güney kutup bölgesinden
yırtılacağını açıkladığında; arkadaşlarının garip ifadeli bakışlarını
sezinleyince tekrar yurt dışına çıkan Buharalı, 36'dan fazla ülkede
araştırmalar ve çalışmalar yapıyor.
Tevrat'ı,
İncil ve Kuran’ın şu ana kadar asla farkına bile varılamamış ayrıntılarını
deşifre etmeyi başaran Burkay'ın en büyük amaçlarından biriside; Sevgili Musa
Peygamberin o müthiş bilimsellikler içeren sandığının yapımı olduğunu
kendisinden dinliyoruz. Buharalı'nın her nasılsa gözünden kaçmamış bir takım
verileri belirtmek istiyoruz;
Buharalı, en
nefret ettiği şeyin okumamak olduğunu, okunan her verinin yaşanarak okunması
gerektiğini, okumamanın bir insanlık suçu olduğunu ısrarla vurguluyor.
Bilimsel tüm
yapıtlarını " EVRENDE ZAMAN VE HAYAT " adlı seri kitaplarda
toparlayan Buharalı'nın yayınlanacak olan eserleri şunlardır.
* Titreyen ve
Işıldayan ATOMLAR,
* Kur'an +
Tevrat ve Matematik,
* Kur'an +
Tevrat ve Boşluk Şakulü,
* Ta-Ha ve
TUVA.
* Dünya
Atlantis’in Akıbetine Gidiyor,
* Akıl ve
Nefs,
* Allaha şirk
koşan dinciler,
* Black and
White Holes, Kara ve beyaz delikler,
* Fiziğin
Felsefi Enginliği,
* FİZİK-HİKMET
KUTSALDIR,
* Evrenin boşluk
şakulü,
* KADER nedir,
AKIL nedir,
* YARATILIŞIN
PROGRAMLARI,
* Müslümanlar
gibi Müslüman olmak mı? Sakin Haaa!
* YARATILIŞIN
PROGRAMLARI,
* ÂDEM ve
TORUNLARI
* TARIK suresi
ve gecenin bel kemiği,
* Kehf-Rakim
ekibi ve köpekleri kimlerdi?
Gibi eserlerini
sırasıyla diziler halinde, ücret almadan yayınlayacaktır.
Kendisi
isminin belirtilmesini istemediği için Buharalı TÜRK ismiyle tanıtacağız.
ÖNSÖZ
AKIL, İNSAN, BİLİM
QUR’AN, İNCİL ve TEVRAT
EMEVİ-ABBASÎ İMALATI RİVAYETMATİK MASALLARLA
GENETİĞİ TAHRİP EDİLMİŞ DİN…
QUR’AN, İNCİL ve TEVRAT
EMEVİ-ABBASÎ İMALATI RİVAYETMATİK MASALLARLA
GENETİĞİ TAHRİP EDİLMİŞ DİN…
Yüksek sesle
derim mi; insanlar, devletler, hükûmetler, milletler, yaşayan ve yaşayacak olan
her fert kayıtsız-şartsız bilmelidir; Bilimin, teknolojinin ve üretimin
akılcı metotlarla kölesi olunduğu zaman insan onur ve vakarına yaraşır şekilde
yaşamaya hak kazanılır… Aksi halde başkaları tarafından yönetilir,
yönlendirilir, kullanılır ve hatta eritilerek yok edilirler…
Tarihler bunun
sayısız örnek ve kanıtlarıyla doludur… Ödevim gerçeklerin gerçeğini üç boyutlu
açıklamaktır. Dileyen okur, öğrenir, öğrendiğini yaşar ve yaşatırsa ancak O
muhteşem hedefe yönelir… aksi halde!!!...
Bu kitapları
yazanın kim olduğu hiç önemli değildir. Önemli olan; tespitleri, fikirleri,
içeriğindeki bilgeliğin değerlerini anlamak ve bu doğrultuda yaşamak ve yaşatmaktır
erdem olan. Bu Kitapların saf bilimsel içerikleri rivayetmatik hadisler veya
masallar veya birlerinin arzularıyla kaşarlanmış pembe masallara dayanmaz. Dayanağı
sadece Akıl, Qur’an, İncil, Tevrat ve Bilimdir. Hiç bir ücret almadan,
insanlığa hizmet etmek için yazılmıştır.
Nasıl ki iyi
havlamakla iyi bir köpek olunamaz ise, insan da güzel ve etkili bir biçimde
konuşmakla, yakasına filan-fulen akademik etiketler takarak, sırtında karanlık
cüppelerle, kafasında sarıklarla bilge de olamaz…
Boşluklar
içinde olan insanların zaaflarından yararlanmayı iyi bilen karanlık cüppeliler,
bir takım âlimi ulema etiketleriyle asırlardır insanları karanlıklarda tutmayı
başarmışlardır.
Boşluklar
içindeki insanlar bu yaratıklara soramamış ’hangi denklemin altında imzan
var, hangi projeyi hayata geçirdin, hangi ilacı icat ettin, hangi başarınla
insanlığa ne verebildin, Yüce ALLAHIN böyle bir ofisimi var ki sen dostuyum
diyorsun, belgeni göster, hastalandığın zaman neden cehenneme bilet verdiğin
gavurlarin icadı olan ilaçlara sarılırsın…’ diyememiş, sorgulamamış…
Çünkü
beyinleri uyuşturarak boşlukları doldurmayı bilen karanlık cüppeliler, EPİFİZ
bezini körelterek esir etmeyi başaranlar işlerini iyi yapmışlar, günümüzde de
yapmaktalar…
Bu nedenlerle
gördüm ki; Fiziki ölümden sonra artık ölümün olmadığı/olamayacağı sonsuz
yaşamın, hayatın İNANCINI, SAYGISINI VE KORKUSUNU AKILCI VE BİLİMSEL
metotlarla kendine önder yapan akıllı azınlıkların İNSAN İNSANI
olduğunu, arkasına alanların da sadece nefes alan cesetler olduğunu gördüm…
Çok iyi
biliyorum, ancak yine de yazıyorum, yazmak zorundayım; Asırlardır Müslümanları
uyutan, ithal edilmiş, Yüce ALLAH’IN QUR’AN’I ile herhangi bir ilgisi-alakası
olmayan, insan icadı uydurma masallarla adına da ‘DİN’ dedikleri zehirle
beyinleri yıkayan, epifiz bezini körelten LOBİLER, yabancıların
hizmetkârlığını severek ve içtenlikle yapan içerideki yerli LOBİLER de bu
kitaplardaki kanıtlardan rahatsız olacak ve hoşlanmayacaklar…
Umarım, onlar
da bu mütevazı kitaplarımızdan nimetlenir doğru olanı idrak edip gerçeğe
yönelirler…
İhtirasla,
azimle yoğrulmuş olan tek amacımız vardır; genetiği bozulmuş, gırtlağına kadar
bataklığa gömülmüş bu muhteşem dini ayağa kaldırmak, yanlış anlaşılmaları
düzeltmek, hizmet edebildiğimiz kadar insanlığa faydalı olmak, asırlardır
uyuyan ve uyutulan Müslümanları, Türkleri ve insanlığı uyanabilirlerse
uyandırmaktır…
QUR’AN
Müslümanların değil, Türklerin de değil, O’na sahip çıkan ve O’nu yaşayan ve
yaşatan her AKIL sahibine, Âlemlere rahmet olarak vahiy edilmiş Yüce ALLAH’IN
kelimeleridir... Çünkü ALLAH herkesin, her şeyin ALLAHIDIR…
Yaşayanların
yani, dirilerin İNSAN İNSANI olmaları için gönderilmiş QUR’AN, İncil ve
Tevrat gazel nağmeleriyle okumak ve anlamını dahi bilmeden ezberlemek,
mezarlıklarda okumak için değil; Anlamak için, anladığını yaşamak ve
yaşatmak için okunursa her şey yoluna girecektir…
Aksi halde; EĞER
DİLERSE SİZİ YOK EDER VE YERİNİZE YENİ BİR HALK GETİRİR. (aklınızı başınıza
alın!) Qur’an, Fatır 16… Bu ayetin ses tonu beni kemiklerimin içine kadar işleyen
korkulara, dehşetlere düşürür…
...
Yaratan, hayat
veren HAY olan Yüce ALLAH; hayat verdiği ile dalga geçmez…
Kendisiyle dalga geçilmesine de müsaade etmez!…
Dikkatli, çok
dikkatli olmak gerekir, hayat çok kısa!... Boşa harcanacak zaman YOK!...
Okumak,
öğrenmek, öğretmek, kazanmak, kazandığını paylaşmak, üretmek, ZENGİN ve
ÜRETEN TOPLUMU TESİS ETMEK, destekleşmek, bilgece erdemin yollarına
koyulmak… Ancak bu metotla Hz. Muhammed’e layık olabiliriz… QUR’AN; Toplumun
kaderine keyfiyetle etkiyecek seviyede ferdi zenginliği kesinlikle men eder…
Öğretim,
öğrenim, bilim, teknoloji ve üretimi öğretmesi gereken Akademilerdeki kalitenin
günümüzde ki kanıtı ve Din diye beyin yıkayan safsataları çığıran karanlık
cüppelilerin de kalitesini tartışmaya bile gerek yokken; kimseye sataşmıyor,
kimseyi de aşağılamıyorum çünkü kanıtları ortalıktadır!...
Deve
bilgelikle cevap vermiş ‘nerem doğru ki’ !...
Günümüzde de
sayıları azımsamayacak kadar fazla, her nasılsa kendini medeni veya modern
olduğunu, batının kirli sularında yıkanmayı bile onur zan eden ancak her
fırsatta kendisini ve hiç bir felsefesini tanımadığı halde Mustafa Kemal
Atatürk hayranı olduğunu çığıran zavallılar, her nasılsa bir şekilde diploma
almış kara cahiller ki; elinde lambası YOK önünü göremiyor ancak aydınlığı
oynayan şarlatan aktörler, yani monşerlerdir… Bunlar yabancılardan satın alarak
bilim yaptıklarını zan eden zavallılardır.
Bu cinsin
mensupları sadece lakırdı üreten ve beyni hiç bir şey üretemeyen şarlatanlar;
gerçekten bilim yapacak olan bilim adamına da kendi konumunu kaybedeceği,
kendisinin gölgede kalacağı korkusuyla engel olurlar...
Ve her nasılsa
derme çatma Arapça öğrenmiş, kafasına sarık geçirip devlet memuru maaşını
ALLAH’DAN korkmadan ve hiç bir şekilde hak etmeden alıp yiyebilen ve para
kazanmak için yanlış yamalak QUR’AN, İncil ve Tevrat meal-tefsiriyle beyin
yıkayanlar!…
Kısaca, dini,
dinleri kendi kısır düşünceleri doğrultusunda kullanarak insanları birbirine
düşman edenler…
İşte!...
Dehşetengiz sorunların temelindeki virüs buradadır. Bu en tehlikeli virüs
binlerce milletleri, kabileleri tarihin enginliklerine gömmüştür…
Bu virüs
sadece insanın yaşam kalitesini düşürmekle kalmıyor, bilimin de tökezlemesine
neden oluyor. Bilim tökezledikçe de, yeni gelen genç nesillerin düşünme, üretme
ve yaşam kalitesi de düşüyor ve bu döngü böylece karanlık sona doğru
sürükleniyor…
İşportaya
düşürülmüş, bilimle, QUR’AN’LA herhangi bir ilgisi bulunmayan uydurulmuş
rivayetmatik din; insan icadı bu dinin/dinlerin çığırtkanlarıdır ki; bu uydurulmuş
din süngeri ile hemen her cahilin beynini istedikleri tarzda siler süpürür,
yıkar ve yönlendirebilir ve hatta intihara bile götürebilir ve hatta kendi öz
evladını kurban etme şeklinde AKIL hastası da yapabilirler... Her gün bunun
açık kanıtları etrafımızda görünmektedir.
Ne acıdır ki;
önde koşması gereken Müslümanlar sadece mantar gibi sabitçe durmakta,
birilerinin kendilerini gütmesini beklemektedirler. Gerçekleri ve geleceği
üç boyutta görebilen her bilim adamına derin ıstıraplar veren bu kısır döngü
böyle devam etmemelidir…
Allah’ın Kulu
ve Resulü Hz. Muhammed ‘Bugünü dünüyle müsavi olan ziyandadır’ demiştir…
Mustafa
Kemalin ilke ve hedeflerini hiç bir şekilde tanımadan ‘Ben Atatürkçüyüm’
diye çığıran kara cahillerin en az %90’ı ne kadar maskara, sahte ve zararlıysa;
‘ben Müslümanım’ diyenlerin de en az %90’ı Emevi Abbasî rivayetmatik
dinciliğinin mensubu ve Qur’an’ın gerçeğinden fersah-fersah uzak olan çığırtkan
şarlatanlar da aynı ölçülerde zararlılardır.
Bu muhteşem
dinin önündeki en büyük engel bilim dışı din çığırtkanlığı yapanlar, Yüce ALLAH
ile insan arasına girip aracılığı oynayanlardır. İşin en acı tarafı; yakalarına
akademik unvan takmış aktörlerde bu çirkinliklerin ortağıdırlar.
QUR’AN’NIN
bilimsel, felsefi (teshir, tefekkür) gerçeğini anlamaya ve anlatmaya temel
bilgileri yok(!) biri diğerini kâfirlikle suçlayıp ret etmekte ve birbirlerini
ağızlarından salyalar akarak ısırmaktadırlar…
Yüce ALLAHIN
Resulü ve Kulu Hz. Muhammed “En çirkin, hesabı en
verilemeyecek, en haram olan kazanç, din adına ve din kullanılarak elde
edilenidir…” demiştir…
Qur’an;
papağan gibi ezberleyip, gazel nağmeleriyle para kazanmak için okunulan değil, ANLAMAK
İÇİN OKUMAK, OKUDUĞUNU ANLAMAK, ANLADIĞINI YAŞAMAK VE YAŞATMAK İÇİN GÖNDERİLMİŞ
YÜCE ALLAH’IN KELİMELERİ, ÖĞRETİLERİ VE KURALLARIDIR...
[Andolsun
ki Biz yarattık insanı yaratılışı en güzele ulaşabilecek programla. Sonra iade
ettik onu sefillerin en sefiline (aşağıların da aşağısına). Ancak hariçtir ki
Allah'a ulaşmayı dileyenler ve faydalı çalışmalar yapanlar. İşte onlar için
kesintisiz mükâfat vardır. Öyleyse bundan sonra sana dîni yalanlatan nedir?
Allah, hâkimlerin en güzel hüküm vereni değil mi? Tin 4-8]
Aklını
kullanan, vicdan sahibi, idrak edebilen her insan bunun kanıtlarını bu mütevazi
kitaplarımızda açıkça bulacaklardır.
Kararı; ayağa
kalkıp doğru hedefe, insan onur ve vakarına yakışır şekilde, birlikte, sevgi
coşkularıyla, saygılar içinde bilimin ve üretimin yollarına AKILLA
yönelmenin önemini de her ferdin kendi hür iradesine, vicdan ve anlayışına bırakıyorum…
Qur’an’da
şiddetle önerilen en önemli emir-dua; ‘Rabbim Artır
İlmimi Ziyadesiyle’…
Tevrat’ta Yüce
ALLAH’I tanımlayan ayet; ‘Allah BİLGİ ALLAHIDIR’…
İnsanlık
tarihine imza atmış insan insanı Atatürk de; ‘Hayatta
En Hakiki Mürşit İlimdir’ der…
Dilerim O
Âlemlerin Rabbinden ki Müslümanlar şu elim zillete düşmesinler: ‘Ve Resûl dedi, (izin günü, yani kıyamet gününde,
mahkeme-i Kübra’da şikâyet ederek) “EY RABBİM!
MUHAKKAK Kİ BENİM KAVMİM, BU QUR’AN’I TERK ETTİ (veya) QUR’AN’DAN FARKLI YOLLAR EDİNDİLER”. Furkan 28-30]
Ayetin
kısaca açıklaması; ‘ Qur’an’dan ayrıldılar, Qur’an’ı terk ederek birilerinin
uydurduğu safsataların, rivayetlerin peşinden gittiler, gerçekleri terk
ettiler, cemaatlerle, tarikat ve mezheplerle ayrılıklara, düşmanlıklara düştüler,
benim söylemediğim şeyleri benim adımı kullanarak bana mal ettiler, bilim
üretmediler, diğerlerinden satın aldılar ve başkalaşım sevdasına kapılarak
kendilerini esir ettiler, onurlarını, vakarlarını, hatta şahsiyetlerini
eriterek yok ettiler ’...
Yüce ALLAHIMIZ
bizlere/insanlığa QUR’AN’DA tanımladığı tarzda İNSAN İNSANI olmamızı,
vakur, bilge, AKLINI kullanan onurlu insan olmamızı, sevmemizi, karşılık
beklemeden destekleşmemizi, mutlu olmamızı, Kendisinden başka kimseye
boyun eğmemeyi ve hak ederek, idrak ederek Kendisini bilerek bilmemizi,
idrak ederek tanımamızı istemektedir… Sadece Kendisine ancak, idrak
ederek, bilgiyle bilerek yönelmemizi murad etmektedir…
İstediği
çok şey mi sizce?...
Yüce ALLAH
kimden vergi istedi, kimden kendisi için bir şey istedi? Neye ihtiyacı olabilir
ki? Bütün kâinatların, mülkün sahibi O değil mi?
Çoğunluk
insanların Qur’an’ı anlamak için okumadıklarını bilen, yanlış yamalak meal veya
tefsir edilmiş işportada dolaşan kitapların oluşturduğu bilgi kirliliğinden
istifade edip, bundan da çıkar sağlamak için canhıraş çalışan iblisin
hizmetkârları, tuzaklar kuran kâhinler, şeyhler, dervişler, şarlatanlar,
karanlık cüppeliler; kendisi okumadığı için boşluklar içinde çaresizce
bocalayan insanların yalnız şahsiyetlerini, malını, hayatlarını değil, ölümün
olmadığı sonsuz yaşamdaki hayatlarını da heba etmekteler…
Bu mütevazı
kitaplarımızda her ferdin bizzat kendisinin okuyarak QUR’AN’IN nasıl
anlaşılacağının anahtarlarını bulacaklardır.
Umarım bu
mütevazı hizmetimizle yardımcı oluruz… Karşılığında da insanoğlundan hiç bir
beklentimiz olamaz…
Bu kısacık
önsöz sayfasını içeriği doğrultusunda anlayanların önünde kemali hürmetle
eğilirim.
Anlamayanlara
da; bu kitaplarımızı ikişer kez okumalarını önerir, Rabbimden Hidayet dilerim…
Çünkü her kesimden insanın anlayabilmesi için düzenlendi, her bir sayfaya
kütüphaneler sığdırıldı ve 47 ülkede 60 sene harcandı…
Ne mutlu Temiz
Büyük Akılla anlayabilen, görebilen, duyabilenlere…
Ne mutlu Temiz
Büyük Akılla idrak edip ‘ben Yaratanımı bilerek biliyorum’ diyebilenlere…
Ne mutlu Temiz
Büyük Akılla ‘iblisin tuzaklarına düşmeyeceğim’ diyebilenlere…
Ne mutlu Büyük
Temiz Akılla ‘Rabbim bana benden daha yakındır’ diyebilenlere…
En samimi
saygı, sevgi ve dualarımla efendim…
Buharalı bir
Türk
Kısa bir not; 1990
da Türkiye’de yayınlanan ‘Şeytanların akılsızlığı, şeytani ayetlere cevap”
kitabımdan sonra türeyen çok sayıda şahıs(lar) kitabımdan çalıntılar yaparak
TV’lerde ne amaçla bilinmez ancak, saçma sapan, bilimsel ve mantıklı dayanağı
da olmadan bulgularımı, tespitlerimi tahribatlarla kopyalamaktadırlar… Umarım
bundan böyle bu tür çirkin yanlışlıkları yapmazlar…
Bana “ bu
kitapları bastır, çok zengin olursun” diyen çok kişiler de oldu… Derim ki “Yüce
ALLAHIN ayetleri parayla satılamaz, şayet bunu yaparsam hesabını nasıl veririm,
öldükten sonra geçeceğim başka boyutlu yeni hayatımda para geçerli değildir ki,
en büyük zenginliğin faydalı olan bilgi olduğunu idrak ederek bilmekteyken
nasıl olurda saman yeli olan geçici dünya menfaatini ön planda tutarım? ” …
SON SÖZ !
TARİHLER ŞAHİT
OLSUN DİYE ŞU KISACIK İFADELERİMİ YAZMAK ZORUNDAYIM:
Bu insanlık
tarihine şahitlik edecek keşfi ben yapmadım… Yüce ALLAHIN izinliyle ortaya
koydum. Amacım Allah’a samimi ve akıllıca bir kul ve insanlara hizmet etmek
için yazdım…
Bugün tarih
2014 kitabımı ve içeriğini daha da genişlettim ve bu gerçekleri 1988 de
netlikle keşfetmiştim ve 1990’da yazdım ve kitabim basıldı, yayınlandı…
Rahmetli
Turgut Özal bu kitabimi yabancı dillere çevirmek istedi, Antalya’da bizzat bana
söyledi, ancak ömrü vefa etmedi.
Aradan 24 sene
geçti ve hiç bir Müslüman bana inanmadı aynı, 1977 de Ozon tabakasının önce
Güney kutbundan delineceğini açıkladığım zaman ki gibi.
Şimdi
söylüyorum; Müslümanların gâvur dediği batılılar, üzerinde AKILLI varlıkların
yaşadığı bir gezegeni keşif ettikleri zaman, çığıra çığıra “ işte canım
zaten Kur’an’ımız yazıyordu, Allah’ım bak ben Müslümanın, beni cennete koy, ben
tekke köşelerinde bol bol tesbih çektim” diye zırvalayarak çığıracaklardır…
Ve bunu insan onur ve vakarına asla yakışmayacak şekilde yapacaklardır… Züğürt
tesellisiyle Hazret denen üç beş hokkabazın ölüsüne çaput bağlayacak,
ölülerden, çürümekte olan cesetlerden medet umacak ve ALLAHA ŞİRK koşmaya devam
edecektir… Böylece cennete gideceğini ZAN edecektir…
Oysa Yüce
ALLAH Kur’an’da “haydi, iyi, faydalı işlerde
diğerlerini geçin, daha iyisini yapın“ emir ve tavsiye eder.
Kendileri asla
ve asla bir şey yapmayacaklardır… Yapacak olanlara da köstek olacaklardır ki
”SUS! SEN ALLAHIN İŞİNE KARIŞIYORSUN, SEN BENİM TARİKATIMDAN DEĞİLSİN, SEN ASLA
CENNETE GİDEMEZSİN CENNETİN BİLETİNİ SADECE BENİM ŞEYHİM VERİR, ANCAK GÂVURLAR
İCAT EDER, SEN BİLMEZSİN” diye çığırır da çığırır……
KANITIMI?
KUR’AN / ASR
SURESİ: Asra yemin olsun ki; insanlık, insanlar, istisnasız bütün insanlar
hüsrandadır, zarar ve ziyandadır. Müstesnadır ki iyi işler yapanlar, daha
faydalı olanlar, adaletli olup sabır edenler…
Bu Kur’anin
tamamını, bizi gerçeğin gerçeklerine götüren kısacık suresi, her şeyi
toparlamakta ve mutlak olan hedefi açıkça göstermektedir.
Bu surede;
Ateist, Müslüman, Budist, Yahudi, Hristiyan, Mecusi vb., şu veya bu şeklinde
asla ayırt edilmeden “TÜM İNSANLIK ZİYANDADIR,
HÜSRANDADIR, KAYIP ETMEKTEDİRLER” denildi...
Saygı, sevgi
ve en samimi dualarımla,
Aziz Kemal
BURKAY
Deyin ki:
“Biz Allah'a, bize indirilenlere, İbrâhîm 'e, İsmail'e, İshak'a, Yâkub ve
torunlarına indirilenlere, Musa ve İsa'ya verilenlere ve (diğer) nebîlere,
Rab'leri tarafından verilenlere (sahife, kitap ve vahiylere) îmân ettik.
Onların arasından hiçbirini ayırmayız (fark gözetmeyiz). Ve biz, O'na teslim
olanlarız.”
Bakara - 136
Asra yemin
olsun ki; insanlık, insanlar, istisnasız bütün insanlar hüsrandadır, zarar ve
ziyandadır. Müstesnadır ki iyi işler yapanlar, daha faydalı olanlar, adaletli
olup sabır edenler…
Kuran - Asr
Suresi
De
ki;"Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı,İncil'i ve size Rabb'inizden indirileni,
yerine getirip uygulamadıkça siz bir şey üzerinde değilsiniz.
Maide/68
DAHA FAZLASI İÇİN:
Erişim:
http://www.quran-incil-tevrat.com/index.html
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar