HAİN VE HİYANET
Hz.
Mevlana kaddese’llâhü sırrahu’l azîz hıyanet hakkında buyurdu ki;
“Su,
birisinden altın keseleri çalmış, nerede bir müflis diye her tarafa koşan
birine benzer. Yahut bitmiş otlara
dökülür yahut bir yüzü yunmamışın yüzünü yıkar. Yahut da denizlerde elsiz
ayaksız gemiyi hamal gibi başında taşır.
Onda yüz binlerce ilaç gizli. Çünkü her ilaç olduğu gibi ondan yetişir
gelişir. Her incinin canı, her tanenin
gönlü, bir eczane gibi olan suda yürür durur.
Yeryüzü yetimlerini o besler, kuruyup kalmış kişileri o yürütür. Fakat mayası bitti mi bunalır, yeryüzünde
bizim gibi şaşırır kalır. Suyun
bulandıktan sonra ulu Tanrı’dan yardım dilemesi içten feryada başlar;
“Yarabbi,
bana ne verdiysen verdim, yoksul kaldım.
Sermayemi temize pise döktüm sarf ettim. Ey sermaye veren, daha yok
mu?”
Tanrı
buluta “ onu iyi bir yere götür” güneşe de “ey güneş der onu yukarıya
çek!” der.
Onu
türlü türlü yollara sürer, nihayet ucu bucağı olmayan denize ulaştırır. Bu
sudan maksat velilerin canıdır. O can, sizin kirliliklerinizi iyiden iyiye
yıkar, arıtır. Yeryüzündekilerin hıyanetliklerinden bunaldı mı yine arşa,
temizlik bağışlayana gider. Yine o
taraftan eteğini çeke çeke gelir, o okyanusun temizliklerinden yeryüzündekilere
ders vermeye koşar.”[1]
Hainleri
çok olan yerler neden kurak memleket olduğunu hiç düşündünüz mü?
O
(su olan) yağmurlar (veliler) yağmaz oldu.
Suyumuzu
kaybetmek istemiyorsak hain olmaktan kendimizi kurtarmalıyız.
“Hain kul, Tanrı yanında, onun rızasını
kazanmış bir kul olmaz.” [2]
“Hain
kalpazandan, halis altınla kuyumcu, daha fazla korkar.” [3]
“Emniyet
ettiğim bir adam olan lalam, hain çıktı, bana hıyanette bulundu.” [4]
“Allah,
hangi türden olursa olsun, hainleri ve nankörleri asla sevmez.”(Hac, 38)
Stalin ve çalışma arkadaşları
birlikte toplanmış sohbet ediyorlardı. Birden yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi.
- Sizler yıllardır devlet için
çalışmış, ihtilale emeği geçmiş kişilersiniz. Söyleyin bakayım halkın yönetime
kayıtsız şartsız baş eğmesi için yöneticiler nasıl davranmalıdır?
Salonda bulunanlar çeşitli fikirler
ortaya attılar. İçlerinde haktan,
adaletten, demokrasiden, sürgünden, idamdan, hapisten söz edenler oldu. Stalin
söylenenleri beğenmedi.
- Yönetimi eline geçiren en güçlü ve
en yücedir. Halkın karşınızda baş eğmesi için ne gerektiğini size bir örnekle
göstereyim.
Hemen çalışanlardan birine
buyurdu:
- Bana hemen bir tavuk getirin.
Tavuğu çabukça bulup getirdiler. Stalin salonda oturanların şaşkın bakışları
arasında canlı tavuğun tüylerini yolmaya başladı. Tavuğun bütün tüylerini yolup cascavlak
bıraktıktan sonra salonun ortasına saldı. Çalışma arkadaşlarına döndü:
- Şimdi izleyin bakalım bu şaşkın
tavuk nereye gidecek.
Zavallı tavuk çektiği azaptan
kurtulmak için aralık kapıdan dışarı çıkmak istiyor ama soğuktan titriyor. Masaların
altına giriyor, masa ayakları canını acıtıyor. Duvar diplerine gidiyor ama her
yanı yara bere içinde. Şömineye yaklaşıyor ama tüysüz derisi sıcağa
dayanamıyor. Çaresizlikten tüylerini yolan Stalin’in bacakları arasına
sığınıyor. Stalin cebinden bir avuç yem çıkarıyor ve yolunmuş tavuğun önüne
tane tane atıyor. Yemlenen tavuk Stalin nereye giderse peşinden ayrılmıyor.!!
Ağızlarını açmış şaşkınlıkla kendisini izleyen arkadaşlarına gülerek bakan
Stalin şöyle diyor:
- Gördünüz mü HALK dediğiniz
topluluk bu TAVUK gibidir.!! Tüylerini yolacak ve serbest bırakacaksınız. O
zaman yönetmek kolaylaşır...!!
Prof. Dr. Muhammed Hamidullah
Tercüme:
Prof. Dr. Zahit AKSU
…..
“Son olarak sizlere oldukça enteresan bir olayı
nakledeceğim: geçen sene Pakistan’ın tanınmış âlimlerinden bir zat İstanbul’a
gelmişti. İstanbul Edebiyat Fakültesi İslâm Araştırmaları Enstitüsü’nün
kütüphanesinde epeyce eski bir tarihte İstanbul’da basılmış bir kitabı aradı ve
buldu. Seleften bir âlimin nazım şeklinde yazmış olduğu bu eser ve şerhi “Kelam
İlmi” ile ilgili bir eserdir. Müellifin ismini maalesef şu an hatırlayamadım
ama dikkatiniz çekmek istediğim nokta şudur: Pakistan’dan gelen zat bana bu
kitaptan bir kısım gösterdi. Bu kısımda müellif seleften bazı âlimlerin
görüşlerini naklediyor. Bu âlimlerden birisi: “mucizeler, maddi sebepler
olmaksızın peygamberlerden sadır olan harikulade hadiselerdir” diyor ki, bu
doğrudur. “MUCİZENİN GAYESİ NEDİR?” meselesine gelince aynı âlim şöyle
diyor: “Bir peygamberden sadır olan herhangi bir mucizede gözetilen gaye,
o peygamberin ümmetinin de aynı hadiseyi maddi imkanlarla
gerçekleştirilmesidir, bu bir emirdir.” Yani, o ümmet bu
mucizeyi maddi sebeplere dayanarak gerçekleştirmekle yükümlüdür. Mesela, Hz.
İsa bir cüzamlıyı, bir körü iyileştirmişse, onun ümmetinin de aynı şeyi tıpta
ilerleyerek maddi imkânlarla gerçekleştirmesi gerekir. Mucizenin gayesi budur.
Bu âlimin yaşadığı asırda insanoğlu henüz Ay’a çıkmamıştı; eğer içinde bulunduğumuz
Feza Çağı’nda yaşasaydı, “Hz. Peygamberin Miracında göklere çıktığına
göre ümmetinin de maddi sebepleri geliştirerek göklere çıkması vaciptir”
derdi. Bu konuda seleften bir âlimin görüşünü sizlere nakletmiş bulunuyorum;
belki aynı şeyi bugün ben söylemeye cesaret edemem”
….
Kaynak:
Hikmet
Yurdu,
Yıl: 2, S.3 (Ocak-Haziran 2009), ss. 81 – 93
Derleyen: İBRAHİM REFİK,
İnsanlara,
düşündürücü hikmetli sözlerle yönelin ki, kalpleri usanmasın.
Hazreti
Ali kerremallâhü veche
Akıl
tamamlandığında söz noksanlaşır.
Hazreti
Ali kerremallâhü veche
Her
siyasî parti, kendi yalanını yutarken ölür.
John
Arbuthnos
Sırtı
yere geldikten sonra kazanmış olmak yalnız siyasette görülür.
Edgar
Fause
Bir
siyaset adamını antipatik kılan şey, üzerine dökülen takvim yapraklarıdır.
Montesqueu
Siyaset
ilminden habersiz tarih meyvasız, tarihten habersiz siyaset ilmi köksüzdür.
J.
R. Seeley
Yalanlamak
ve reddetmek için okuma, inanmak ve herşeyi kabullen-mek için de okuma,
konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için
oku!
Francıs
Bacon
Bir
mezar taşıdır insandan yarına kalan, Onu da başkası yaptırır, gayrisi yalan.
Yasar
Çalışkan
Avam,
yalanla avutanı hakikat ile korkutana tercih eder.
**
Kibir,
bele bağlanan bir taş gibidir, onunla ne yüzülür ne de uçulur.
Hacı
Bayram Veli kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
Her
bildiğini söyleme, fakat her söylediğini bil. Söyleyecek yalan bulamayanların
başvurduğu son çare gerçektir.
Marcel
Lenoir
"Nemelâzım
başkası düşünsün" istibdadın yadigârıdır.
Bedüzzaman
Said Nursi
Bugün
ile geçmişin arasında bir kavga başlatacak olursak geleceği kaybetme
tehlikesine düşeriz.
W.
Churchill
Senden
önce gelenlerden ibret al, ama senden sonra gelenlere ibret olma!
Sokrates
Hakikat
daima düşman kazandırır.
İngiliz
Atasözü
Dünya
gömlek değiştireceği, zaman olaylar sakınılmaz olur.
Albert
Sorel
İnsan,
bir ilmi öğrendikçe kusurunu daha ziyade anladığı zaman âlim olur.
İmam
Şafii
Haksızlık
önünde eğilmeyiniz, o zaman hakkında birlikte şerefinizi de kaybedersiniz.
Hazreti
Ali kerremallâhü veçhe
En
usta kimse, bir zamanlar en çok yanlışı yapan kimsedir.
E.
Langen
İnsanlar,
nerede kuvvet görürse hak orada sanır, oysa hak ile güç pek az birleşir.
Joseph
Roux
Yüz,
fikirlerin fihristidir.
Muhyiddin-i
Arabi kaddese’llâhü sırrahu’l azîz
[1] Mesnevi, c.V, b: 210-223
[2] Mesnevi, c.I, b: 3590
[3] Mesnevi, c.II, b: 1404
[4] Mesnevi, c.V, b: 4003
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar