HZ. İSÂ ALEYHİSSELÂMIN NÜZULÜ MESELESİ: DİNİ VE POLİTİK YAKLAŞIMLAR
Hz. İsâ
aleyhisselâmın Nüzulü meselesi, İslam öncesinde dinlerde, kültürlerde, Yahudilik,
Hristiyanlık ve İslam geleneğinde bulunduğu gibi, genel manada “Kurtarıcı
Mesih” anlayışı bazında her din, toplum ve kültürde isimleri farklı olmakla
birlikte olduğu görülmektedir.
İlâhî dinlerde
“Yahudilikteki Kurtarıcı” Davut soyundan gelecek ve Yahudileri Mutluluğa
ulaştıracak Tanrı Krallığını kuracaktır.
“Hristiyanlıktaki
Kurtarıcı” ise Mesih İsâ’dır. Ve ahir zamanda gelip Tanrı Krallığını Deccal’i
yok ederek kuracak Milenyumu başlatacaktır.
İslamiyet’te
ise “Nüzulü İsâ” meselesi ile ilgili Kur’ân-ı Kerimde ise bilgi
bulunmamaktadır. Hadis külliyatında ise bu konuda rivayetler olsa da, bu
rivayetlerin hem sened hem de metin açısından birçok zayıf yönleri olduğu
bulunmaktadır.
“Kur’ân-ı
Kerim ve hadis birbirine muhalif olmaz” kuralından hareketle Kur’ân-ı Kerim son
rasülün ve nebinin Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem olduğu, O’ndan
sonra nebi ve rasül gelmeyeceği ve her canlının fani olduğu ilkelerinden
hareketle Nüzulü İsâ meselesinin olmayacağı belirtilmiştir. Bu nedenle
İslam geleneğine bu meselenin daha çok diğer din ve kültürlerden geçtiği
şüphesini uyandırmakta ve bu konudaki ortaklıklar bu şüpheyi
kuvvetlendirmektedir.
Nüzulü İsâ
Meselesini Siyasi ve politik olarak kullanan günümüz
Hristiyan cemaatlerinden Evanjelizm, bu teolojiyi Küresel amaçlar için Bush’un
önderliğinde Evanjelistlerin ve Fundementalist Hristiyanların Mesih’i Söylemini
kullanmaları birçok amaçlara müstenit olduğu görülmüş ve şu sonuçlara
ulaşılmıştır.
Aslında
bu muhafazakâr grup Evanjelistlerin Yahudileri kollamalarının arkasında
dünyanın Hıristiyanlaştırılması ideali yatmaktadır.
Ortadoğu'ya
Yahudilerin yerleştirilmesi planlanarak o bölgedeki kaos ve kargaşadan da
faydalanarak Hıristiyanların dünya misyonerlik faaliyetlerini rahatça
yapmalarına katkı sağlanmak istenmiştir.
Evanjelik
Hıristiyanların esas amacı, Yahudilerin dünya hakimiyetini gerçekleştirmek
değil, bilakis Hıristiyanlığın ve Amerikalıların dünyaya tamamen hakim
olabilmesi için Yahudilerden yararlanmaktır. Bunu
Yahudiler biliyorlardı ama Yahudiler de Büyük İsrail’i gerçekleştirmek İçin
Amerika’lıların desteğinden güç kazanıyorlardı. Bu sebeple Evanjeliklerle
devamlı irtibat halinde oldular.
EVANJELİSTLER
VE FUNDEMENTALİST GRUBLAR İÇİN ÖNEMLİ OLAN TEK ŞEY, BİR AN ÖNCE İSÂ MESİH'İN
YERYÜZÜNE GELİŞİNİ GERÇEKLEŞTİRMEKTİR. Mesih'in yeryüzüne gelmesi ve "Bin
Yıllık Tanrısal Krallığın" kurulması için ise dünyanın bir an önce
Hıristiyanlaştırılması gerekmektedir. Onlara göre dünya Hıristiyanlığının önündeki
en büyük engeli Müslümanlar oluşturmaktaydı. Yahudilerin
arz-ı mev’udu üzerinde bulunan Müslümanlarla en iyi mücadeleyi verecek olan da
hiç şüphesiz Yahudiler olacaktır. Kutsal Kitaba dayalı yenidünya düzeninin kurulması,
İsâ Mesih'in dünyaya gelişi anlamına geleceği gibi beklenen kıyametin de kopuşu
olacaktır. Dolayısıyla bu zannedildiği gibi "Yahudi Kıyameti"
değil, bilakis bir Hıristiyan "Armegedonu" (kıyameti) olacaktır
11
Eylül 2001 tarihindeki ABD'ye yapılan terörist saldırılarından sonra yapılan
istatistiklere göre Amerikan halkının % 50'si kıyametin kendileri hayattayken
kopacağına inanmaya başlamıştır. Eskiden sadece marjinal gruplar bu arzu ve
beklenti içerisindeyken, artık günümüzde dünyanın bilhassa da Amerika'nın
yaşadığı bazı felaketler, insanları kıyametin kopacağına inandırmaya
başlamıştır. Zaten Amerika Halkı devletin güttüğü siyaset yüzünden şu anda
büyük bir kaos ve korku ortamı yaşamaktadırlar.
Hıristiyan
yayılmasının önündeki en büyük engelin Müslümanlar, Müslümanlar içinde de Türkler
olduğu düşünülmektedir.
Oysa
bu dönemde Hz. İsâ'nın yeryüzüne gelebilmesi için dünyanın hızla
Hıristiyanlaştırılması gerekmektedir. Zira dünyanın Hıristiyanlaşmasını
sağlamadan İsâ Mesih'in gelişini beklemek hayal olacaktır. Bundan dolayı
fundamentalist gruplar, Anadolu'nun parçalanmasını Armegedon (Kıyamet alameti)
olarak algılamışlar ve bu düşüncelerini kutsal metinleri olan Yeni Ahit'in
Vahiy Kitabı'nın 9. ve 16. bablarına dayandırmışlardır:
"Altıncı melek borazanını çaldı. Tanrının önündeki altın sunağın dört
boynuzundan gelen bir ses işittim. Ses, 'elinde borazan olan altıncı meleğe,
Büyük Fırat Irmağı'nın yanında bağlı duran dört meleği çöz' dedi. Tam o
saat, gün, ay ve yıl için hazır tutulan dört melek, insanların üçte birini
öldürmek üzere çözüldü ", "Altıncı melek tasını Büyük Fırat Irmağını
boşalttı. Gündoğusundan gelen kralların yolu açılsın diye Fırat Irmağı
kurudu... "
Buradaki
İncil ifadelerinden anlaşılan mana şudur ki, Tanrının bizzat meleklerini
kıyametin kopmasında görevlendirmiş olmasıdır.
Dicle
ve Fırat ırmaklarının görevli melekler tarafından kurutulması ve bu bölgedeki
kaosun ve savaşların ortaya çıkartılması ise kıyametin başlaması olarak
algılanmaktadır. Türklerin Anadolu’yu fethi, İncil ifadelerinin kaleme
alınışından bin yıl sonraya denk düşmektedir. Dolayısıyla bu ifadelerden,
doğrudan Türkiye'nin parçalanması gibi bir mana çıkarmak zordur.
Ancak İncil'e göre kıyametin zuhurunda vuku bulacak hadiseler Anadolu
topraklarında başlayacaktır. Anadolu’nun şu anki sakinleri Türklerdir.
Günümüzde bazı Evanjeliklerin kıyametin kopmasını hızlandırmak için
çırpınmalarının ülkemize zarar verme ihtimali vardır.
Büyük
Ortadoğu Projesi, Evanjelik yenidünya düzenini gerçekleştirmede, Evanjelik
Hıristiyanlarının Mesih planının en önemli sacayaklarından biridir.
Malum
olduğu üzere Ortadoğu, büyük oranda Müslüman ülkelerden oluşmaktadır. Evanjelik
Hıristiyanlara göre yenidünya düzeni kurabilmenin yolu Ortadoğu'dan
geçmektedir. Çünkü İslam ülkelerinin gücü tamamen kırılmadan, güçsüz ve
yetersiz hale getirilmeden, dünyaya şekil vermenin zor olduğu düşünülmektedir.
Günümüzde Müslüman ülkelerin görünürde çok fazla güçlü olduklarını da söylemek
zordur. Ancak Evanjelik kurguya göre, Müslüman ülkelerin İslam'dan aldıkları
ilhamla kendilerine yeniden çeki düzen verebilmesi ve güç birliği yapmaları da
ihtimal dâhilindedir; Yenidünya düzeni kurma arzusundaki Evanjelikler, bu ve
buna benzer pek çok ihtimali de hesaplamaktadırlar, ince eleyip sık
dokumaktadırlar.
Irakla başlayan sözde demokratikleştirme hareketi, dalgalar halinde bölge
ülkelerine de kaydırılmaya çalışılmaktadır. Unutmamak gerekir ki Türkiye
de bu ülkelerden birisidir. Dolayısıyla gönlümüz hiçbir zaman arzu etmese de
Türkiye de, komşularının kaderini paylaşmak durumunda kalabilir. Temennimiz
ülkemizin başına asla bir belanın gelmemesidir; ancak temenniler olacakları
önlemeye yeterli de olmayabilir. Yani çok dikkatli ve tedbirli olmalıyız., böyle
bir tehlike ile karşı karşıya kalmamamız için bütün alanlarda çalışmaya devam
etmeliyiz.
Büyük
ülkelerin tek bir sebep ve gerekçeyle Ortadoğu'ya çeki düzen vermeye
çalışmaları da düşünülemez ve bu girişimi tek bir sebebe bağlamak da
gerçeklerle bağdaşmaz. Dini gerekçeler de bu sebeplerden biridir. Ancak
emperyalist emeller, dini arzuların önünde engel teşkil etmez. Siyasi,
ekonomik, kültürel yatırım ve yaptırımları da dini dizaynlarına paralel olarak
pekâlâ işleyebilirler. Nitekim tarihte emperyalizmin, bazı zamanlarda
misyonerizmin öncü kolu olarak çalıştığını söylemek mümkündür. Hatta bu projede
dinden ziyade Emperyalist emeller birinci sıradadır. Ortadoğunun petrol havzası
olması, Ortadoğu’nun enerji kaynakları, bunları küresel pazarlara açan ulaştırma
hatları, Ortadoğu’nun su kaynakları, bölgedeki insan kaynakları, Amerika’nın
iştahını kabartmaktadır. Ayrıca üç kıtaya yakınlığı bulunan Ortadoğuda Amerika
üssü olması Amerika’nın dünyanın jandarmalığını yapması açısından önemlidir.
11
Eylül süreci, daha çok imparatorluk iştahını kabartan bir rol oynamış;
stratejinin siyasete dönüşmesini mümkün kılmıştır. Küresel kapitalizmin kutsal
mabetlerini hedef alan eylemin çapı ve faillerinin “radikal İslâmcı” bir
kimlikle ilişkilendirilmesi, Ortaçağ’ın karabasanı olan “Haçlı ruhu”nun
çağrılması için yeterli olmuştur.[1]
Bu sebeple tekrar hortlayan Haçlı zihniyetine yem olmamak için tüm
Müslümanların birlik beraberlik içerisinde olmaları gerekmektedir. Unutulmamalıdır
ki Haçlı zihniyetinin, istedikleri ortamı oluşturabilmeleri için Müslümanların
özelliklede Türklerin ilerlememesi gerektiğini düşünmektedirler. Daha doğrusu
Türklerin yok olması gerekmektedir. Bunu gerçekleştirmeleri için de Misyonerlik, Ilımlı ve
Radikal İslam, İnsan Hakları, Kürt sorunu .... vb kavramlar altında sinsi
planlar yapmaktadırlar. Bu sinsi planlara karşı uyanık olmak lazımdır. Ve
kendimize ait değerlere sahip çıkarak küresel güçlerin oyunlarına gelmemeliyiz.
Kaynak:
Mehmet
AKBEN; Hz İsâ’nın Nüzulü Meselesi: Dini Ve Politik Yaklaşımlar, T.C. Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı,
Master Tezi, Ankara – 2007
[1] Esat ÖZ
: “Küresel İmparatorluk Stratejisinin Bir Aracı Olarak Din ve “Ilımlı İslâm”
Projesi” 2023 dergisi 06 / 04/ 2005.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar