İSLAM HUKUKUNDA RECM CEZASI
Doç. Dr. Osman KAŞIKÇI
Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim
Üyesi.
I- Genel Olarak
Recm, birine taş atma, taşa tutma, taşla
öldürme, sövme, lânet etme, kovma, birinin namusuna iftira etme, kötü zanda
bulunma anlamlarına gelen bir kelimedir[1].
Aynı kökten "racîm"; recm olunan, taşlanan, kovulan ve lânetlenen
anlamındadır. Kur'an-ı Kerim'de bir konu hakkında bilmeden konuşmak [2]
ve şeytanları taşlamak [3]anlamında
kullanılmıştır. Terim olarak recm zina eden muhsan kadın veya erkeği taşlayarak
öldürmek demektir.
Zina edenlere recm veya başka şekilde ölüm
cezası verilmesi İslam’a has bir uygulama değildir. Gerek dinî
gerekse beşerî hukuk sistemlerinde zina eden kimselere genellikle sürgünden
ölüme kadar ağır cezalar verildiği bilinmektedir.
Mesela Hammurabi Yasasına göre zina
edenler suda boğularak öldürülürlerdi. Eski Yunanda da evli kadınla zina eden
erkek öldürülürdü [4].
Diğer taraftan Tevrat’ta, zina eden evli kimselere recm cezası verileceği hüküm
altına alınmıştır [5].
İncil’de ise, Hz. İsa’ya zina etmiş bir kadının recmedilmek üzere
getirildiğinden söz edilmektedir [6].
II-Kur’an’da Recm
Kur’an’da zina edenlere hapis [7],
eziyet [8] ve
celde (sopa) cezası [9]
verileceğini öngören üç ayet vardır. “Zina eden erkek ve zina eden kadının her
birine yüz değnek vurun” şeklindeki celde ayetinde, evli-bekar ayrımı yapmamıştır.
Ayrıca celde ayeti bu konuda en son indiği için diğerlerini hükümden
kaldırdığı(neshettiği) genellikle kabul edilmektedir. Bununla birlikte hapis
ayetinin lezbiyen kadınlar, eza ayetinin livata yapan erkekler ve nihayet celde
ayetinin de zina eden kadın ve erkek için olduğunu da ileri sürenler de
olmuştur [10].
Görüldüğü üzere Kur’an’da zina cezası olarak recm yoktur. Bununla
birlikte hadis kitaplarında Hz. Ömer radiyallâhü anhın
"İhtiyar erkekle (eş-şeyhu) ihtiyar
kadın (ve’ş-şeyhatu) zina ederlerse, onları recmedin” şeklinde bir ayet olduğu, Hz. Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellemin ve kendilerinin recmi uyguladıkları, ileride bazı
kimselerin “Biz Allah'ın kitabında recmi bulamıyoruz" diyerek
sapıtacaklarını, "Eğer insanlar, Ömer Allah'ın Kitabına ilave yaptı
demeyecek olsalar, bu ayeti Mushaf'a yazardım" dediği rivayet
edilmektedir [11].
Ancak Hz. Ömer’den bu olayı aktaran râvilerden bir kısmı cerh ve tadil
âlimlerince zayıf kabul edilmiştir [12].
Ayrıca rivayetlerin bir kısmında recm ayetinin metni yok, olanlarda da birlik
söz konusu değildir. Yine bu rivayetlerde recm ayetinin mensuh, hükmünün ise
baki olduğuna ilişkin bir değerlendirme de bulunmamaktadır. Yine kullanılan
ifadeye bakılırsa genç evlilere recm uygulanmayacağı sonucu çıkarılabilir.
Dolayısıyla bu rivayetlere dayanılarak, Kur’ân-ı Kerim’de recm ayeti olduğu ve
daha sonra da lafzının nesh edildiği, fakat hükmünün baki kaldığı iddia
edilemez. Diğer taraftan Kur’an’ın cem’i sırasında Hz. Ömer’in bu ayeti
getirdiği ve başka şahit bulamadığı için Kur’an’a yazılmadığına [13] ilişkin
görüş de tarihi gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Yine Allah size öncekilerin
(doğru) hayat tarzlarını göstermek istiyor…” [14] hükmünden
kastın Kitab-ı Mukaddes olduğu, iki kitap arasında zina gibi cinsel suçlarda
büyük benzerlikler bulunduğundan recmin, Kur’an’da kaynağının bulunduğu
görüşüne de katılmak mümkün değildir [15].
Zira aynı esaslar çerçevesinde Kur’an’da zina için öngörülen ceza ile Tevrat
ve İncil’deki recm hükmünün neshedildiği sonucuna da varanlar da olmuştur [16].
III- Sünnette Recm
Sünnette recm ile ilgili şu hadisleri
görüyoruz:
“… Müslüman bir kimsenin kanını (akıtmak) şu
üç şeyden biri dışında helal olmaz: Zina eden evli kimse…”
[17].
“Dulun dul ile zinasında recm vardır” [18].
Hapis ayetinin [19] nüzulünün
hemen akabinde, ayette geçen “sebil” kavramının izah edildiği ve Ubade b.
Samit’in rivayet ettiği hadiste de Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
“zina eden evlilere yüz sopa ve recm, bekârlara ise yüz sopa ve bir yıl sürgün” [20] cezası
verileceğini ifade etmiştir.
Diğer taraftan Hz. Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellem’in birkaç kez recmi uyguladığı da rivayet edilmektedir.
Bunlardan ilki zina eden iki Yahudi’nin
recmidir [21]. Bu recmin hicretin hemen
akabinde uygulandığı ve zina edenler Yahudi olduğundan veya Kuran’da zina
cezası bulunmadığından Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem’in Tevrat ile
amel ettiği genellikle kabul edilmektedir [22].
Yine
Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme, Maiz b. Malik el-Eslemi
isminde birisi gelip: “beni temizle” diyerek zina ettiğini dört defa
ikrar etmiş, Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem de akli melekesini,
sarhoş olup olmadığını ve medeni halini sorduktan sonra onu recmettirmiştir. Recmedilirken
kaçmaya teşebbüs eden Maiz için Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
“Keşke bıraksaydınız! Belki tövbe eder de
Allah Teâlâ tövbesini kabul ederdi”
demiştir. Ayrıca Maiz’i kendisine gönderen kişiye de
“Ya Hezzal, Maiz’i elbisenle örtseydin, senin
için daha hayırlı olurdu.”
tavsiyesinde bulunmuştur [23].
Maiz hadisi, ifadeleri farklı olsa da
yaklaşık 15 sahabe tarafından nakledilmiştir ve hadis kriterleri açısından da
sahih kabul edilmiştir. Ancak hiç birisinde Maiz’in ne zaman recmedildiğine
yer verilmemiştir. Oysa hukuk kurallarının zaman bakımından yürürlüğü son derece
önemlidir. Şafii, Maiz’in hicretin ilk yıllarında recmedildiği kanaatindedir [24].
Diğer taraftan rivayetlerde Maiz’in recmine şahit olduğu anlaşılan Nasr b.
Dehr, hicretin yedinci yılındaki Hayber savaşında şehit olmuştur. O zaman bu
olay hicri yedinci yıldan önce gerçekleşmiş olmalıdır. Celde ayeti ise
hakim olan görüşe göre hicretin altıncı yılında gelmiştir. Bu durumda recm
olayı ile celde ayetinin inişi birbirine yakın olmakla birlikte hangisinin önce
olduğunu tam olarak tespit etmek mümkün değildir. Bununla birlikte Maiz’in
recmini rivayet edenlerden birisinin hicretin dokuzuncu yılında Medine’ye gelen
İbn Abbas radiyallâhü anh olması da dikkat çekicidir. Ancak onun da başkasından
duyduğu halde kendi ifadesi gibi nakletme ihtimali vardır.
Yine
Cüheyne kabilesinden bir kadın zinadan hamile olarak Hz. Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve selleme gelmiş ve kendisine haddi uygulamasını istemiştir. Hz.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem onu geri çevirerek tövbe ve istiğfar
etmesini istemiştir.
Kadın daha sonra tekrar gelip yine geri
çevrilince Mâiz gibi kendisini de geri çevirmemesini istemiştir. Kadının dul
olduğu anlaşılınca Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
“Git doğuruncaya kadar bekle” demiştir. Bu arada Ensardan bir adam kadının
bakımını üstlenmiştir. Çocuk doğunca kadın Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
selleme tekrar gelmişse de bu defa da çocuğu sütten kesinceye kadar emzirmesi
istenmiştir. Kadın çocuğu sütten kestikten sonra getirdiğinde de Hz. Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem
“Bu durumda kadını recmederek çocuğu kimsesiz
bırakmayız” diyerek onu geri çevirmiştir. Bunun üzerine
Ensardan bir adam çocuğun bakımını üstlenince Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi
ve sellem kadının göğsüne kadar çukur kazılmasını ve kadının elbiselerinin üzerine
bağlanmasını istemiş sonra da onu recmetmelerini söylemiştir. Recmden sora
kadını çukurdan çıkartmış ve cenaze namazını kıldırmıştır
[25].
(Süreyya filminde ise gömülmeyip dere kenarına bırakılması şeklindeki uygulama
cehaletin derecesini daha güzel göstermektedir.)
Cüheyneli (Gamidli) kadının ne zaman
recmedildiğini de kesin olarak bilemiyoruz. Ancak kadının “Beni de Maiz gibi
geri çevirmek mi istiyorsun” ifadesi bu olayın Maiz’in recminden sonra
olduğunu göstermektedir. Ayrıca rivayetlerde ismi geçen İmran b. Husayn hicri
yedinci yılda, kadını recmedenler arasında zikredilen Halit b. Velid ise hicri
sekizinci yılda Müslüman olmuştur. Tarihçiler de bu recmi hicri dokuzuncu yıl
olayları arasında zikretmişlerdir [26].
Dolayısıyla söz konusu recmin celde ayetinden sonra uygulandığı
anlaşılmaktadır.
Yine Ebu
Hüreyre ve Zeyd b. Halid’in rivayet ettiği bir hadiste de işvereninin
eşiyle zina eden bekâr işçi(Asif)ye yüz değnek ve bir yıl sürgün, kadına ise
recm cezası uygulanmıştır [27].
Söz konusu olayın da ne zaman cereyan ettiği de belli değildir. Ebu Hüreyre
olayın şahidi olarak ravi olduğuna ve hicri yedinci yılda Müslüman olduğuna [28] göre
en azından bu tarihten ve dolayısıyla celde ayetinden sonra olduğu
anlaşılmaktadır.
Hadis kitaplarında yukarıda söz konusu edilen
recm uygulamalarından başka Ebu Zer, Leclac, Vail el-Kindi, Cabir b. Abdillah
ve Huzeyme b. Mamer’den de rivayetler vardır [29].
Dolayısıyla recm konusu, ahad değil, mütevatir derecesindeki hadislerle
sabittir. Ancak bu rivayetlerde zaman verilmemesi dikkat çekicidir.
IV- Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellemden Sonra Recm Cezası
Recm uygulamaları, Hz. Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellem dönemi ile sınırlı olmayıp raşit halifeler, tabiin ve sonraki
dönemlerde de devam etmiştir [30].
Kuran’da recm hükmünü göremiyoruz diyen Haricilere, Ömer b. Abdülaziz, farz
namazların vakit ve rekâtlarının sayısının, zekâtın kimlere farz olduğunun,
miktarının ve nisabının da Kuran’da olmadığını bu hususları Hz. Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellemin yaptığını ondan sonra da Müslümanların uygulamaya
devam ettiklerini, recmin de aynı şekilde olduğunu belirtmiştir [31].
Osmanlı kanunnamelerinde de recm
cezası düzenlenmiştir. Kanuni dönemine ait bir kanunnamede zina için öngörülen
para cezasından önce “lakin ala vechi’ş-şer recm kılmalı olmasa” [32] ifadesinden
recm yapılamadığı durumlarda para cezasının verileceği anlaşılmaktadır. Aynı
şekilde şer’iye sicilleri [33] ve
şeyhülislam fetvalarında [34] da
zina eden muhsanların[35]
recmedileceği ifade edilmektedir.
V- Recm Cezasının Meşruiyetine İlişkin
Görüşler
Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ve
daha sonraki uygulamalar, Kur’ân-ı Kerim’deki zina için öngörülen ceza ile
örtüşmeyince ilim adamları bu hususta farklı fikirler ileri sürmüşlerdir.
A- Recmi Kabul Etmeyenler ve Gerekçeleri
Recm cezasını kabul etmeyenler birden fazla
gerekçe ileri sürmüşlerdir. Hariciler ile bir kısım Mutezile ve bazı Şiiler
recm cezasını, Kuran’da olmadığı gerekçesi ile reddetmişlerdir [36].
Haricilere göre, Allah Teâlâ’nın Kitabı, yalan olması muhtemel olan ahad
haberlerle terk edilemez [37].
Diğer bir kısım müellife göre ise, Hz.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem’in recm uygulamaları, celde ayetinden
öncedir ve bu ayetle söz konusu uygulama kaldırılmıştır
[38].
Ayrıca eğer recm cezası kabul edilecek olursa Kuran’da zina eden cariyelere
uygulanacağı belirtilen, “zina eden bekar-hür kadınlara uygulananın yarısı” [39],
ifadesi nasıl anlaşılacaktır.
Recmin yarısı olmayacağına göre recm diye bir
ceza da söz konusu olamaz.
Yine Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin
hanımlarına uygulanacak cezanın da recmle bağdaştırılması söz konusu olmaz.
Çünkü onlar eğer zina edecek olursa normal kadınların iki katı [40] cezalandırılacağı
hükme bağlanmıştır [41].
Recmin iki katı nasıl olamayacağına göre recm de yoktur. Dolayısıyla recmin
ne yarısı ne de iki katı uygulanamayacağından zina cezasında evli-bekâr ayrımı
yapılamaz [42].
Recmi reddedenlere göre, recm ile ilgili
rivayetler, Tevrat vasıtası ile İslam’a girmiştir [43].
Ayrıca nakillerde ifade edilen üslup ve ilahi kelam açısından da İslam’da
recmin varlığını kabul etmek mümkün değildir. Hz. Ömer’e atfedilen recm ile
ilgili bir ayet olduğu iddialarına ne nakil, ne akıl ne de Kur’an’da kullanılan
üsluba uygunluk açısından katılmak mümkün değildir. Nakilde geçen ifadeye
bakılırsa genç evlilere veya dullara recm uygulanamaz. Ayrıca hırsızlık,
sarhoşluk, kazf gibi hadleri açıkça belirleyen ilahi iradenin onlardan daha
ağır olan recmi Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem’e bırakması kabul
edilemez [44].
Dahası bir ayetin lafzı ile hükmü ayrılmaz bir bütündür. Lafzı mensuh olan
ayetin hükmünün de mensuh olması gerekir [45].
Sonuç olarak recmle ilgili ilk dönem
uygulamalarına ilişkin rivayetler tamamen uydurma olup recm cezası, özel
şartlar nedeni ile Hz. Ömer tarafından ihdas edilmiştir
[46].
B- Recmi Kabul Edenler ve Gerekçeleri
İslam hukukunda recm cezası olduğunu ileri
sürenler de görüşlerini birden fazla gerekçeye dayandırmışlardır. Her şeyden
önce Hz. Ömer’in sözünü ettiği recm ayetinin lafzı mensuh olsa dahi hükmü
bakidir [47].
Ayrıca Hz. Ömer’in minberde recm ayeti ile ilgili konuşmasına sahabeden bir
itiraz gelmediğinden bu hususta sükuti icmâ oluşmuştur
[48].
İkincisi, Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli ve
Şii hukukçuların çoğunluğuna göre recm, Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellem’in sözü, fiili ve tevatüre yakın haberlerle sabittir. Hz. Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem’in sünneti ile Kuran’ın bir hükmü tahsis
edilmiştir. Ayrıca ashap ve tabiin de bu konuda icma etmiştir
[49].
Gerçekten Kuran’da pek çok hüküm genel (âmm) olarak gelmiştir. Daha sonra bu
hükümler sünnetle tahsis veya takyit edilmiştir. Mesela hırsızın elinin Kuran’a
göre en küçük bir şey çaldığında dahi kesilmesi gerekirken sünnet bunu takyit
ederek miktarını belirlemiştir. Yine namazın vakitleri, rekâtları, zekatın
hangi maldan ne kadar verileceği, ölü hayvan eti yemenin yasaklığının kara
hayvanlarına tahsisi hep Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem’in tahsis
ve takyit yetkisi çerçevesinde konulan hükümlerdir. Bu durumda genel olarak
zina edenlere sopa cezası verileceğini hükme bağlayan ayet, bekârlara tahsis
edilmiş, evlilere ise recm uygulanacağı Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellem tarafından hem ifade edilmiş hem de uygulanmıştır
[50].
Yine Şafii’ye göre de celde ayetinden sonra
Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Allah’tan aldığı bir emir (vahy-i
gayrı metluv) ile zina eden evlilere recmi uygulamıştır
[51].
Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem’in zina eden Yahudilere Tevrat’ın
hükmü olarak recmi uyguladığı doğru olmakla birlikte daha sonra zina eden muhsan
Müslümanlara kendi içtihadı ile recm uygulamıştır. İkisi de ilahi olan dinlerin
hükümleri arasında bu tür benzerliklerin olması tabiidir
[52].
Şu kadar var ki birisinde kitaba giren husus diğerinde Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemin söz ve uygulaması ile sabit olmuştur. Doğrusu değişen bir
şey olduğu söylenemez.
Sahabi ravilerin recmi bizzat görerek
naklettikleri anlaşıldığından Maiz, Gamidli kadın ve Asif’in recminin celde
ayetinden sonra olduğunun anlaşılması ve sahabe ile tabiinin recmi uygulamaya
devam etmeleri recmin celde ayetinden sonra da uygulandığı hususundaki kanaati
güçlendirmektedir. Bu sebeple recmin celde ayetinden önce mi sonra mı olduğu
hususunda herhangi bir şüphe kalmamıştır [53].
Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellem’den “zina eden evlilere yüz sopa ve recm, bekârlara ise yüz sopa ve
bir yıl sürgün” [54] cezası
verileceğine ilişkin rivayetten hareketle Hz. Ali kerremallâhü veche zina eden
evli bir kadına önce sopa vurup sonra da recmettikten sonra
“Allah’ın kitabına göre sopaladım, Hz.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem’in sünnetine göre de recmettim” [55] demesinden
hareketle İslam hukukçuları recmle birlikte sopa vurulup vurulmayacağı
hususunda farklı fikirler ileri sürmüşlerdir. İbn Abbas, İbn Mes’ud, Übey b.
Ka’b, Ebu Zer, Hasan Basri, İshak b. Rahuye, İbn Hanbel ve Davud ez-Zahiri de
önce sopa sonra recm cezası verilir [56].
Cumhura göre ise, Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, söz konusu hadise
rağmen sadece recm uygulamıştır. Bu nedenle ayrıca sopaya gerek yoktur [57].
İslam tarihi boyunca da cumhurun görüşü uygulanmıştır.
Diğer taraftan recmin had değil, ta’zir
olduğu da ileri sürülmüştür [58].
Devlet başkanının ta’ziren ölüm (siyaseten kalt) cezası verebileceği İslam
hukukçuları tarafından kabul edilmektedir [59].
Ancak recm, ta’zir cezası olsaydı tarih boyunca farklı uygulanır ve Hz
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bu cezayı hafifletmeye herkesten daha
fazla hak sahibi olduğundan hafifletirdi [60].
Nitekim Gamidli kadına recm uygulamamak için adeta elinden geleni yapmış,
önce çocuğu doğurması sonra emzirmesi daha sonra da çocuğu yalnız bırakamayız
diyerek kadını geri çevirmiş ama kadın ısrar edince recmi uygulamak zorunda
kalmıştır. Nitekim Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem’in tahsisleri
genelde ağırlaştırma değil, hırsızlıkta nisap, ölü hayvan etinin haramlığının
kara hayvanlarına tahsisi gibi hafifletme şeklindedir. Diğer taraftan zina
kamuya yönelik (hakkullah) suçlardan olduğundan normal cezayı uygulayıp
gerisini Allah Teâlâ’ya bırakmak asıl olması gerekirken Hz. Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellemin ta’ziren cezayı artırması mantıklı değildir.
Ayrıca Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin recm uygulamaları hep ikrar
ile sabit olmuş, dolayısıyla kamu düzeni recm gibi ağır bir cezayı uygulayacak
kadar bozulmamış hatta olaylar şuyû dahi bulmamıştır.
Yine Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellemin, Maiz’in recm esnasında kaçtığı kendisine anlatılınca “Keşke
bıraksaydınız!” demesinden de ta’zir hükmü çıkarılamaz. Zira zina, ikrar
ile sabit olmuş ise, recmden kaçma ikrarından rücû’ olarak kabul edilir ve had
düşer [61].
VI- Recmin Uygulanabilmesinin Şartları
A- İspat Edilmiş Bir Zina Olmalıdır
Zina eden kimsenin recmedilebilmesi için
ikrar veya dört erkek şahit gerekir. Zina ikrarında bulunan kişi akıllı ve
ergen olmalı, zorlama altında bulunmamalıdır. Şâfiî ve Mâlikiler’e göre bir
ikrar yeterli ise de Hanefi ve Hanbelîler’e göre ikrar dört ayrı mecliste
yapılmalıdır. Şafii dışındaki hukukçulara göre ikrar sözle yapılmalıdır. Yazı
ve işaretler ikrar sayılmaz. Ayrıca ikrar, hakim ya da devlet başkanının
huzurunda olmalı ve yapan sarhoş olmamalıdır. Zanilerden biri ikrar, diğeri
inkâr ederse, ikrar edene recm uygulanır. Ebu Hanife, İbn Hanbel ve Şafii’ye
göre recm esnasında kaçan kimse ikrarından rücû etmiş sayılır. [62].
Zinanın dört şahitle ispatı için şahitlik
yapanların akıllı, ergen, hür, Müslüman, en az dört erkek, adil, aynı olaya,
bir mecliste ve mazeretsiz olarak aradan uzun zaman geçmeden şahitlik yapmaları
gerekir. Ayrıca şahitlerin “kılıcın kınına girdiği gibi” gördüklerini
açıkça beyan etmeleri gerekir. Birlikte, oynaşırken, aynı yatakta görmek
yeterli değildir.
Zahirilerin
dışındaki hukukçulara göre dört şahidin de erkek olması gerekir.
Şafii, Maliki ve Hanbelilere göre zina eden
kadının kocası dört şahitten biri olamaz.
Hanefi, Zahiri ve Zeydi hukukçulara göre ise
koca dört şahitten biri olabilir. Şahit sayısı dörtten az olur veya dördüncü
şahit “sadece bunları bir yorgan altında gördüm” gibi kapalı beyanda
bulunursa, Hanefi, Maliki ve Zeydilere göre, diğer üç şahide “zina
iftirası" cezası uygulanır ve recm cezası düşer. Zahirilere göre kazf
ayrı bir suç olduğundan şahitlerin dörtten az olması veya diğer sebeplerle
kendilerine had-i kazf vurulmaz.
Ebu Yusuf’a göre şahitlerden biri taş
atmaktan kaçınır veya şahitlikten rücu’ ederse recm cezası uygulanmaz. Recm'den
sonra şahitler şahadetten rücu ederlerse şahitlere kazf cezası uygulanır ve her
biri dörtte bir diyete mahkûm edilir [63].(Süreyya
filminde bu türlü bir şey yoktur. Yani hatalı uygulama örneğidir.)
B- Zina Edenlerin Belirli Şartları Taşıması
Gerekir
1. Zina edenler ergen ve akıllı olmalıdır.
Taraflardan birisi akıllı ve ergen olmazsa diğer taraf recmedilir.
2- İradi bir cinsel temas olmalıdır. Cinsel
temasın, Ebu Hanife’ye göre önden, İmameyn ve diğer üç mezhebe göre ise ön veya
arkadan olması fark etmez. Malikilere göre ölü ile cinsel ilişki de zina
sayılır. Yine Şafii, Hanbeli ve Zeydiler ile imameyne göre hayvanla ilişki de
zina hükmündedir.
3. Zina eden kişi muhsan olmalıdır. Muhsan
olmak için evlenmiş, hür ve Müslüman olmak gerekir.
a) Evlilik: İslam hukukçularının çoğunluğuna göre evliliğin kişiyi muhsan
kılması için halen veya daha önce sahih nikâhla evlenmiş ve bu nikâh devam
ederken, kadının hayızlı, ihramlı ve itikafta olmadığı bir dönemde bir defa da
olsa cinsel temasta bulunmuş olmak gerekir. Buna göre batıl veya fasit nikâhla
evlenmek kişiyi muhsan kılmaz. Günümüz hukukçularının bir kısmı aksi kanaatte
olmakla birlikte [64],
sahih evliliğin kişiyi muhsan kılması için zina ettiği sırada evliliğin devam
ediyor olması gerekmez. Caferilere göre ise daimi olmadığından mut’a nikahı ile
evlenen, sahih evliliği sona eren, eşinden uzak veya eşi hapiste olan kimse
muhsan sayılmaz [65].
b) Hürriyet: Kişinin muhsan
sayılması için hür olması gerektiğinden köle ve cariyeler evli ve Müslüman dahi
olsalar muhsan kabul edilmezler. Hatta evlilikte taraflardan biri hür olmazsa
hür olan taraf bu evlilik sebebi ile muhsan olmaz. Caferilere göre ise,
cariyesiyle cinsel ilişkide bulunan kimse muhsan olur [66].
c)
Müslümanlık: Hanefi, Maliki ve Zeydilere göre bir kimsenin muhsan
sayılması için Müslüman olması şarttır. Buna mukabil Şâfiî, İbn Hanbel ve Ebû
Yusuf'a göre Müslümanlık muhsan olmanın şartı değildir. Zina eden zimmi ceza
infaz edilmeden Müslüman olsa muhsan olmayacağı gibi zina ettikten sonra
Müslümanın irtidat etmesi de muhsanlığının kaybına sebep olmaz [67].
Zina edenlerden birisi muhsan olur, diğeri olmazsa sadece muhsan olana recm
uygulanır.
4. Taraflar arasında akit veya akit
şüphesi olmamalıdır: Zahiriler dışındaki hukukçulara göre, mut’a, şiğar,
bir kadını üç talakla boşayan kocasına helal kılmak için yapılan nikâh,
velisiz, şahitsiz, talak-ı bainle boşadığı kadının kardeş vs. ile nikâh,
talak-ı bainle boşadığı dördüncü kadın iddetinde iken başka birisi ile evlenenin
nikahında olduğu gibi fasit veya hükmü tartışmalı nikahlardan sonra yapılan
ilişkilere şüphe nedeni ile recm uygulanmaz. Buna karşılık Ebu Hanife dışındaki
İslam hukukçularının çoğunluğuna göre, amca, teyze gibi evlenilmesi haram olan
kişilerle veya beşinci bir kadınla, başka birisi ile evli bir kadınla, üç
talaktan sonra hulle yapılmadan aynı kadınla evlenen kimsenin nikahı batıl
olduğundan bu kadınlarla yapılan akit ve sonrasındaki ilişki recme mani
değildir [68].
Yine para karşılığında zina, bir mehir karşılığında nikâh akdine benzediğinden
bu kişilere, Ebû Hanife'ye göre, had cezası uygulanmasa da Ebû Yusuf ve İmam
Muhammed'e göre uygulanır [69].
Bir kimse zina ettiği kadınla sonradan evlense veya o cariyeyi satın alsa da,
Ebu Hanife dışındaki hukukçulara göre, bu durum recme engel teşkil etmez [70].
5. Zina İslam ülkesinde işlenmiş
olmalıdır.
VII- Recmin İnfazına Engel Olan Haller
İkrarda bulunan kişi infazdan önce veya infaz
esnasında ikrarından dönerse, her ne sebeple olursa olsun şahit sayısı dörtten
aşağı düşerse ve zina eden kişi dilsiz olursa recm cezası uygulanmaz. Ayrıca
Ebu Hanife’ye göre, infazdan önce taraflardan birinin evli olduklarını iddia
etmesi, şahitlerin şahadet ehliyetini yitirmesi, hadd-i kazf’a mahkûm olması,
şahitlerden birisinin ölmesi veya gaib olması halinde de recm cezası
uygulanmaz. Ebu Yusuf’a göre zina eden erkek ile kadın infazdan önce
evlenirlerse recm düşer. Hamilelik çocuğun sütten kesilmesine kadar recmin
tehirine sebep olur [71].
VII- Recmin İnfazı
Zina ikrarla sabit olmuşsa, recmi hâkim ve
halk yerine getirir. Zina şahitle sabit olmuş ise, Hanefi ve Malikilere göre,
infazda şahitlerin tamamının hazır bulunması ve ilk taşı onların atması, sonra
hâkim ve nihayet halkın taşlaması gerekir. Hanbeli ve Şafilere göre şahitlerin
recm mahalline gelmeleri gerekmez, infaza da hakim başlar
[72].
Ebu Hanife ve İbn Hanbel’e göre recm esnasında hâkimin hazır olması gerekirse
de İmam Malik ve Şafiye göre gerekmez [73].
Recm cezası, herkesin görebileceği bir
meydanda, mümkün olduğu kadar çok kişinin katılımı ile erkek ayakta, Ebu
Hanife, İbn Hanbel ve Malik’e göre çukur kazmaya gerek olmaksızın, İmam Şafi’ye
göre, sadece kadın için göğsüne kadar, Ebu Yusuf’a göre ise hem kadın hem de
erkek için çukur kazılarak o çukura indirilir ve ölünceye kadar küçük taşlar
atılmak suretiyle infaz edilir [74].
İslam hukukçularının çoğunluğuna göre recmle
öldürülen kimse yıkanır, kefenlenir, cenaze namazı kılınır ve defnedilir. İmam
Malik’e göre ise had tatbik edilen kimsenin cenaze namazı kılınmaz [75].
Sonuç Recm cezası, Kur’ân-ı Kerim’de
yoktur.
Kur’ân-ı Kerim’in zina eden evli-bekarlar
için belirlediği nihai ceza yüz sopadır.
Ancak söz konusu ayetten sonra da Hz.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ve sonraki dönemlerde uygulandığı için
recm sünnet ve icma ile sabit olmuştur.
Bununla birlikte recm için, zina edenlerde,
şahitlerde ve olayın gerçekleşmesinde çok ağır şartlar aranmıştır.
Özellikle zinanın şahitle ispatında en az
dört erkek şahid in zina hâlinde bizzat görmesinin şart koşulması,
şahitlerin daha az olması veya birinin rücuu halinde diğerlerine kazf cezasının[76]
uygulanması, böylece şahitlerin mümkün olduğu kadar olayı gizlemelerinin
istenmesi adeta bu fiilin aleni işlenmesi anlamına gelmektedir ki, toplum
düzenini bu kadar bozan bir fiil için recm gibi ağır ceza öngörülmüştür.
Ayrıca zinanın ikrar ile sabit olması halinde
kişinin ikrarından recm esnasında dahi kaçarak dönebilmesi gibi durumlar
sebebiyle recm, adeta sembolik bir ceza haline gelmiştir. Bu sebeple tarih boyu
uygulanan recm cezası bir kaçı geçmemiştir. Burada recm cezasından bir sapma
değil, şartlardaki ağırlığın uygulamayı imkânsız olmasa da zor hale getirmesi
söz konusudur. (Makale Bitti)
*****
[2] Kehf, 18/22.
[3] Mülk, 67/5.
[4] Sadri M. Arsal, Umumi Hukuk
Tarihi, İstanbul 1944, s. 128.
[5] Levililer, 20/10; Tensiye, 22/23.
[8] Nisa, 4/16.
[11] Müslim, Hudûd, 15; İbn Mâce,
Hudûd, 9; İbn Hanbel, I, 55-56; Mâlik, Hudûd, 10
[12] Tirmizi, Hudud, 7; İbn Ebi Hatim,
Kitabü’l-Cerh ve’t-Tadil, IX, Beyrut 1953, s. 265; Hakim, Müstedrek, IV, 360
[14] Nisâ, 4/26.
[17] Buhari, Diyat, 6; Müslim, Kasame,
25, 26; Tirmizi, Diyat, 10; İbn Mace, Hudûd, 1; Nesai, Kasame, 5, 6; İbn
Hanbel, I, 382.
[18] Müslim, Hudûd,12; Ebû Dâvud,
Hudûd, 23; Tirmizî, Hudûd, 8.
[19] Nisa, 4/15.
[20] Buhari, Tefsir, 4; Müslim, Hudûd,
12; İbn Mace, Hudûd, 7; Ebu Davud, Hudûd, 23; Tirmizi, Hudûd, 8; İbn Hanbel, V,
317.
[23] Buhari, Hudûd, 25; Müslim, Hudûd, 22; Ebu
Davud, Hudûd, 23; Hakim, Müstedrek, VI, 363; İbn Hanbel, V, 217.
[26] Diyarbekri, II, 139.
[28] Ayni, XXII, 291.
[29] Ebu Davud, Hudûd, 23; Tirmizi,
Hudûd, 22; İbn Hanbel, V, 179.
[30] Buhari, Hudud, 21; Beyhaki, Sünen,
VIII, 215; Malik, Hudûd, 9, 11; Şafii, Ümm, VI, 167; İbn Ebi Şeybe, Musannef,
X, Bombay 1401, s. 89.
[33] Zanilerin ikrarı ile sabit olan örnek için
bkz. Akgündüz, Şer’iye Sicilleri, II, 104; şahadetle sabit olup uygulanan recm
cezası için bkz. Erdem Yücel, Osmanlı İmp. İlk ve Son Recm, Hayat Tarih Mecmuası,
S. 7, İstanbul 1970, s. 88.
[34] Abdürrahim Efendi, Fetevay-ı Abdürrahim,
C. I, İstanbul 1827, s.99; Ali Efendi, Fetevay-ı Ali Efendi, İstanbul 1893, s.
134.
[35] Muhsan: Fık: Akıl. Büluğ. İslâmiyet. Hürriyet.
Nikâh-ı sahih ile teehhül vasıflarını câmi olan kimse.
[36] İbn Hacer, XII, 98.
[37] İbn Kudame, Muğni, XII, Kahire 1986, s.
309. Bu eleştirilere recmin ahad değil, mütevatir haberle sabit olduğu ve
ayetin mütevatir haberle tahsis edildiği, kaldı ki haber-i vahid ile de ayetin
tahsisinin de mümkün olduğu şeklinde cevap verilmiştir. Ayrıca Haricilerin,
recm gibi hususlarda, sünnete tabi olmayı reddettikleri için sapıttıkları da
ileri sürülmüştür (Razi, XXIII, 134; Sabuni, II, 23; İbn Teymiye,
Mecmu’ul-Feteva, XIII, Kahire 1404, s. 208.
[38] Süleyman Ateş, Kur’an-ı Kerim
Tefsiri, II, İstanbul 1995, s. 577; Bayındır, 242.
[39] Nisa, 4/25.
[40] Ahzab 33/30.
[41] Peygamber eşleri ile ilgili cezanın
ahirete yönelik olduğu da ileri sürülmüştür. Bkz. Kurtubi, Cami’, XIV, 176;
Taberi, Camiul-Beyan, XXI, 101; Yazır, VI, 309.
[42] Derveze, et-Tefsiru’l-Hadis
(Terc. Mustafa Altınkaya), C. VI, İstanbul 1998, s. 310.
[44] Ali Mansur, Nizamü’t-Tecrim,
Medine 1976, s. 179.
[46] Fazlurrahman, İslam Geleneğinde
Sağlık ve Tıp (Trc. Adnan Bülent Baloğlu) Ankara 1997, s. 78.
[47] İbn Kuteybe, 314; İbn Hacer, XII,
143; Suyuti, II, 34. Ancak Kur’an’da nesh ayetinde “biz bir şeyi nesheder ya da
unutturursak daha iyisini veya benzerini getiririz(Bakara 2/106)denmektedir.
Dolayısıyla bu şekildeki nesh anlayışının Kur’an’ın hükmüne uygun olduğu
söylenemez.
[48] Nevevi, XI, 191. Vakıa o sırada bütün
müçtehit sahabelerin orada olduğuna ilişkin bir bilgimiz yoktur(Baberti, V,
230).
[49] Merginani, II,96, Baberti V,230; İbn
Kudame,XII,309, Şirbini, Muğni’l-Muhtac, C. IV, Beyrut 1933, s. 146, İbn Hazm,
el-Muhalla, C. XI, Kahire Ty., s. 231; İbn Rüşt, Bidayetü’l-Müçtehid, II,
Kahire 1406, s. 628; Hılli, Muhtasaru’n-Nafi, Mısır Ty., s. 215; İbn Abidin,
VI, 13; Ebu Zehra, Ukube, 97; Udeh, II, 383; Zuhayli, VI, 23; Keskin, 131.
[52] E. Buğra Ekinci, İslam Hukuku ve
Önceki Şeriatlar, İstanbul 2003, s. 176.
[53] Şeybani’nin, Abdullah b. Ebi
Evfa’ya Hz. Peygamber’in recm uygulayıp uygulamadığını sorması, onun da
uyguladığını ancak celde ayetinden önce mi sonra mı olduğunu bilmediğini
(Buhari, Hudud, 21) söylemesi ferdi bir durumdur.
[54] Müslim, Hudûd, 12; İbn Hanbel, V,
317.
[56] Cassas, Ahkamu’l-Kur’an, III,
Beyrut 1986 s. 225; İbn Kudame, XII/313; Ferra, 264.
[57] İbn Rüşt, II/629; Ömer Nasuhi
Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye, III, İstanbul Ty., s. 225.
[58] Mustafa Zerka, Feteva, Dımaşk 1999, s.
392; Karaman-Çağırıcı-Dönmez-Gümüş, Kur’an Yolu Türkçe Meal, C. II, Ankara
2004, s. 24; Mustafa Avcı, Osmanlı Hukukunda Suçlar ve Cezalar, İstanbul 2004,
s.199.
[59] İbn Abidin, IV/62.
[62] İbn Kudâme, VIII, 191; Zuhayli,
VI, 53,56.
[63] Serahsi, IX, 37; Muhammed Ebu
Zehra, Cerime, Kahire 1976, s. 71; Behnesi,
el-Medhalü’l-Fıkhiyyü’l-Cinaiyyi’l-İslâmi Kahire 1983, s. 56; Udeh, II, 411;
Zuhayli, VI, 49.
[68] Behnesi, 62; Udeh, II, 56.
[69] Bilmen, III, 205.
[72] Behnesi, 69.
[73] İbn Kudame, XII, 312.
[76] Kazf: Atmak. İftira atmak. Ehl-i namus bir kadına
zina isnad etmek. Buna "kazf-ı muhsenat" da denir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar