Print Friendly and PDF

İSLÂMA GÖRE CİN ÇARPMASI TEŞHİS VE TEDAVİ USULLERİ

Bunlarada Bakarsınız


hzl: Arif COŞKUN
Cinnin varlığı Kur'an ve sünnet ile sabittir. Kur'an-ı Kerim'de cinler hakkında bir sûre nazil olmuştur. Sahih hadisler ve tevatür derecesindeki kuvvetli haberler ile cinnin varlığı sabittir. Cinnin varlığını inkâr eden, bilinen Kur'an'ı inkâr etmiş olacağından, İslam milletinden (dininden) çıkar.
Fakat, "cinler görülür mü, görülmez mi." Bunu da anlayıp bilmek lazım. İmam Şafii (r. aleyh), "kim ben cin gördüm derse, onun şehadetini iptal ederiz" buyuruyorlar. Çünkü bu söz Allah Teâlâ’nın şu kavline terstir. “Muhakkak O (Şeytan) ve kabilesi, sizi kendilerini göremeyeceğiniz yerlerden görürler." (Araf)
Bu ayet delildir ki, cinlerin hakikatleri görülmez, ancak temessül ederlerse görülebilirler. Ekseriyetle siyah köpek veya kedi, inek, deve, koyun, akrep, yılan ve insan şeklinde görülebilirler.
Cinler yerine göre ammar, ervah, şeytan, ifrit gibi isimler de alırlar. Cinnin insan şeklinde gözüktüğü ayet ve hadis ile sabittir. Nitekim Bedir savaşma çıkarken, şeytanın Sürake b. Malik suretinde Kureyşliler'e geldiği ve “ben sizin dostunuzum" dediğini Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'inde haber veriyor. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemi ortadan kaldırmak için toplananlara şeytan, necidli bir ihtiyar şeklinde geldir.
Ebu Hüreyre'den rivayet olunan bir hadiste Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "Namazımı bozmak için dün bana bir ifrit musallat oldu. Allah'ın bana imkân vermesi ile onu yakaladım. Şu mescidin direklerinden birine bağlamayı murad ettim. Tâ ki sabah hepiniz göresiniz. Sonra Süleyman aleyhisselâmın duası aklıma geldi. O "Yarabbi bana bir mülk ver ki, benden sonra kimseye verme" demişti. Ve Allah onu benden perişan bir şekilde defetti."
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem buyuruyor. "Bir gün namaz kılarken şeytan bana musallat oldu. Onu yakaladım ve boğazını elimle sıktım ve ağzından akan ıslaklığı hissettim."
CinIerin hakikatini göremeyiz. Eğer insan ve ya hayvan şeklinde gözükürlerse görebiliriz. Bu halde latif değil "maddi cisimdir:         Çünkü latif olan şey  bağlanmaz, el ile öldürülemez. Yukarıdaki hadisler, cisim haline girdiklerine delildir.
Cinler üç sınıftır. 1. Kanatları vardır, kuş gibi havada uçarlar. 2. Yılan, akrep ve yer hayvanları şeklindedirler. 3. Diğer bir sınıf ki onlara hesap ve ceza vardır.
Sh: 21-22
Bazı cinler insanlar ile beraber evlerde yaşarlar ki bunlara "Ammar denir. Bazıları da hamamlarda, kabirlerde pis yerlerde, deve ahırlarında yaşarlar. Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem bu yerlerde namaz kılmayı yasaklamıştır. Hadiste müşrik cinlerin dağlar ile denizler arasında, müslümanların ise köy ve dağlara, müşriklerin dağlar ile denizler arasına yerleşip oraları mesken edindikleri anlatılmaktadır.
Adem oğlunun kalpleri de şeytanın meskenleridir. Bir gün Osman Ibni Ebi'l-As (radiyallâhü anh), Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve selleme gelerek Kur'an'ı unutmasından şikayet etti. Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) eliyle kalbine vurdu ve “Ey şeytan, Osman'ın kalbinden çık” buyurdu. Osman Ibni Ebi'l-As bundan sonra Kur'an-ı hiç unutmadığını söyledi. (Delail-ü'n nübüvve).
Bu şeytana "Hinzab" denir.
Hulasa; Cinler evlerde insanlarla beraber ve saydığımız yerlerde yaşarlar. Yani toprağın üstünde, bazılarının dediği gibi altında değil.
Sh: 27
Allah Teâlâ kitabında cinlere hitaben, mealen "mallarında ve evlatlarında onlara ortak ol." demektedir.
Resulullah'ın ashabından biri anlatıyor: "Bir adam "bismillah" demeden yemek yiyordu. Son lokmasını yerken "bismillahi evvelihi ve ahirihi" dedi. Allah'ın Rasulü tebessüm ederek şöyle buyurdu! "Şeytan onunla beraber yiyordu. O Allah'ın ismini zikredince şeytan karnındakileri istifra ederek ağzından çıkardı" dedi. W Allah Teâlâ'nın şeytana hitaben, mealen "Onlara, mallarında ve evlatlarında ortak ol." fermanı da bu hadisi teyid etmektedir.
Cinlerin yemekleri; besmele çekilmeden yenen yemekler, tezek ve kemiklerdir.
Sh: 28
Bazı insanların cinlerle görüşüp onlardan yardım görmesi, müslümanların imamları tarafından bilinen bir gerçektir. İnsanın nefsi habislenip, tabiatı bozulunca, yani bir nevi şeytanlaşınca, günah işlemeye iştah duyup, lezzet alır. Dolayısıyla şeytanın arkadaşı olur. Artık kötü işler yapmaya aşık olur. Ibni Haldun Mukaddemesinde “Sahirin (Medyum-Sihirbaz) cinle görüşmesi, şeytana ve yıldızlara teveccüh yolu ile gerçekleşiyor. Bu teveccühün de onların yıldıza ibadet, şeytana ibadet, tazim ve tezellül ve onlara secde etmeleri ile kendini göstermektedir" diyor. Artık şirk ve küfür sebebi ile şeytan ile arkadaş olunca, şeytan onu seviyor ve bu sebeple onu mükâfatlandırıyor. Şeytanın adamlarından birisi herhangi bir insana vuruyor. insanı da sahire götürüyorlar. Ona gitmesi sebebi ile şeytan ondan elini çekiyor. Hasta iyileştim diye ona para veriyor, dolayısı ile ona yardım ediyor. Bu sahir birine sihir yapmak istediğinde herhangi bir sureyi yazıp, sonra onu sidik ile veya herhangi bir necis ile silmesini söyler o da şeytanın dediği gibi yapar ve şeytan ona yardım eder.
Sahirlerden bazılarının itirafı: Bir tanesine sihrinin nasıl tesiri olduğu soruldu, o da şu cevabı verdi. "Ben sihri yapmadan evvel Kur'an-ı Kerim'den şu sûreyi tabağa yazar, yazının üstüne bevl edip yazıyı bozarım ve öyleceyaptığım işte başarılı olurum."
Başka bir tanesi şöyle diyor; "Ben sihir yapmadan önce sidik ile abdest alır iki rek'at namaz kılar ve sihirimde başarılı olurum." İstanbul'daki sahirlerden bir tanesinin itirafı; "Ben Kur'an-ı kıçımın altına alırım, cinler o zaman bana yardım ediyorlar"
Sh: 29-30
(Bu insanlar en sonunda intihar ederler veya felç olurlar.)
Şeytanın insanı aldatma yollan çok çeşitlidir. Her insana mizacına göre ayrı ayrı yollardan gelir.
Alimlere, şeyhlere, abidlere, cincilere ve diğer müslümanlara, hepsinin mizaçlarına göre aldatacağı yollardan gelir. (Bu konuda Telbis-i İblis isimli kitab geniş izahat verir). Cahiller ile kadınları çok kolay avlar, fazla uğraşmadan isteğine nail olur. Fakat ilim sahiplerini kolay kandıramaz, onlara da geldiğinde önce aklın ve İslâm’ın kabul ettiği yollar ile yaklaşır. Şu da bir gerçektir ki şeytan, hiçbir kimseye zorla bir şey yaptıramaz. Şeytanın, Allah'ın salih kulları üzerinde hiçbir saltanatı yoktur Büyüklerden birisi bir gün şeytanı gördü ve ona Maruf'u Kerhi kaddesellâhü sırrahu’l azîz ile aran nasıl diye sordu. O da, "Benim onun kalbine verdiğim vesvese şu misale benzer. Adamın birisi denize bevl ediyor. Ne yapıyorsun denildiğinde, denizi kirletiyorum diyor" cevabını verdi. Evet, Allah'ın ihlaslı kulları da böyledir.
Şimdi asıl mevzumuza gelelim. Cinler, kâhin ve sihirbazlarla nasıl arkadaşlık ediyor? Cin ile irtibat kurmuş, arkadaş olmuş bir cinci şu yollar ile bu işi gerçekleştiriyor: Cinler ile görüşüp, onlardan yardım görmek isteyen, onlara bazı işler yaptırmak, bilinmeyen mazi (geçmiş) ile ilgili veya şu anda olanlarla ilgili haber almayı murad eden insân iki türlüdür. Cahil ve ahmaktır, bu tam şeytanın aradığı adamdır. Çünkü cahil olması sebebi ile de onun vesilesi ile başkalarını küfre götürecektir. Bu cahil insan, kendi başına İslâmî ölçüler dışında zahitlik yapmaya başlar, yalnız başına halvete girip az yemek, az uyumak ve bazı zikirler yapmak ile meşgul olur. Bu arada ona bazı keşifler vâki olur ve bazı şeyler rüyasında haber verilir.
Bir de ne görsün, bir gece oda bembeyaz bir nur ile dolar ve nuranî görünüşlü bir adam zuhur eder. Cincilerin ekserisi bu şeytanı ruhanî diye tarif ederler. Gelen bu şeytan o cahile hitaben, "Ey Allah'ın dostu! Senin zikir ve ibadetlerin sebebi ile sana geldim ve bundan sonra emrindeyim" der ve hatta bazıları bu şeytanı melek diye isimlendirir.
Bu şeytan, o cinciyi mizacına göre, bazılarını bilerek küfre sokar, bazılarını küfür olduğunu bilmeden küfre sokar. Yavaş yavaş onu meşhur eder ve onun vesilesi ile insanları yoldan çıkarır. Cinler ile görüşüp onlar ile arkadaşlık etmek isteyen kişi akıllı ve ilmi de var ise, ona ya hiç gelmezler yahut da gelip ona tesir edemezler. Eğer durum böyle olur ise bir daha ona gelmezler. O cin ile arkadaşlık kurmuş olan insan aslında kendisi çok yalancı ve günahkârdır. Zaten yalancılığı, günahkâr ve Allah'tan gafil olarak yaşaması cin ile arkadaş olmasına sebep olmuştur. Kur'an-ı Kerim’de bunu açıkça beyan etmektedir. Şöyle ki: "Şeytanların kimler üzerine nazil olduğunu size haber vereyim mi? Şeytanlar, ifk'ü iftiraya cüret edenler, kulaklarını şeytana tutan ve şeytandan bir takım haberler alarak halka yayanlar. Bunların ekserisi yalancıdır. '(Şuara: 221-223)
“Bir kimse Rahman Teâlâ'nın zikrinden i'raz ederse ona biz şeytanı musallat kılarız. Şeytan da daima ona yakın, arkadaş olur.” [Zuhruf: 36]
Fahri Razi’nin beyanına göre şeytanın insana yakın olmasının sebebi, Kur'an-ı Kerim'den i’raz etmesi; (yüz çevirmesidir.) Şu halde Kur'an'dan yüz çevirmeyen kimseye şeytan fırsat buldukça mukarin (yakın) olur; vesveseden hali olmasa da mukareneti daimi olmaz. Yine başka ayet de Allah'u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Mealen "Müşriklerin size mücadele ve muhasama etmeleri için şeytanlar dostlarına fısıldarlar (telkinde bulunurlar), eğer onlara uyarsanız, siz de müşriklerden olursunuz." [En'am: 121] 
Hasılı kelam cinci, İslâmî ölçüler dışında halvet, (yalnız kalmak), riyazetle bazı kelimeleri tekrarlayarak şeytana arkadaş oluyor, ona yapacaklarını yaptırdıktan sonra "ben senden uzağım" diyor. Allah Teâlâ'nın Kur'an-ı Kerim'inde haber verdiği gibi, Yahudileri kandıran münafıkların durumu da, şeytanın durumuna benzer ki, O insana inkâr et dedi, insan inkâr edince de, "Ben senden uzağım, ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" diyecektir. Allah Teâlâ bizi şeytanın hilelerinden korusun. Âmin.
Sh: 30-32
Cinlerden süfli olanların insanın beden ve akıl sağlığına verdiği zararlar ilk çağlardan beri iyi bilinir. Ancak bundan daha tehlikelisi, bu şeytan taifesinin insanın dinine verdiği zarardır. Çünkü bunlardan insanı kaydına alanlar, sinsice hükümlerini yürütürler de, kişinin haberi olmaz. Hatta, başka insanları da bir takım istidrâçlarla kendilerine tabi kılarlar ve cemiyetin sapıtılmasına sebep olurlar. Bu iş aşağıdaki yollardan biriyle gerçekleşir;
1-Cin kendi varlığını bildirmeden: Bu durumda insan, kendisinin bir cin ile temasta olduğunu bilmemektedir. Kendisinde meydana gelen harikulade hallerin kendi üstün meziyetlerinden ileri geldiğini sanarak, kendini herkesten üstün makamlarda görmekte ve yerine göre sahte tevazu da göstermektedir. Hz. Muhyiddin Arabî kaddesellâhü sırrahu’l azîz  bir eserinde; "Bu kimsenin en bariz vasıflarının, kimseyi beğenmemek ve kendisinin en üstün olduğu kanısını etrafa yaymak olduğunu söylüyor" diyor.
2-İslam büyüklerinin kılığında: Bazan cin, daha gençlik yaşlarından itibaren kendisi için müsait bulduğu bir kimseyi seçer ve onu kendisine tabi kılmak için çalışmaya başlar. Önceleri rüyasında, din büyüklerinin kılığına girmeye başlar. Kişi rüyasında güya Mevlana'yı, Yunus Emre'yi, Muhyiddin Arabi’yi görür. Onlardan mesajlar alır. Giderek bu rüyalar neticesinde, o genç gerçekten büyük bir zat olacağına inanmaya başlar. Bazen cani bir şey ister, o istek cin tarafından derhal yerine getirilir. O bu durumu büyük bir insan olması hasebiyle, Allah Teâlâ'nın bir lütfü olarak yorumlar. İmtihanlarda, münazaralarda kendisine yardım edebilir. Karşıdaki susturulur. Tabii, muhatabı imanen güçlü değilse. Çünkü bazen bu cin sıradan birisi olmak yerine, onların ileri gelenlerinden olabilir. Birisinin bir işi için dua eder, o iş yine cin tarafından halledilir. Bazen dünyanın çeşitli yerlerinde vuku bulan hadiselerden haberdar edilir. Artık bu genç büyük bir kişi olduğuna, hatta şeyh veya kutup olduğuna inanmaktadır. Bundan böyle kimsenin nasihatini de kabul etmez. Çünkü o, kendisine nasihat edenlerden daha üstündür. Bazı hastalıkların tedavisi daha elini koymasıyla mümkün olur. Mesela bazı felçlileri yürütür. Oysa burada felci yapan cinnin kendisidir. O elini koyunca çıkıp gitmektedir. Bütün bunlar onun şanını ve namını arttırır. Artık etrafında yüzlerce, binlerce hayrânı ve talebesi olur. Ona inananlar kendisini en büyük veli, Mehdi ya da İsa aleyhisselâm zannedebilir. Oysa erbabı onun sahtekâr ve zararlı olduğunu bilir. Burada en büyük zevk ise, onu kendine tabi kılan cine aittir. Çünkü o kişi sayesinde artık binlerce kişiyi kendisine bağlamış ve isteklerini yaptırmaya başlamıştır. Bu durumda o kişinin itibarını arttırmak için, bazı kimselerin rüyasına dahi girip ona bağlanmalarını ve yardım etmelerini telkin eder. Bu arada o kişiye dini bazı bilgiler de vererek onu bir din alimiymiş gibi gösterir. Bilmeyenler onu kendilerine dini lider seçer.
Artık bu kişi bilir bilmez kendinden birtakım fetvalar verip bazı helalleri haram, yahut bazı haramları helalmiş gibi gösterir. Bunu da çevresine, kendisini bir müceddit gibi gösterip güya zamana göre içtihatlar yapıyormuş gibi empoze etmeye çalışır. Netice olarak, hem o kişi etrafında birçok insan toplamış ve onları müçtehit edasıyla aldatmış, hem de onu kendine tabi etmiş olan cin bir saltanat kurmuş olur. Hatta bu başarısıyla kendi akranları arasında sivrilip temayüz ettiği ve onlara karşı marifetiyle öğündüğü de söylenebilir.
Bütün bu hallere giriftar olarak, pek çok insan saptıranlar, ülkemizde, bilhassa İstanbul'da çoktur. Ama biz burada başka birini misal vereceğiz.
Ahmet Kadiyani, sözde Islama bağlı, fakat aslında sapık bir mezhep olan Kadıyaniliğin kurucusu olarak dünya çapında şöhrete maliktir. Gençlik yıllarından itibaren cinlerden birisinin tabii olarak yaşamıştır. Bizzat kendisinin kaleme aldığı hal tercemesine göre, Hindistan'da Kadyan kasabasında doğmuştur. Yaradılıştan, inzivaya meyyal, hassas yapılı birisidir. Sık sık yalnız bir köşeye çekilerek nefs muhasebesi yapmakta iken bir gün gizliden bir ses işitir. Sadece kendisinin duyabildiği bu ses ona babasının akşam ezanından sonra öleceğini söyler. Ahmed bu sesi duyunca çok üzülür ve korkar. Ses devam eder:
"Allah kuluna yetmez mi?"
Gerçekten babası o akşamüstü vefat eder. Gerisini kendisinden dinleyelim:
"O sesi ondan sonra çok duydum. Bana pek çok şey öğretti. Beni dünyaya tanıttı, meşhur yaptı. Fakr-u zaruret içinde iken, hayra harcamam için beni servete gark etti. Kulağıma gelen seslerin Rahmanî olduğundan asla şüphe etmedim. Zira şeytan benimle alay etse, içimdeki fenalıklar dile gelse, mutlaka fark ederdim.
Bazen o sesleri uzaktan işitiyordum, bazen de onlar benim ağzımdan çıkıyor, fakat söyleyeni ben olmuyordum. O kadar ki, bazen hiç bilmediğim lisanları konuştuğum olurdu. Bir ruhun bana hülul ettiğine (içime girdiğine) de inanmıyorum. Bu iş bambaşka bir iş, başkalığını seziyorum ya, bu bana ve bana tabi olanlara yetişir."
Evet, şimdi de şeytanın nihayet iğfal ederek saptırdığı Ahmed Kadiyani'nin yaptığı işi görelim. Bir gün ortaya çıkıp şöyle diyecektir:
“Ben Meryem'in oğlu Mesih İsa'yım. Hz. Muhammed'den (sallallâhü aleyhi ve sellem) sonra peygamber gelmeyecek, yalnız bir kişi O'nun hilat-i fahiresine bürünecektir. İşte ben O'yum. Kadyanlı Ahmed, efendisi Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)'in son peygamberliğine halel gelmeden nebi olmuş, Allah Teâlâ'dan mukaddes vazife almıştır."
Birinci dünya savaşından sonra ölen asıl ismiyle kadyanlı Mirza Gulam Ahmet'ten keramet zannedilen birçok haller de zahir olmuştur.
Binlerce kişinin gördükleri rüyalarla kendisine bağlanmaları, yanında kırk gün kadar kalan kimsenin semavi işaret olarak inkarlarından sıyrılmaları, kötürümleri birkaç el temasıyla yürütüp, hastaları birkaç söz ile iyileştirmesi, hatta kendisi ile tartışmaya giren birinin aniden ölmesi, şöhretinin büsbütün artmasına sebep olmuştur.
Kendisinin Mehdi olduğunu söyleyen ve Mehdi ile ahir zamanda yeryüzüne inecek olan Isa (aleyhisselâm)'ın aynı şahıs olduğunu ve bunun da kendisi olduğunu belirten Mirza Gulam Ahmet Kadiyanî, kaba bir görüşle her ne kadar Islamiyeti yaymış ve genişletmeye çalışmış ve bunda da kısmen muvaffak olmuşsa da, mesele inceden inceye tetkik edildiğinde görülür ki, bu olayda da şeytan, evvela bir kişi, sonra da onun vasıtasıyla binlerce kişiyi kendi kaydı altına almış, bu amaçla Islamiyeti de koz olarak kullanmıştır.
Muhyiddin Arabî kaddesellâhü sırrahu’l azîz'in beyanına göre, bu gibi kişilerin en büyük özelliği kibir ve gururdur.
Cinlerden yardım istemek de caiz değildir. Allah Teâlâ kâfirleri bu sebeple kötülemiş ve şöyle buyurmuştur: mealen;
"Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınıyorlardı da cinlerin kibir ve azgınlıklarını arttırıyorlardı." (Cin, 6)
Sh: 33-38
İnsanların cinler ile veya cinlerin insanlar ile evlenmesi mümkündür. Fakat ulemanın ekserisi kerih görmüştür. Hanefi alimleri ise cin ile evlenmeyi caiz görmemişlerdir. Çünkü cinsleri aynı değildir. Evlenmek caizdir diyenler de olmuştur.
Hasan-ı Basri (rahmetullahi aleyh) "iki şahid huzurunda olursa caizdir'  demiştir. (Ginyet'ül Münye). Ehli ilimden cinlerden birbiri ardınca dört kadın nikâhlayan olmuştur.
Yemen'den bir cemaat imam Malik'e mektup yazıp sordular, “Burada bir cinni var bizden kız istiyor, siz ne buyurursunuz?" imam Malik, “Dinen bunda bir sakınca yoktur. Fakat ben bunu kerih görüyorum. Çünkü, kadın cinden hamile kaldığı zaman seni kim hamile bıraktı, bu çocuğun babası kim diye sorulduğunda, "cin" diye cevap verecektir. Bu da müslümanlar arasında fesada sebep olacaktır" demiştir. (Akamül Mercan)
İnsan olan bir kadına, erkek bir cin yaklaşırsa gusül icap eder mi?
Bir Kadın Kadıhan'a gelerek "bir cin uykuda iken bana yaklaşıyor. Kocam yaklaşırken ne buluyorsam, o yaklaşınca da aynı şeyi buluyorum" deyince, Kadıhan: “Gusül icap etmez" demiştir. Bazılarına göre, kadında inzal vakî olursa gusl etmesi icab eder. Kadının menisinin geri dönmesi muhtemel olacağından, ihtiyaten yıkansın diyenler de olmuştur.
Hanbeli âlimlerinden birisine, Cinin arkasında kılınan namaz sahih midir?" diye soruldu. O da; "Evet sahihtir, çünkü cinler de mükelleftir, peygamberimiz insan ve cinlere peygamber olarak gönderilmiştir" dedi.
Hatta bir cin, insan namaz kılarken önünden geçecek olsa, onun geçmesini önleyecek, onunla geçmemesi için mücadele edecek denilmiştir.
Sh:38-39
1. Uzun zaman sağa sola döner uyuyamaz. İyice dinlendikten sonra uyur.
2. Sebepsiz yere devamlı üzülür ve gece boyu devamlı sıkılır.
3. Bazı insanları görür onlardan çok sıkılır, korkar bir yerden yardım bekler yardım da göremez.
4. Çok korkunç rüyalar görür.
5. Rüyasında kedi, köpek, kurt, tilki, aslan, inek, fare gibi hayvanlar görür.
6. Dişlerini sıkar.
7. Uykuda çok ağlar veya güler veya çığlık atar.
8. Uykuda ah vah eder.
9. Uykuda şuursuz olur, kalkıp yürür.
10. Yüksek bir yerden düşüyormuş gibi olur.
11. Kendisini kabirde, pis yerlerde, korkunç yollarda görür.
12. Garip insanlar görür, siyah, çok kısa boylu, çok uzun boylu.
13.Çizgi gibi çok garip şeyler görür.
1. Sebepsiz yere başı ağrır.
2. İbadet etmekte, Allah'ı zikr etmekte çok zorlanır.
3. Beyin yorgunluğu.
4. Kasilma ve sinirlenmek.
5. Tembellik
6. Herhangi bir uzvunda doktorların sebep bulamadığı bir ağrı ve sancı.
1. Cin bedenin tamamına girer. Bedende ağrı, sancı ve titreme olur.
2. Herhangi bir uzva girer. Kol, ayak ve dil gibi.
3. Uzun zamandır cesettedir.
4. Gelir, vurur ve gider, daima cesette kalmaz.
Bu uykuda ve uyanık iken olan sebeplerin hiç birisi olmadan cinin varlığını, cesedde olduğunu şu şekilde anlarız.
Hastanın kulağına okumaya başlayınca cin içeride ise açık alametler gözükmeye başlar. Hastanın bayılması, çığlık atması, titremesi, elini gözlerine kapatması gibi.
Sh: 100-101
1. Ehlisünnet akidesi olan, itikadında yanlışlık ol-mayan ve ehlisünnet akidesini iyi bilen birisi olması.
2. Yaşantısının da ona göre olması.
3. Allah Teâlâ’nın ayetlerinin cinlere tesir edeceğine inanması.
4. Cin ve şeytanın hallerini bilmesi.
5. Şeytanın insanı nereden vuracağını iyi bilmek. Hastanın içindeki, cin'e “çık bunun içinden" dediğinde, "sana itaat ediyorum ve senin kerametin olarak çıkıyorum" dediğinde, "Allah'a ve Rasulüne itaat etmiş olduğun halde çık" demek.
6. Okuyanın evli olması iyidir.
7. Allah Teâlâ'dan korkmak ve takva sahibi olmak, ayak kayması olunca hemen tevbe ile telafi edip bir daha o hataya düşmemek.
8. Haramlardan son derece sakınmak.
9. Allah Teâlâ'yı çok zikredenlerden olmak. (Kâmil bir şeyhden vird almış ise onu ara vermeden yapmak.) Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin gösterdiği ölçüler ile ki, bu bir kale misalidir. O kaleye girince Allah Teâlâ’nın izni ile düşmandan emin olunur.
10. Halis niyetli olup, Allah Teâlâ için yapıp, şöhret ve mal sevgisinden uzak olmak.
11. İnsan, Allah Teâlâ'ya yakın, şeytandan uzak olursa, edep, ahlak ve zikrini ziyade ederse, Allah Teâlâ’nın izni ile şeytanını mağlub eder, dolayısı ile hastanın şeytanına da da tesiri olur. İnsan bunlardan aciz olur, zikr, ahlak, ilim sahibi olmazsa zaten kendi nefsine ve şeytanına mağlub olur, kendi şeytanına mağlub olan başkasına nasıl galib olur?
12. Kâmil bir veliden izin alırsa iyi olur.
1. Hasta huzurda olacak, arkasından kendi olmadan okunma olmaz. Eğer kadın ise beraberinde mahremi veya başka kadınlar olacak, güzel kapanmış olacak, açılmamaya çok dikkat edecek.
2. Hasta Allah Teâlâ'yı çok zikir edecek, beş vakit namazlarını kılacak, şarkı türkü dinlemeyecek, televizyon seyretmeyecek. Diğer haramlardan da elinden geldiği kadar kaçacak.
3. Okunma esnasında, evde resim (canlı resmi) olmayacak. Hasta deli veya baygın değilse abdestli ola-cak.
4. Üzerinde ayet ye Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemden gelen dualar haricinde karalamasyon muskaları yakacak.
5. Okuma usulü ehli tarafından yapılmalıdır. Kitaplarda olan malumat yeterli değildir.
[Okuma anında zuhurat olur. Şifa bulacaksa virdler tam olur, bulmayacaksa bir kısmını okuyan unutur. Bu takdire bağlıdır.]
Sh: 102-103
Cin eğer hastanın içinde ise şu şekilde anlarız;
1.Cin bağırmaya başlar, sızlanır, hatta cinin duru­muna göre hastanın dilinden konuşur.
2. Bazen cin ismini söyler.
3. Hasta sağa sola sert bir şekilde bakmaya başlar yahut elini gözlerine koyar.
4. Vücudu titremeye başlar, sağa sola döner.
5. Hasta bayılır ve cin hastanın dilinden konuşur.
1. Adın ne? Hangi dindensin?
2. Hastaya niçin girdin?
3. Senden başka cin var mı? Varsa kaç kişisiniz ve cesedin neresindesiniz?
4. Herhangi bir sihirbazın hadimi misiniz?
1. Hastaya musallat oluşunun sebebi aşk ise, o cin Allah Teâlâ'nın azabıyla korkutularak, bunun haram olduğuna inandırılır.
2. Zulümden ise yani üzerine bevl edilmiş veya sıcak su dökülmüş ise insanların cinleri göremediği dolayısıyla bunu kasıtlı olarak yapmadığı hatırlatılır.
3. Sebepsiz yere zulmetmek için girmiş ise bu da haramdır.
Eğer çıkarsa Allah Teâlâ’nın fazlına hamd edilir.
1.Çıkarken el ve ayak parmaklarından, yahut burun veya ağzından çıkarılır.
2.Çıkmadan evvel "esselamualeyküm" demesini isteriz.
3.Kesinlikle göz, karın gibi yerlerden çıkmamasını tenbih ederiz.
4.Hasta kendine geldiği zaman, tekrar Kur'an-ı Kerim okuyarak hakikaten çıkıp çıkmadığını anlarız.
5. Cin çıktıktan sonra hasta uykudan uyanmış ve bayıldıktan sonra kendisine gelmiş gibi olur.
1. Ona müslüman olması telkin edilir, müslüman olursa tevbe etmesini ve hastanın içinden çıkmasını isteriz. Çünkü hastanın içinde durmak hastaya zulümdür, zulüm ise haramdır.
2. İslâm’ı kabul etmezse hastadan çıkması sert bir şeklide istenir. Allah Teâlâ’nın fazlı keremi ile çıkarsa çıkar, çıkmazsa hakaretvari bir şekilde dövülür ve çıkarılır. Eğer dövmek icab etmezse dövülmez.
3.Tedavi edenin-dövme-usulünü-veya-hastadan cini çıkarma usulünü iyi bilmesi gerekir, aksi takdirde cin hastaya eziyet eder.
4. Cin çıkmamakda ısrar ederse, hastaya Yasin, Ayet-el Kürsi, Sûre-i Cin, Saffat, Duhan, Sûre-i Haşr’ın sonu, Sûre-i Hümeze, Ihlas, Felak ve Nas Sûreleri ok­unur. Çıkmak isterse (dönmek veya okumak suretiyle) bırakılır. Cin zayıf veya tecrübesiz olduğu için çıkamıyorsa Yasin okunur.)
1.      Hastanın sağ kulağına Kur'an-ı Kerim okunur. Şifa niyetiyle, cin ile konuşmak niyetiyle değil.
2.      Okuma esnasında hastanın başı döner, boğazı sıkılır. Daralır fakat cin konuşmaz. Dualar, birkaç defa okunur, cin hazır olmazsa hastaya şu talimat verilir:
3.      Beş vakit namaz kılması, uyumadan önce abdestli yatması tenbih edilir.
4.      Sabah akşam "La havle vela kuvvete illa billah" okunur.
5.      Her yaptığı işte besmele okunur.
6.      Sabah, akşam, Yasin, Duhan, Cin sûreleri okunur, okuma bilmiyorsa okuyandan dinlenir.
7.      Hastada cin varsa iyice zayıflayacaktır. Bir aiy sonra zayıf ve zelil olduğu halde sana gelecektir.
Hastayı tedavi ederken evde ezan okumanın çok faidesi vardır.
Şu ayetler cine çok eziyet verir;
Ayet-el Kürsi
Sûre-i Nisa: 167-173.
Sûre-i Maide: 23-24.
Sûre-i Enfal: 15,
Sûre-i Hicr: 16-17,
Sûre-i Isra: 110-111,
Sûre-i Enbiya: 70,
Sûre-i Hac: 19-20,
Sûre-i Furkan: 23,
Sûre-i Nur: 39,
Sûre-i Saffat: 98,
Sûre-i Gafir: 78,
Sûre-i Fussilet: 44,
Sûre-i Duhan: 43-50,
Sûre-i Ahkaf: 29-34,
Cin çok kuvvetli ve inatçı ise bu ayetler tekrarlanır. Bağırmaya başlar ve hastanın içine niçin girdiğini ha­ber verir.
Bazen hastaya okumaya başlayınca hasta ağlamaya başlar. O zaman sihri çözmekte olan ayet­ler yedi defa okunur. Ağlama şiddetlenir ise hastalık sihirdendir. Sihri çözmekte okunacak ayetler şunladır:
Araf: 117-122,
Yusuf: 81-82,
Taha: 69,
Bazen cin "Senin kerametin olarak, çıkıyorum. Se­nin gibi bir insan görmedik" der. O zaman cine “Ben Allah Teâlâ’nın zaif bir kuluyum. Allah Teâlâ'a ve Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve selleme itaat edici olduğun halde çık" denir.
Bazen cin hastayı okuyanı tehdit eder veya ona söver. Tedavi eden nefsi için kızmayacak. Bu hal faz­lalaşırsa hastaya birkaç tane vurabilir. Allah Teâlâ’nın izni ile sakinleşir. O zaman şu ayet okunur. "Muhakkak şeytanın hilesi zaiftir." (Nisa: 76).
Bazen cin çıkmak ister, fakat küçük olması ve tecrübesiz olması dolayısıyla çıkamaz. Tedavi edenden Yasin veya başka bir sûre okumasını ister yahut da ezan okumasını isterse istediği yapılır.
Bazen hastanın altın yüzük takmasını, kendisine horoz, tavuk kesilmesini veya buna benzer şeyler isterse kabul edilmez.
Ramazan ayında bir insana cin musallat olursa bu cin müslümandır. "Ramazan ayında rahmet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır.” (Müslim)
Sh: 109-113
Bu sûrenin bir mahaldeki cinni ve hasta üzerindeki cinni uzaklaştırma ve helak hususunda te'siri azim'dir.
Kafuru buhur yapıp hastaya koklatarak ve bu sure-i süratla okuyarak cin çıkarılır. Bir defa okumakla maksad hasıl olmazsa tekrarlanır.
Bir hastanın içine cin girmiş Hoca Efendi cinnin çıkmasını rica ederse de cin "müslüman bir cinnim beni düşmanlarım kovaladılar, ben onlardan kork­tuğum için bunun içine girdim" demiş
Hoca Cinne sonmuş.
"Bir insanın içine cin girse o cinni çıkarmak için ne yapmak lazımdır?"
Cin cevap vermiş; kafur buhur yapılır ve Sure-i Zil­zal süratle okunur, o zaman cin tehammül edemez ve kaçar.
Hoca kafur buhur ederek bu hasta üzerinde dene­miş ve o cin içinden kaçıp gitmiş.
Sh: 117
Hastanın içinden cin çıtıktan sonra hastaya el­den geldiği kadar dini bilgiler verilir. Allah Teâlâ'dan korkması tavsiye edilir.
Cinin bir müddet sonra hastanın üzerine dönmesi muhtemel olduğu için dikkatli olması gerek­mektedir.
Beş vakit namaz kılması ve Kur'an okuması tav­siye edilir.
Yatmadan evvel abdestli olarak, Ayet-el Kürsi, Sûre-i Bakara'nın sonu ve Yasin okuması, ökuma bil­miyorsa bilenden dinlemesi istenir.
Evinde canlı resmi bulundurmaması ikaz edilir.
Sabah namazından sonra, Yasin, Duhan ve Mearic sûrelerini okuması istenir.
Hasta kadın ise şer'i bir şekilde örtünmeye çok dikkat etmesi, giyebilirse çarşaf giymesi tavsiye edilir, çünkü çarşaf örtülerin en güzelidir.
Her işte besmele çekmelidir.
Sahih haberlerde gelen duaları da ihmal etme­melidir.
Kötü meclislerden ve kötü arkadaşlardan uzak durmalı.
Tek başına evde yatmamalıdır.
Hastanın tam bir şekilde Allah Teâlâ'a yönelmesi ve verilen tavsiyeleri yerine getirmesi lazımdır.
Önemli bir husus ise, cinli olan hastaya düşmanı olan cine karşı bir silah bir de o tetiği çekecek el lazımdır. Bunlar ise bir tanesi olmazsa maksat hasıl ol­maz. Silah Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemden gelen dualardır. El, hastayı tedavi eden şahsın vasıflarını geride saydığımız insan olması lazımdır.
1. Cin insanlardan herhangi bir erkek veya kadına aşık olmuştur.
2. İnsan cine eziyet etmiştir. Ya bilmeyerek onların üzerine işemiştir, yahut sıcak su ile bir şekilde eziyet etmiştir.
3. Cinlerin zalimliğindendir. Hiç sebepsiz yere insanda şu zayıf halleri görünce musallat olurlar.
4. Çok şiddetli bir şekilde kızmak.
5. Çok şiddetli bir şekilde korkmak.
6. Çok şiddetli bir şeklide Allah Teâlâ'dan gafil olmak.
7. Çok şehvetli olmak.
Sh:124
İbni Abbas (radiyallâhü anh) "Cinler ateşin duman tarafından yaratılmıslardır" buyururuyor. Duman da insanın vücuduna rahatlıkla girebilmektedir. Sigara dumanının girdiği gibi. Ekseriyetle beyinde karar kılarlar ve oradan diğer uzuvlara kolay etki edebilir. Hastanın dilinden konuşan   bazı            cinler de beyinde olduklarını haber verirler. Beyne girip yerleştiği gibi, vücudun herhangi bir yerine de girip yerleşebilirler. Ağrı ve sancı yapabilirler. Ağrı ve sancı tıbbî de olabilir, cinnî de.
Sh:125
Bazen evlerde cinler gözükerek veya sesleriyle, bazen de o ev halkına eziyet ederek rahatsız ederler. Hatta evin içine pislik dahi atarlar. Bunu gözümle bir evde müşahade ettim. Bazen evde beş kişilik vemek pişer sanki on kişi yermiş gibi hemen biter. Bazen de evde üç dört kişi olduğu haİde on kişi varmıs gibi sesler çıkar.
Bu yukarıda saydığımız evler ya kimsesiz evlerdir ki, cinler orada mesken kurarlar, yahut da içindeki in sanlar İslam'ı yaşamadıkları için şeytan evin malından, evladından ve karısından istifade eder, or­tak olur. Allah Teâlâ Kur'an'ı Mecid'inde "Onlara mallarında ve evlatlarında ortak ol" buyurmuştur, insan İslam’dan uzaklaşınca bu ortaklık her zaman olabilir. Allah Teâlâ'ya sığınırız.
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem "Evlerinizi kabirlere (mezarlara) çevirmeyiniz" buyurmaktadır. (Ebu Davud, Müslim) Namaz kılınmayan, Kur'an okunmayan ev mezar gibi olmuştur. Bu eve şeytanlar da cinler de rahatça girip cirit atar. Böyle bir evden cinleri uzakLastırmak istendiği zaman o cinlere evi terketmeleri için üç gün mühlet verilir. Evden gitmeleri ev halkından kimseye görünmemeleri istenir. Eğer gitmezler ise bol miktarda su alınır, eller suyun içine konur ve ağız suya iyice yaklaştırılır. Okuma bitinceye kadar öyle durulur ve şu dualar okunur.
Fatiha, Bakara (1-4), Bakara (255-257), Bakara (285286), Al-i Imran (18), A'raf (54), Müminun (113-118), Saffat (1-10), Haşr (21-24), Cin (1-37, İhlas ve Muavvezeteyn okunur ve suya üflenir. O su evin köşelerine serpilirse cinler Allah Teâlâ’nın izni ile evden çıkarlar.
Sh:140-141
"Karı ile koca arasını ayıracak şeyi (sihir ilmini) o iki melekten öğreniyorlardı. Halbuki onlar (sihirbazlar) Allah'ın izni olmadan hiçbir kimseye zarar verici değillerdir." (Bakara 102).
Karı kocanın sihirle birbirinden ayrılmalarını inkârın yolu yoktur. Bu dinde zaruri olarak bilinmesi gereken şeylerdendir. Çünkü yukarıda verdiğimiz ayet ile sabit­tir. Allah'ın dilemesi ile bu iş olur. Bu karı kocanın arasını açmak şeytanın en beğendiği sanatlarındandır. Cabir Ibn Abdullah (radiyallâhü anh) rivayet ediyor; Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur. "Muhakkak şeytan arşını suyun üzerine koyar ve adamlarını in­sanlara gönderir. İnsanları yoldan çıkarma bakımından fitnesi en büyük kimse şeytana daha yakın olur. Adamlarından birisi gelir, 'ben falanca ad­ama şöyle yaptım' der. Bir başkası gelir 'falanca adamı karısıyla arasını açıncaya kadar bırakmadım' der. İblis onun yanına yanaşır ve ona 'sen ne güzelsin' der." (onu beğenir).
Hafız Ibni Kesir, tefsirinde "Kadın ile kocanın ayrılma sebepleri, sihir yüzünden birbirini kötü olarak görmesi (maymun, hınzır, vb.) ya da ahlâki yönden kötü görmesi yahut sihir ile bağlamaları şeklinde olur" buyurmuştur.
Sh: 66
Kadın ile koca arasında cinsi muamele ancak erkeğin tenasül uzvunun sertleşmesi ile meydana ge­lir. Bu intişar ise bağlı insanda olmaz. Dolayısıyla cinsi muamele de mümkün olmaz. Beyinden insanın tenasül uzvuna giden sinyaller vasıtasıyla tenasül uzvunun sertleşmesi meydana ge­lir. Cinler beyinde üç merkeze tahakküm edebilir ve bu merkezlere girebilirler. İşte bu merkezlerden biri de insanın tenasül uzvu ile alakalıdır. Bağlanmak da sihirden bir bölümdür. Sihri yapan sahir, şeytandan yardım isteyerek sihri yapıyor, şeytan sihir sebebi ile insana musallat oluyor ve beynindeki tenasül uzvu ile alakalı merkezi tahakkümü altına alıyor, tenasül uzvuna giden sinyalleri önlüyor, intişar olmuyor. İntişar olmayınca cinsi yakınlık olmuyor. Bu sihrin en şiddetlisidir ki, bunda hiç intişar olmaz. Fakat bu sadece kendi karısı ile böyledir. Başka evlenecek olsa ona karşı değil. Bazen kadın kocasına sihir ya­par, kendisinden başkasına karşı intişar olmaz.
Başka bağlama usulünde ise normalde intişar vardır. Fakat tam hanımının yanma gelip cinsi yakınlıkta bulunacağı zaman intişar olmaz, intişar ol­mayınca da cinsi yakınlık olmaz.
Bazen kadına yaparlar ki, koca kadının yanına ge­lince onun cinsel organını adeta bulamaz, sanki öyle bir şey yoktur. Bazen her şey vardır, fakat o kadar uğraşmasına rağmen içeri giremez. Çünkü cinler kadının cinsel organını kapatmıştır.(Bütün çaba ve uğraşlarına rağmen duhul olmaz) Bazen erkek kendi karısına yapar, kendinden başkası onunla beraber olamaz.) Bazen çok güzel bir kadına yaparlar. Cin gelir o güzel kadını çok çirkin bir şekilde, maymun ve daha benzeri şekillerde kocasına gösterir. Kocası da ondan nefret eder ve birbiri ile birleşemezler. Bunun aksi de olur, kocasını çok çirkin bir şekilde ve surette görerek. Bazen çok çirkin bir kadına yapar onu kraliçe gibi gösterirler.
Bazen kadına yaparlar. Erkek yanına geldiği zaman kasılır, ayakları açılmaz. Kadın ve erkek o kadar uğraşmalarına rağmen ayakları açılmaz ve cinsel yakınlık hasıl olmaz.
Bazen erkeğe yaparlar yatak odasına girer girmez uyku bastırır. Hiç takati kalmaz, uykudan da gözünü açamaz.
Bazıları da karı koca arasındaki sihir şu şekilde olur demişler:
Kadın ile kocası birbirini çok çirkin görürler.
Sihir sebebi ile karı koca arasında muhabbet ol­maz.
Erkeğin tenasül uzvunu sihir ile bağlayarak.
Kadını bağlayarak.
Sihir sebebi ile çeşitli hastalıklar meydana gelebi­lir. Karı koca arasında ayrılıklar meydana gelebilir ve bağlılık meydana gelebilir.
Erkeğin cinsi yakınlık yapamaması şu üç şekilden biri ile olur.
Tıbbî bir rahatsızlık vardır, ya acizdir yahut da başka türlü bir tıbbi rahatsızlık vardır. Doktora gidince doktorlar onu tedavi ederler.
Ne tıbbî bir rahatsızlık ne de sihir vardır. Has­talığı vehimdendir. Yani psikolojik bir rahatsızlıktır, bu­nun tedavisi ise hastaya bağlıdır. Eğer doktora gidip iyi olacağını zannediyorsa iyi olur; eğer sahtekâr deccallere gidip onların kendisine ilaç yapabileceğini zannediyorsa onlara gidince iyi olur. Onun vehmi "kime gidersen iyi olursun" diyorsa, ona gidince iyi olur.
Sihir sebebi ile insanın bağlanması hasıl olurk­en ekseriyetle bu cinnin tesiri ile olur.
 Sh: 67-69
Imam-ı Kurtubi Vehb'den naklediyor; “Yedi adet yeşil sidir yaprağı alınır ve iki taş arasında ezildikten sonra bol miktar bir suya konur. Sonra üzerine Ayet-el Kürsi okunur. Bağlı olan insan o sudan üç yudum içer ve banyo yaparsa tamamen iyi olur.“
İmam İbn Hacer buyuruyor; "Yedi adet yeşil sidir iki taş arasında döğüldükten sonra, suyun içine konur ve üzerine Ayet-el Kürsi, Kâfirun, Ihlas, Felak ve Nas Sûreleri okunur. Sihirli hem o sudan içer hem de ban­yo yapar.) (Kurtubi),
Ibni Ebi Selim Leys'den, o da Ebi Cafer Errazi'den nakl ediyor ve buyuruyor ki; "Bana haber verildi ki şu ayetler sihre şifa verir, Allah'ın izni ile bir suya okunur ve hastanın başından o su dökülür:
Yunus: 81-82, Taha: 69, Araf: 118-122."
Sh: 69-70
İnsanlar, hatta bazı hocalar veya salih insanlar hangi hastaları tedavi eden hocaya gidilir, hangisine gidilmez doğruyu yanlıştan ayırd edemez hale gelmişlerdir. Cincilerin ve sihirbazların alametlerini anlatacağım Ki kimin doğru yoldan ayrılmış, sapık; kimin hak üzere olduğu anlaşılsın.
Eğer şu alametler bu tür hoca diye tanınanlarda var ise o insan sihirbaz veya cincidir:
1)         Hastanın resmini ister, resmine bakarak onun hakkında bazı bilgiler verir.
2)         İsmini, annesinin ismini sorar ve bu usulle onun hakkında malumat verir.
3)         Suya bakarak suya cinnin veya bir hüddamın geldiğini söyler ve bu usulle ona cevap verir.
4)         Hastanın giydiği elbiselerden herhangi birini ister, bazen, mendil, iç fanila veya alt çamaşırını v.b...
5)         Siyah bir tavuk kesmesini ve keserken besmele okumadan kesmesini ister. O, kandan da o hastanın ağrısı veya sancısı olan mekana sürmesini ister, veyahut da o kesilmiş tavuğu harabe bir mekana atar.
6)         Manası belli olmayan şeyler ile muska yazar.
7)         Manası belli olmayan azimet ve tılsımlar okur.
8) Bazen hastaya bazı muskalar verir, toprağa gömmesini, denize atmasını, yakmasını söyler.
9)         Bazen bu sihirbaz hastanın ismini, annesinin ismini ve yanına niçin geldiğini söyler.
10)       Suyun içinden gözlerinin önünde sihir diye kendi hazırladığı muskaları çıkarır.
Bu tür insanların içlerindeki manevi karanlık yüzlerinden anlaşılır. Adeta yüzleri simsiyahtır. Basiretli bir mümin bu insanların habis olduğunu bilip onlardan yardım beklemez. Nerde kaldı ki bunları meşhur etsin...
Muhaddis âlim fadıl ustad Şeyh Abdullah Habeşiye bu tür hoca lakabı ile tanınan cincilere gaybi haber sormak veya gaybi haberlerine inanmak maksadıyla değil sadece tedavi amacıyla gidilir mi diye soruldu, haramdır gidilmez buyurdular. "Her kim kâhin veya arraf'a gidip (cinciye) ondan kendi hakkında gizli olan bir şeyi sorarsa kırk gün tevbesi ALLAH katında kabul olunmaz. O kimse kâhinin sözünü doğrularsa küfür etmiş olur. (Tabareni)
Sh: 63-64
Kaynak: Arif COŞKUN, İSLÂMA GÖRE SİHİR-CİN ÇARPMASI TEŞHİS VE TEDAVİ USULLERİ, İSTANBUL 1993

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar