İSLÂMA GÖRE CİN ÇARPMASI TEŞHİS VE TEDAVİ USULLERİ
hzl: Arif COŞKUN
Cinnin varlığı Kur'an ve sünnet
ile sabittir. Kur'an-ı Kerim'de cinler hakkında bir sûre nazil olmuştur. Sahih
hadisler ve tevatür derecesindeki kuvvetli haberler ile cinnin varlığı
sabittir. Cinnin varlığını inkâr eden, bilinen Kur'an'ı inkâr etmiş olacağından,
İslam milletinden (dininden) çıkar.
Fakat, "cinler görülür mü, görülmez mi." Bunu da anlayıp bilmek
lazım. İmam Şafii (r. aleyh), "kim ben cin gördüm derse, onun
şehadetini iptal ederiz" buyuruyorlar. Çünkü bu söz Allah Teâlâ’nın şu kavline
terstir. “Muhakkak O (Şeytan) ve kabilesi, sizi
kendilerini göremeyeceğiniz yerlerden görürler." (Araf)
Bu ayet delildir ki, cinlerin
hakikatleri görülmez, ancak temessül ederlerse görülebilirler. Ekseriyetle
siyah köpek veya kedi, inek, deve, koyun, akrep, yılan ve insan şeklinde
görülebilirler.
Cinler yerine göre ammar, ervah, şeytan, ifrit gibi
isimler de alırlar. Cinnin insan şeklinde gözüktüğü ayet ve hadis ile sabittir.
Nitekim Bedir savaşma çıkarken, şeytanın Sürake b. Malik suretinde
Kureyşliler'e geldiği ve “ben sizin
dostunuzum" dediğini Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'inde haber veriyor.
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemi ortadan kaldırmak için toplananlara
şeytan, necidli bir ihtiyar şeklinde geldir.
Ebu Hüreyre'den rivayet olunan
bir hadiste Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem buyuruyor ki; "Namazımı
bozmak için dün bana bir ifrit musallat oldu. Allah'ın bana imkân vermesi ile
onu yakaladım. Şu mescidin direklerinden birine bağlamayı murad ettim. Tâ ki
sabah hepiniz göresiniz. Sonra Süleyman aleyhisselâmın duası aklıma geldi. O "Yarabbi bana bir mülk ver ki, benden
sonra kimseye verme" demişti. Ve Allah onu benden perişan bir şekilde
defetti."
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem buyuruyor. "Bir gün namaz
kılarken şeytan bana musallat oldu. Onu yakaladım ve boğazını elimle sıktım ve
ağzından akan ıslaklığı hissettim."
CinIerin hakikatini göremeyiz.
Eğer insan ve ya hayvan şeklinde gözükürlerse görebiliriz. Bu halde latif değil
"maddi cisimdir: Çünkü latif
olan şey bağlanmaz, el ile öldürülemez.
Yukarıdaki hadisler, cisim haline girdiklerine delildir.
Cinler üç sınıftır. 1. Kanatları
vardır, kuş gibi havada uçarlar. 2. Yılan, akrep ve yer hayvanları
şeklindedirler. 3. Diğer bir sınıf ki onlara hesap ve ceza vardır.
Sh: 21-22
Bazı cinler insanlar ile beraber
evlerde yaşarlar ki bunlara "Ammar denir. Bazıları da hamamlarda,
kabirlerde pis yerlerde, deve ahırlarında yaşarlar. Rasûlullâh sallallâhü
aleyhi ve sellem bu yerlerde namaz kılmayı yasaklamıştır. Hadiste müşrik
cinlerin dağlar ile denizler arasında, müslümanların ise köy ve dağlara,
müşriklerin dağlar ile denizler arasına yerleşip oraları mesken edindikleri
anlatılmaktadır.
Adem oğlunun kalpleri de
şeytanın meskenleridir. Bir gün Osman Ibni Ebi'l-As (radiyallâhü anh),
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve selleme gelerek Kur'an'ı unutmasından şikayet
etti. Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) eliyle kalbine vurdu ve “Ey
şeytan, Osman'ın kalbinden çık” buyurdu. Osman Ibni Ebi'l-As bundan sonra Kur'an-ı hiç
unutmadığını söyledi. (Delail-ü'n nübüvve).
Bu şeytana "Hinzab" denir.
Hulasa; Cinler evlerde
insanlarla beraber ve saydığımız yerlerde yaşarlar. Yani toprağın üstünde,
bazılarının dediği gibi altında değil.
Sh: 27
Allah Teâlâ kitabında cinlere
hitaben, mealen "mallarında ve
evlatlarında onlara ortak ol." demektedir.
Resulullah'ın ashabından biri
anlatıyor: "Bir adam
"bismillah" demeden yemek yiyordu. Son lokmasını yerken
"bismillahi evvelihi ve ahirihi" dedi. Allah'ın Rasulü tebessüm
ederek şöyle buyurdu! "Şeytan onunla beraber yiyordu. O Allah'ın ismini
zikredince şeytan karnındakileri istifra ederek ağzından çıkardı"
dedi. W Allah Teâlâ'nın şeytana hitaben, mealen "Onlara, mallarında ve evlatlarında ortak ol." fermanı da
bu hadisi teyid etmektedir.
Cinlerin yemekleri; besmele
çekilmeden yenen yemekler, tezek ve kemiklerdir.
Sh: 28
Bazı insanların
cinlerle görüşüp onlardan yardım görmesi, müslümanların imamları tarafından
bilinen bir gerçektir. İnsanın nefsi
habislenip, tabiatı bozulunca, yani bir nevi şeytanlaşınca, günah işlemeye
iştah duyup, lezzet alır. Dolayısıyla şeytanın arkadaşı olur. Artık kötü işler
yapmaya aşık olur. Ibni Haldun Mukaddemesinde “Sahirin (Medyum-Sihirbaz) cinle görüşmesi, şeytana ve yıldızlara
teveccüh yolu ile gerçekleşiyor. Bu teveccühün de onların yıldıza ibadet,
şeytana ibadet, tazim ve tezellül ve onlara secde etmeleri ile kendini
göstermektedir" diyor. Artık şirk ve küfür sebebi ile şeytan ile arkadaş olunca,
şeytan onu seviyor ve bu sebeple onu mükâfatlandırıyor. Şeytanın adamlarından birisi herhangi bir insana
vuruyor. insanı da sahire götürüyorlar. Ona
gitmesi sebebi ile şeytan ondan elini çekiyor. Hasta
iyileştim diye ona para veriyor, dolayısı ile ona yardım ediyor. Bu sahir
birine sihir yapmak istediğinde herhangi bir sureyi yazıp, sonra onu sidik ile
veya herhangi bir necis ile silmesini söyler o da şeytanın dediği gibi yapar ve
şeytan ona yardım eder.
Sahirlerden bazılarının itirafı: Bir tanesine sihrinin nasıl tesiri olduğu
soruldu, o da şu cevabı verdi. "Ben sihri yapmadan evvel Kur'an-ı
Kerim'den şu sûreyi tabağa yazar, yazının üstüne bevl edip yazıyı bozarım ve
öyleceyaptığım işte başarılı olurum."
Başka bir tanesi şöyle diyor; "Ben sihir yapmadan önce sidik ile
abdest alır iki rek'at namaz kılar ve sihirimde başarılı olurum." İstanbul'daki
sahirlerden bir tanesinin itirafı; "Ben Kur'an-ı kıçımın altına alırım, cinler o zaman
bana yardım ediyorlar"
Sh: 29-30
(Bu insanlar en
sonunda intihar ederler veya felç olurlar.)
Şeytanın insanı aldatma yollan
çok çeşitlidir. Her insana mizacına göre ayrı ayrı yollardan gelir.
Alimlere, şeyhlere, abidlere,
cincilere ve diğer müslümanlara, hepsinin mizaçlarına göre aldatacağı yollardan
gelir. (Bu konuda Telbis-i İblis isimli kitab geniş izahat verir). Cahiller ile kadınları çok kolay avlar, fazla uğraşmadan isteğine nail
olur. Fakat ilim sahiplerini kolay kandıramaz, onlara da geldiğinde
önce aklın ve İslâm’ın kabul ettiği yollar ile yaklaşır. Şu da bir gerçektir ki
şeytan, hiçbir kimseye zorla bir şey yaptıramaz. Şeytanın, Allah'ın salih
kulları üzerinde hiçbir saltanatı yoktur Büyüklerden birisi bir gün şeytanı
gördü ve ona Maruf'u Kerhi kaddesellâhü sırrahu’l azîz ile aran nasıl diye
sordu. O da, "Benim
onun kalbine verdiğim vesvese şu misale benzer. Adamın birisi denize bevl
ediyor. Ne yapıyorsun denildiğinde, denizi kirletiyorum diyor" cevabını verdi. Evet, Allah'ın ihlaslı kulları da
böyledir.
Şimdi asıl mevzumuza gelelim.
Cinler, kâhin ve sihirbazlarla nasıl arkadaşlık ediyor? Cin ile irtibat kurmuş,
arkadaş olmuş bir cinci şu yollar ile bu işi gerçekleştiriyor: Cinler ile
görüşüp, onlardan yardım görmek isteyen, onlara bazı işler yaptırmak,
bilinmeyen mazi (geçmiş) ile ilgili veya şu anda olanlarla ilgili haber almayı
murad eden insân iki türlüdür. Cahil ve ahmaktır, bu tam şeytanın aradığı
adamdır. Çünkü cahil olması sebebi ile de onun vesilesi ile başkalarını küfre
götürecektir. Bu cahil insan, kendi başına İslâmî ölçüler dışında
zahitlik yapmaya başlar, yalnız başına halvete girip az yemek, az uyumak ve
bazı zikirler yapmak ile meşgul olur. Bu arada ona bazı keşifler vâki olur ve
bazı şeyler rüyasında haber verilir.
Bir de ne görsün, bir gece oda
bembeyaz bir nur ile dolar ve nuranî görünüşlü bir adam zuhur eder. Cincilerin ekserisi bu şeytanı
ruhanî diye tarif ederler. Gelen bu şeytan o cahile hitaben, "Ey Allah'ın dostu! Senin zikir ve ibadetlerin sebebi ile sana
geldim ve bundan sonra emrindeyim" der ve hatta bazıları bu
şeytanı melek diye isimlendirir.
Bu şeytan, o cinciyi mizacına göre, bazılarını bilerek
küfre sokar, bazılarını küfür olduğunu bilmeden küfre sokar. Yavaş yavaş onu meşhur eder ve
onun vesilesi ile insanları yoldan çıkarır. Cinler ile görüşüp onlar ile
arkadaşlık etmek isteyen kişi akıllı ve ilmi de var ise, ona ya hiç gelmezler
yahut da gelip ona tesir edemezler. Eğer durum böyle olur ise bir daha ona
gelmezler. O cin ile arkadaşlık kurmuş olan insan aslında kendisi çok yalancı
ve günahkârdır. Zaten yalancılığı, günahkâr ve Allah'tan gafil olarak yaşaması
cin ile arkadaş olmasına sebep olmuştur. Kur'an-ı Kerim’de bunu açıkça beyan
etmektedir. Şöyle ki: "Şeytanların kimler üzerine nazil
olduğunu size haber vereyim mi? Şeytanlar, ifk'ü iftiraya cüret edenler,
kulaklarını şeytana tutan ve şeytandan bir takım haberler alarak halka
yayanlar. Bunların ekserisi yalancıdır. '(Şuara: 221-223)
“Bir kimse Rahman Teâlâ'nın zikrinden i'raz ederse ona biz şeytanı musallat
kılarız. Şeytan da daima ona yakın, arkadaş olur.” [Zuhruf: 36]
Fahri Razi’nin beyanına göre
şeytanın insana yakın olmasının sebebi, Kur'an-ı Kerim'den i’raz etmesi; (yüz
çevirmesidir.) Şu halde Kur'an'dan yüz çevirmeyen kimseye şeytan fırsat
buldukça mukarin (yakın) olur; vesveseden hali olmasa da mukareneti daimi
olmaz. Yine başka ayet de Allah'u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Mealen "Müşriklerin
size mücadele ve muhasama etmeleri için şeytanlar dostlarına fısıldarlar
(telkinde bulunurlar), eğer onlara uyarsanız, siz de müşriklerden
olursunuz." [En'am:
121]
Hasılı kelam cinci, İslâmî
ölçüler dışında halvet, (yalnız kalmak), riyazetle bazı kelimeleri
tekrarlayarak şeytana arkadaş oluyor, ona yapacaklarını yaptırdıktan sonra "ben senden uzağım" diyor. Allah Teâlâ'nın Kur'an-ı
Kerim'inde haber verdiği gibi, Yahudileri kandıran münafıkların durumu da,
şeytanın durumuna benzer ki, O insana inkâr et dedi, insan inkâr edince de, "Ben senden uzağım, ben âlemlerin
Rabbi olan Allah'tan korkarım" diyecektir. Allah Teâlâ bizi şeytanın
hilelerinden korusun. Âmin.
Sh: 30-32
Cinlerden süfli olanların insanın beden ve akıl sağlığına verdiği zararlar
ilk çağlardan beri iyi bilinir. Ancak bundan daha tehlikelisi, bu şeytan
taifesinin insanın dinine verdiği zarardır. Çünkü bunlardan insanı kaydına
alanlar, sinsice hükümlerini yürütürler de, kişinin haberi olmaz. Hatta, başka
insanları da bir takım istidrâçlarla kendilerine tabi kılarlar ve cemiyetin
sapıtılmasına sebep olurlar. Bu iş aşağıdaki yollardan biriyle gerçekleşir;
1-Cin kendi varlığını bildirmeden: Bu durumda insan,
kendisinin bir cin ile temasta olduğunu bilmemektedir. Kendisinde meydana gelen
harikulade hallerin kendi üstün meziyetlerinden ileri geldiğini sanarak,
kendini herkesten üstün makamlarda görmekte ve yerine göre sahte tevazu da
göstermektedir. Hz. Muhyiddin Arabî kaddesellâhü sırrahu’l azîz bir eserinde; "Bu kimsenin en bariz vasıflarının, kimseyi beğenmemek ve kendisinin
en üstün olduğu kanısını etrafa yaymak olduğunu söylüyor" diyor.
2-İslam büyüklerinin kılığında: Bazan cin, daha
gençlik yaşlarından itibaren kendisi için müsait bulduğu bir kimseyi seçer ve
onu kendisine tabi kılmak için çalışmaya başlar. Önceleri rüyasında, din
büyüklerinin kılığına girmeye başlar. Kişi
rüyasında güya Mevlana'yı, Yunus Emre'yi, Muhyiddin Arabi’yi görür.
Onlardan mesajlar alır. Giderek bu rüyalar neticesinde, o genç gerçekten büyük
bir zat olacağına inanmaya başlar. Bazen cani bir şey ister, o istek cin
tarafından derhal yerine getirilir. O bu durumu büyük bir insan olması
hasebiyle, Allah Teâlâ'nın bir lütfü olarak yorumlar. İmtihanlarda,
münazaralarda kendisine yardım edebilir. Karşıdaki susturulur. Tabii, muhatabı
imanen güçlü değilse. Çünkü bazen bu cin sıradan birisi olmak yerine, onların
ileri gelenlerinden olabilir. Birisinin bir işi için dua eder, o iş yine cin
tarafından halledilir. Bazen dünyanın çeşitli yerlerinde vuku bulan
hadiselerden haberdar edilir. Artık bu genç büyük bir kişi olduğuna, hatta şeyh
veya kutup olduğuna inanmaktadır. Bundan böyle kimsenin nasihatini de kabul
etmez. Çünkü o, kendisine nasihat edenlerden daha üstündür. Bazı hastalıkların
tedavisi daha elini koymasıyla mümkün olur. Mesela bazı felçlileri yürütür. Oysa burada felci yapan cinnin
kendisidir. O elini koyunca çıkıp gitmektedir. Bütün bunlar onun şanını ve
namını arttırır. Artık etrafında
yüzlerce, binlerce hayrânı ve talebesi olur. Ona inananlar kendisini en büyük
veli, Mehdi ya da İsa aleyhisselâm zannedebilir. Oysa erbabı onun sahtekâr
ve zararlı olduğunu bilir. Burada en büyük zevk ise, onu kendine tabi kılan
cine aittir. Çünkü o kişi sayesinde artık binlerce kişiyi kendisine bağlamış ve
isteklerini yaptırmaya başlamıştır. Bu durumda o kişinin itibarını arttırmak
için, bazı kimselerin rüyasına dahi girip ona bağlanmalarını ve yardım
etmelerini telkin eder. Bu arada o kişiye dini bazı bilgiler de vererek onu bir
din alimiymiş gibi gösterir. Bilmeyenler onu kendilerine dini lider seçer.
Artık bu kişi bilir bilmez kendinden birtakım fetvalar verip bazı helalleri
haram, yahut bazı haramları helalmiş gibi gösterir. Bunu da çevresine, kendisini bir müceddit gibi gösterip güya zamana
göre içtihatlar yapıyormuş gibi empoze etmeye çalışır. Netice olarak, hem o
kişi etrafında birçok insan toplamış ve onları müçtehit edasıyla aldatmış, hem
de onu kendine tabi etmiş olan cin bir saltanat kurmuş olur. Hatta bu
başarısıyla kendi akranları arasında sivrilip temayüz ettiği ve onlara karşı
marifetiyle öğündüğü de söylenebilir.
Bütün bu hallere giriftar olarak, pek çok insan
saptıranlar, ülkemizde, bilhassa İstanbul'da çoktur. Ama biz burada
başka birini misal vereceğiz.
Ahmet
Kadiyani, sözde Islama bağlı, fakat aslında sapık bir mezhep olan Kadıyaniliğin
kurucusu olarak dünya çapında şöhrete maliktir. Gençlik yıllarından
itibaren cinlerden birisinin tabii olarak yaşamıştır. Bizzat kendisinin kaleme
aldığı hal tercemesine göre, Hindistan'da Kadyan
kasabasında doğmuştur. Yaradılıştan, inzivaya meyyal, hassas yapılı birisidir.
Sık sık yalnız bir köşeye çekilerek nefs muhasebesi yapmakta iken bir gün
gizliden bir ses işitir. Sadece kendisinin duyabildiği bu ses ona babasının
akşam ezanından sonra öleceğini söyler. Ahmed bu sesi duyunca çok üzülür ve
korkar. Ses devam eder:
"Allah kuluna yetmez mi?"
Gerçekten babası o akşamüstü vefat eder. Gerisini kendisinden dinleyelim:
"O sesi ondan
sonra çok duydum. Bana pek çok şey öğretti. Beni dünyaya tanıttı, meşhur yaptı.
Fakr-u zaruret içinde iken, hayra harcamam için beni servete gark etti.
Kulağıma gelen seslerin Rahmanî olduğundan asla şüphe etmedim. Zira şeytan
benimle alay etse, içimdeki fenalıklar dile gelse, mutlaka fark ederdim.
Bazen o sesleri
uzaktan işitiyordum, bazen de onlar benim ağzımdan çıkıyor, fakat söyleyeni ben
olmuyordum. O kadar ki, bazen hiç bilmediğim lisanları konuştuğum olurdu. Bir
ruhun bana hülul ettiğine (içime girdiğine) de inanmıyorum. Bu iş bambaşka bir
iş, başkalığını seziyorum ya, bu bana ve bana tabi olanlara yetişir."
Evet, şimdi de şeytanın nihayet iğfal ederek saptırdığı Ahmed Kadiyani'nin
yaptığı işi görelim. Bir gün ortaya çıkıp şöyle diyecektir:
“Ben Meryem'in oğlu
Mesih İsa'yım. Hz. Muhammed'den (sallallâhü aleyhi ve sellem) sonra peygamber
gelmeyecek, yalnız bir kişi O'nun hilat-i fahiresine bürünecektir. İşte ben
O'yum. Kadyanlı Ahmed, efendisi Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)'in son
peygamberliğine halel gelmeden nebi olmuş, Allah Teâlâ'dan mukaddes vazife
almıştır."
Birinci dünya savaşından sonra ölen asıl ismiyle kadyanlı Mirza Gulam
Ahmet'ten keramet zannedilen birçok haller de zahir olmuştur.
Binlerce kişinin gördükleri rüyalarla kendisine bağlanmaları, yanında kırk
gün kadar kalan kimsenin semavi işaret olarak inkarlarından sıyrılmaları,
kötürümleri birkaç el temasıyla yürütüp, hastaları birkaç söz ile
iyileştirmesi, hatta kendisi ile tartışmaya giren birinin aniden ölmesi,
şöhretinin büsbütün artmasına sebep olmuştur.
Kendisinin Mehdi olduğunu söyleyen ve Mehdi ile ahir zamanda yeryüzüne
inecek olan Isa (aleyhisselâm)'ın aynı şahıs olduğunu ve bunun da kendisi
olduğunu belirten Mirza Gulam Ahmet Kadiyanî, kaba bir görüşle her ne kadar
Islamiyeti yaymış ve genişletmeye çalışmış ve bunda da kısmen muvaffak olmuşsa
da, mesele inceden inceye tetkik edildiğinde görülür ki, bu olayda da şeytan,
evvela bir kişi, sonra da onun vasıtasıyla binlerce kişiyi kendi kaydı altına
almış, bu amaçla Islamiyeti de koz olarak kullanmıştır.
Muhyiddin Arabî
kaddesellâhü sırrahu’l azîz'in beyanına göre, bu gibi kişilerin en büyük
özelliği kibir ve gururdur.
Cinlerden yardım istemek de caiz değildir. Allah Teâlâ kâfirleri bu sebeple
kötülemiş ve şöyle buyurmuştur: mealen;
"Doğrusu
insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınıyorlardı da cinlerin
kibir ve azgınlıklarını arttırıyorlardı." (Cin, 6)
Sh: 33-38
İnsanların cinler ile veya cinlerin insanlar ile
evlenmesi mümkündür. Fakat ulemanın ekserisi kerih görmüştür. Hanefi alimleri ise cin ile evlenmeyi caiz
görmemişlerdir. Çünkü cinsleri
aynı değildir. Evlenmek caizdir diyenler de olmuştur.
Hasan-ı Basri (rahmetullahi
aleyh) "iki şahid huzurunda olursa
caizdir' demiştir. (Ginyet'ül Münye). Ehli ilimden
cinlerden birbiri ardınca dört kadın nikâhlayan olmuştur.
Yemen'den bir cemaat imam
Malik'e mektup yazıp sordular, “Burada
bir cinni var bizden kız istiyor, siz ne buyurursunuz?" imam Malik, “Dinen bunda bir sakınca yoktur. Fakat ben
bunu kerih görüyorum. Çünkü, kadın cinden hamile kaldığı zaman seni kim hamile
bıraktı, bu çocuğun babası kim diye sorulduğunda, "cin" diye cevap
verecektir. Bu da müslümanlar arasında fesada sebep olacaktır" demiştir. (Akamül Mercan)
İnsan olan bir kadına, erkek bir cin
yaklaşırsa gusül icap eder mi?
Bir Kadın Kadıhan'a gelerek "bir cin uykuda iken bana yaklaşıyor.
Kocam yaklaşırken ne buluyorsam, o yaklaşınca da aynı şeyi buluyorum"
deyince, Kadıhan: “Gusül icap
etmez" demiştir. Bazılarına göre, kadında inzal vakî olursa gusl
etmesi icab eder. Kadının menisinin geri dönmesi muhtemel olacağından,
ihtiyaten yıkansın diyenler de olmuştur.
Hanbeli âlimlerinden birisine,
Cinin arkasında kılınan namaz sahih midir?" diye soruldu. O da; "Evet sahihtir, çünkü cinler de
mükelleftir, peygamberimiz insan ve cinlere peygamber olarak
gönderilmiştir" dedi.
Hatta bir
cin, insan namaz kılarken önünden geçecek olsa, onun geçmesini önleyecek,
onunla geçmemesi için mücadele edecek denilmiştir.
Sh:38-39
1. Uzun zaman sağa sola döner uyuyamaz. İyice dinlendikten sonra uyur.
2. Sebepsiz yere devamlı üzülür ve gece boyu devamlı sıkılır.
3. Bazı insanları görür onlardan çok sıkılır, korkar bir yerden yardım
bekler yardım da göremez.
4. Çok korkunç rüyalar görür.
5. Rüyasında kedi, köpek, kurt, tilki, aslan, inek, fare gibi hayvanlar
görür.
6. Dişlerini sıkar.
7. Uykuda çok ağlar veya güler veya çığlık atar.
8. Uykuda ah vah eder.
9. Uykuda şuursuz olur, kalkıp yürür.
10. Yüksek bir yerden düşüyormuş gibi olur.
11. Kendisini kabirde, pis yerlerde, korkunç yollarda görür.
12. Garip insanlar görür, siyah, çok kısa boylu, çok uzun boylu.
13.Çizgi gibi çok garip şeyler görür.
1. Sebepsiz yere başı ağrır.
2. İbadet etmekte, Allah'ı zikr etmekte çok zorlanır.
3. Beyin yorgunluğu.
4. Kasilma ve sinirlenmek.
5. Tembellik
6. Herhangi bir uzvunda doktorların sebep bulamadığı bir ağrı ve sancı.
1. Cin bedenin tamamına girer. Bedende ağrı, sancı ve titreme olur.
2. Herhangi bir uzva girer. Kol, ayak ve dil gibi.
3. Uzun zamandır cesettedir.
4. Gelir, vurur ve gider, daima cesette kalmaz.
Bu uykuda ve uyanık iken olan sebeplerin hiç birisi olmadan cinin
varlığını, cesedde olduğunu şu şekilde anlarız.
Hastanın kulağına okumaya başlayınca cin içeride ise açık alametler
gözükmeye başlar. Hastanın bayılması, çığlık atması, titremesi, elini gözlerine
kapatması gibi.
Sh: 100-101
1. Ehlisünnet akidesi olan, itikadında yanlışlık ol-mayan ve ehlisünnet
akidesini iyi bilen birisi olması.
2. Yaşantısının da ona göre olması.
3. Allah Teâlâ’nın ayetlerinin cinlere tesir edeceğine inanması.
4. Cin ve şeytanın hallerini bilmesi.
5. Şeytanın insanı nereden vuracağını iyi bilmek. Hastanın içindeki,
cin'e “çık bunun içinden" dediğinde, "sana itaat ediyorum
ve senin kerametin olarak çıkıyorum" dediğinde, "Allah'a ve
Rasulüne itaat etmiş olduğun halde çık" demek.
6. Okuyanın evli olması iyidir.
7. Allah Teâlâ'dan korkmak ve takva sahibi olmak, ayak kayması olunca
hemen tevbe ile telafi edip bir daha o hataya düşmemek.
8. Haramlardan son derece sakınmak.
9. Allah Teâlâ'yı çok zikredenlerden olmak. (Kâmil bir şeyhden vird almış
ise onu ara vermeden yapmak.) Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemin
gösterdiği ölçüler ile ki, bu bir kale misalidir. O kaleye girince Allah
Teâlâ’nın izni ile düşmandan emin olunur.
10. Halis niyetli olup, Allah Teâlâ için yapıp, şöhret ve mal sevgisinden
uzak olmak.
11. İnsan, Allah Teâlâ'ya yakın, şeytandan uzak olursa, edep, ahlak ve
zikrini ziyade ederse, Allah Teâlâ’nın izni ile şeytanını mağlub eder, dolayısı
ile hastanın şeytanına da da tesiri olur. İnsan bunlardan aciz olur, zikr,
ahlak, ilim sahibi olmazsa zaten kendi nefsine ve şeytanına mağlub olur, kendi
şeytanına mağlub olan başkasına nasıl galib olur?
12. Kâmil bir veliden izin alırsa iyi olur.
1. Hasta huzurda olacak, arkasından kendi olmadan okunma olmaz. Eğer
kadın ise beraberinde mahremi veya başka kadınlar olacak, güzel kapanmış
olacak, açılmamaya çok dikkat edecek.
2. Hasta Allah Teâlâ'yı çok zikir edecek, beş vakit namazlarını kılacak,
şarkı türkü dinlemeyecek, televizyon seyretmeyecek. Diğer haramlardan da
elinden geldiği kadar kaçacak.
3. Okunma esnasında, evde resim (canlı resmi) olmayacak. Hasta deli veya
baygın değilse abdestli ola-cak.
4. Üzerinde ayet ye Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemden gelen
dualar haricinde karalamasyon muskaları yakacak.
5. Okuma usulü ehli tarafından yapılmalıdır. Kitaplarda olan malumat
yeterli değildir.
[Okuma anında zuhurat olur.
Şifa bulacaksa virdler tam olur, bulmayacaksa bir kısmını okuyan unutur. Bu
takdire bağlıdır.]
Sh: 102-103
Cin eğer hastanın
içinde ise şu şekilde anlarız;
1.Cin bağırmaya başlar, sızlanır, hatta cinin durumuna göre hastanın dilinden
konuşur.
2. Bazen cin ismini söyler.
3. Hasta sağa sola sert bir şekilde bakmaya başlar yahut elini gözlerine
koyar.
4. Vücudu titremeye başlar, sağa sola döner.
5. Hasta bayılır ve cin hastanın dilinden konuşur.
1. Adın ne? Hangi dindensin?
2. Hastaya niçin girdin?
3. Senden başka cin var mı? Varsa kaç kişisiniz ve cesedin neresindesiniz?
4. Herhangi bir sihirbazın hadimi misiniz?
1. Hastaya musallat oluşunun sebebi aşk ise, o cin Allah Teâlâ'nın azabıyla
korkutularak, bunun haram olduğuna inandırılır.
2. Zulümden ise yani üzerine bevl edilmiş veya sıcak su dökülmüş ise
insanların cinleri göremediği dolayısıyla bunu kasıtlı olarak yapmadığı
hatırlatılır.
3. Sebepsiz yere zulmetmek için girmiş ise bu da haramdır.
Eğer çıkarsa Allah
Teâlâ’nın fazlına hamd edilir.
1.Çıkarken el ve
ayak parmaklarından, yahut burun veya ağzından çıkarılır.
2.Çıkmadan evvel "esselamualeyküm" demesini isteriz.
3.Kesinlikle göz, karın gibi yerlerden çıkmamasını tenbih ederiz.
4.Hasta kendine geldiği zaman, tekrar Kur'an-ı Kerim okuyarak hakikaten
çıkıp çıkmadığını anlarız.
5. Cin çıktıktan sonra hasta uykudan uyanmış ve bayıldıktan sonra kendisine
gelmiş gibi olur.
1. Ona müslüman
olması telkin edilir, müslüman olursa tevbe etmesini ve hastanın içinden
çıkmasını isteriz. Çünkü hastanın içinde durmak hastaya zulümdür, zulüm ise
haramdır.
2. İslâm’ı kabul etmezse hastadan çıkması sert bir şeklide istenir. Allah
Teâlâ’nın fazlı keremi ile çıkarsa çıkar, çıkmazsa hakaretvari bir şekilde
dövülür ve çıkarılır. Eğer dövmek icab etmezse dövülmez.
3.Tedavi edenin-dövme-usulünü-veya-hastadan cini çıkarma usulünü iyi
bilmesi gerekir, aksi takdirde cin hastaya eziyet eder.
4. Cin çıkmamakda
ısrar ederse, hastaya Yasin, Ayet-el Kürsi, Sûre-i Cin, Saffat, Duhan, Sûre-i
Haşr’ın sonu, Sûre-i Hümeze, Ihlas, Felak ve Nas Sûreleri okunur. Çıkmak
isterse (dönmek veya okumak suretiyle) bırakılır. Cin zayıf veya tecrübesiz
olduğu için çıkamıyorsa Yasin okunur.)
1. Hastanın sağ kulağına Kur'an-ı
Kerim okunur. Şifa niyetiyle, cin ile konuşmak niyetiyle değil.
2. Okuma esnasında hastanın başı
döner, boğazı sıkılır. Daralır fakat cin konuşmaz. Dualar, birkaç defa okunur,
cin hazır olmazsa hastaya şu talimat verilir:
3. Beş vakit namaz kılması,
uyumadan önce abdestli yatması tenbih edilir.
4. Sabah akşam "La havle vela kuvvete illa
billah" okunur.
5. Her yaptığı işte besmele
okunur.
6. Sabah, akşam, Yasin, Duhan,
Cin sûreleri okunur, okuma bilmiyorsa okuyandan dinlenir.
7. Hastada cin varsa iyice
zayıflayacaktır. Bir aiy sonra zayıf ve zelil olduğu halde sana gelecektir.
Hastayı tedavi ederken evde ezan okumanın çok faidesi vardır.
Şu ayetler cine çok
eziyet verir;
Ayet-el Kürsi
Sûre-i Nisa: 167-173.
Sûre-i Maide: 23-24.
Sûre-i Enfal: 15,
Sûre-i Hicr: 16-17,
Sûre-i Isra: 110-111,
Sûre-i Enbiya: 70,
Sûre-i Hac: 19-20,
Sûre-i Furkan: 23,
Sûre-i Nur: 39,
Sûre-i Saffat: 98,
Sûre-i Gafir: 78,
Sûre-i Fussilet: 44,
Sûre-i Duhan: 43-50,
Sûre-i Ahkaf: 29-34,
Cin çok kuvvetli ve
inatçı ise bu ayetler tekrarlanır. Bağırmaya başlar ve hastanın içine niçin girdiğini
haber verir.
Bazen hastaya
okumaya başlayınca hasta ağlamaya başlar. O zaman sihri çözmekte olan ayetler
yedi defa okunur. Ağlama şiddetlenir ise hastalık sihirdendir. Sihri çözmekte
okunacak ayetler şunladır:
Araf: 117-122,
Yusuf: 81-82,
Taha: 69,
Bazen cin "Senin kerametin olarak, çıkıyorum. Senin
gibi bir insan görmedik" der. O zaman cine “Ben Allah Teâlâ’nın zaif bir kuluyum. Allah Teâlâ'a ve Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve selleme itaat edici olduğun halde çık" denir.
Bazen cin hastayı
okuyanı tehdit eder veya ona söver. Tedavi eden nefsi için kızmayacak. Bu hal
fazlalaşırsa hastaya birkaç tane vurabilir. Allah Teâlâ’nın izni ile
sakinleşir. O zaman şu ayet okunur. "Muhakkak
şeytanın hilesi zaiftir." (Nisa: 76).
Bazen cin çıkmak
ister, fakat küçük olması ve tecrübesiz olması dolayısıyla çıkamaz. Tedavi
edenden Yasin veya başka bir sûre okumasını ister yahut da ezan okumasını
isterse istediği yapılır.
Bazen hastanın altın
yüzük takmasını, kendisine horoz, tavuk kesilmesini veya buna benzer şeyler
isterse kabul edilmez.
Ramazan ayında bir
insana cin musallat olursa bu cin müslümandır. "Ramazan ayında rahmet
kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır.” (Müslim)
Sh: 109-113
Bu sûrenin bir
mahaldeki cinni ve hasta üzerindeki cinni uzaklaştırma ve helak hususunda te'siri
azim'dir.
Kafuru buhur yapıp
hastaya koklatarak ve bu sure-i süratla okuyarak cin çıkarılır. Bir defa
okumakla maksad hasıl olmazsa tekrarlanır.
Bir hastanın içine
cin girmiş Hoca Efendi cinnin çıkmasını rica ederse de cin "müslüman bir
cinnim beni düşmanlarım kovaladılar, ben onlardan korktuğum için bunun içine
girdim" demiş
Hoca Cinne sonmuş.
"Bir insanın
içine cin girse o cinni çıkarmak için ne yapmak lazımdır?"
Cin cevap vermiş;
kafur buhur yapılır ve Sure-i Zilzal süratle okunur, o zaman cin tehammül
edemez ve kaçar.
Hoca kafur buhur
ederek bu hasta üzerinde denemiş ve o cin içinden kaçıp gitmiş.
Sh: 117
Hastanın içinden cin çıtıktan sonra hastaya elden geldiği kadar dini
bilgiler verilir. Allah Teâlâ'dan korkması tavsiye edilir.
Cinin bir müddet sonra hastanın üzerine dönmesi muhtemel olduğu için
dikkatli olması gerekmektedir.
Beş vakit namaz kılması ve Kur'an okuması tavsiye edilir.
Yatmadan evvel abdestli olarak, Ayet-el Kürsi, Sûre-i Bakara'nın sonu ve
Yasin okuması, ökuma bilmiyorsa bilenden dinlemesi istenir.
Evinde canlı resmi bulundurmaması ikaz edilir.
Sabah namazından sonra, Yasin, Duhan ve Mearic sûrelerini okuması istenir.
Hasta kadın ise şer'i bir şekilde örtünmeye çok dikkat etmesi, giyebilirse
çarşaf giymesi tavsiye edilir, çünkü çarşaf örtülerin en güzelidir.
Her işte besmele çekmelidir.
Sahih haberlerde gelen duaları da ihmal etmemelidir.
Kötü meclislerden ve kötü arkadaşlardan uzak durmalı.
Tek başına evde yatmamalıdır.
Hastanın tam bir
şekilde Allah Teâlâ'a yönelmesi ve verilen tavsiyeleri yerine getirmesi
lazımdır.
Önemli bir husus
ise, cinli olan hastaya düşmanı olan cine karşı bir silah bir de o tetiği
çekecek el lazımdır. Bunlar ise bir tanesi olmazsa maksat hasıl olmaz. Silah
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellemden gelen dualardır. El, hastayı tedavi
eden şahsın vasıflarını geride saydığımız insan olması lazımdır.
1. Cin insanlardan
herhangi bir erkek veya kadına aşık olmuştur.
2. İnsan cine eziyet
etmiştir. Ya bilmeyerek onların üzerine işemiştir, yahut sıcak su ile bir
şekilde eziyet etmiştir.
3. Cinlerin
zalimliğindendir. Hiç sebepsiz yere insanda şu zayıf halleri görünce musallat
olurlar.
4. Çok şiddetli bir
şekilde kızmak.
5. Çok şiddetli bir
şekilde korkmak.
6. Çok şiddetli bir
şeklide Allah Teâlâ'dan gafil olmak.
7. Çok şehvetli
olmak.
Sh:124
İbni Abbas
(radiyallâhü anh) "Cinler ateşin
duman tarafından yaratılmıslardır" buyururuyor. Duman da insanın
vücuduna rahatlıkla girebilmektedir. Sigara dumanının girdiği gibi. Ekseriyetle
beyinde karar kılarlar ve oradan diğer uzuvlara kolay etki edebilir. Hastanın
dilinden konuşan bazı cinler de beyinde olduklarını haber
verirler. Beyne girip yerleştiği gibi, vücudun herhangi bir yerine de girip
yerleşebilirler. Ağrı ve sancı yapabilirler. Ağrı ve sancı tıbbî de olabilir,
cinnî de.
Sh:125
Bazen evlerde cinler
gözükerek veya sesleriyle, bazen de o ev halkına eziyet ederek rahatsız
ederler. Hatta evin içine pislik dahi atarlar. Bunu gözümle bir evde müşahade
ettim. Bazen evde beş kişilik vemek pişer sanki on kişi yermiş gibi hemen
biter. Bazen de evde üç dört kişi olduğu haİde on kişi varmıs gibi sesler
çıkar.
Bu yukarıda
saydığımız evler ya kimsesiz evlerdir ki, cinler orada mesken kurarlar, yahut
da içindeki in sanlar İslam'ı yaşamadıkları için şeytan evin malından,
evladından ve karısından istifade eder, ortak olur. Allah Teâlâ Kur'an'ı
Mecid'inde "Onlara mallarında ve evlatlarında
ortak ol" buyurmuştur, insan İslam’dan uzaklaşınca bu ortaklık her zaman olabilir.
Allah Teâlâ'ya sığınırız.
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem "Evlerinizi
kabirlere (mezarlara) çevirmeyiniz" buyurmaktadır. (Ebu
Davud, Müslim) Namaz kılınmayan, Kur'an okunmayan ev mezar gibi olmuştur. Bu eve şeytanlar
da cinler de rahatça girip cirit atar. Böyle bir evden cinleri uzakLastırmak
istendiği zaman o cinlere evi terketmeleri için üç gün mühlet verilir. Evden
gitmeleri ev halkından kimseye görünmemeleri istenir. Eğer gitmezler ise bol
miktarda su alınır, eller suyun içine konur ve ağız suya iyice yaklaştırılır.
Okuma bitinceye kadar öyle durulur ve şu dualar okunur.
Fatiha, Bakara (1-4), Bakara (255-257), Bakara (285286), Al-i Imran (18),
A'raf (54), Müminun (113-118), Saffat (1-10), Haşr (21-24), Cin (1-37, İhlas ve
Muavvezeteyn okunur ve suya üflenir. O su evin köşelerine serpilirse cinler
Allah Teâlâ’nın izni ile evden çıkarlar.
Sh:140-141
"Karı ile koca arasını ayıracak şeyi
(sihir ilmini) o iki melekten öğreniyorlardı. Halbuki onlar (sihirbazlar)
Allah'ın izni olmadan hiçbir kimseye zarar verici değillerdir." (Bakara 102).
Karı kocanın sihirle
birbirinden ayrılmalarını inkârın yolu yoktur. Bu dinde zaruri olarak bilinmesi
gereken şeylerdendir. Çünkü yukarıda verdiğimiz ayet ile sabittir. Allah'ın
dilemesi ile bu iş olur. Bu karı kocanın arasını açmak şeytanın en beğendiği
sanatlarındandır. Cabir Ibn Abdullah (radiyallâhü anh) rivayet ediyor;
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur. "Muhakkak şeytan arşını suyun üzerine koyar ve adamlarını insanlara
gönderir. İnsanları yoldan çıkarma bakımından fitnesi en büyük kimse şeytana
daha yakın olur. Adamlarından birisi gelir, 'ben falanca adama şöyle yaptım'
der. Bir başkası gelir 'falanca adamı karısıyla arasını açıncaya kadar
bırakmadım' der. İblis onun yanına yanaşır ve ona 'sen ne güzelsin' der."
(onu beğenir).
Hafız Ibni Kesir,
tefsirinde "Kadın ile
kocanın ayrılma sebepleri, sihir yüzünden birbirini kötü olarak görmesi
(maymun, hınzır, vb.) ya da ahlâki yönden kötü görmesi yahut sihir ile
bağlamaları şeklinde olur" buyurmuştur.
Sh: 66
Kadın ile koca
arasında cinsi muamele ancak erkeğin tenasül uzvunun sertleşmesi ile meydana gelir.
Bu intişar ise bağlı insanda olmaz. Dolayısıyla cinsi muamele de mümkün olmaz.
Beyinden insanın tenasül uzvuna giden sinyaller vasıtasıyla tenasül uzvunun
sertleşmesi meydana gelir. Cinler beyinde üç merkeze tahakküm edebilir ve bu
merkezlere girebilirler. İşte bu merkezlerden biri de insanın tenasül uzvu ile
alakalıdır. Bağlanmak da sihirden bir bölümdür. Sihri yapan sahir, şeytandan
yardım isteyerek sihri yapıyor, şeytan sihir sebebi ile insana musallat oluyor
ve beynindeki tenasül uzvu ile alakalı merkezi tahakkümü altına alıyor, tenasül
uzvuna giden sinyalleri önlüyor, intişar olmuyor. İntişar olmayınca cinsi
yakınlık olmuyor. Bu sihrin en şiddetlisidir ki, bunda hiç intişar olmaz. Fakat
bu sadece kendi karısı ile böyledir. Başka evlenecek olsa ona karşı değil.
Bazen kadın kocasına sihir yapar, kendisinden başkasına karşı intişar olmaz.
Başka bağlama
usulünde ise normalde intişar vardır. Fakat tam hanımının yanma gelip cinsi
yakınlıkta bulunacağı zaman intişar olmaz, intişar olmayınca da cinsi yakınlık
olmaz.
Bazen kadına
yaparlar ki, koca kadının yanına gelince onun cinsel organını adeta bulamaz,
sanki öyle bir şey yoktur. Bazen her şey vardır, fakat o kadar uğraşmasına
rağmen içeri giremez. Çünkü cinler kadının cinsel organını kapatmıştır.(Bütün
çaba ve uğraşlarına rağmen duhul olmaz) Bazen erkek kendi karısına yapar,
kendinden başkası onunla beraber olamaz.) Bazen çok güzel bir kadına yaparlar.
Cin gelir o güzel kadını çok çirkin bir şekilde, maymun ve daha benzeri
şekillerde kocasına gösterir. Kocası da ondan nefret eder ve birbiri ile
birleşemezler. Bunun aksi de olur, kocasını çok çirkin bir şekilde ve surette
görerek. Bazen çok çirkin bir kadına yapar onu kraliçe gibi gösterirler.
Bazen kadına
yaparlar. Erkek yanına geldiği zaman kasılır, ayakları açılmaz. Kadın ve erkek
o kadar uğraşmalarına rağmen ayakları açılmaz ve cinsel yakınlık hasıl olmaz.
Bazen erkeğe
yaparlar yatak odasına girer girmez uyku bastırır. Hiç takati kalmaz, uykudan
da gözünü açamaz.
Bazıları da karı
koca arasındaki sihir şu şekilde olur demişler:
Kadın ile kocası birbirini çok çirkin görürler.
Sihir sebebi ile karı koca arasında muhabbet olmaz.
Erkeğin tenasül uzvunu sihir ile bağlayarak.
Kadını bağlayarak.
Sihir sebebi ile
çeşitli hastalıklar meydana gelebilir. Karı koca arasında ayrılıklar meydana
gelebilir ve bağlılık meydana gelebilir.
Erkeğin cinsi
yakınlık yapamaması şu üç şekilden biri ile olur.
Tıbbî bir rahatsızlık vardır, ya acizdir yahut da başka türlü bir tıbbi
rahatsızlık vardır. Doktora gidince doktorlar onu tedavi ederler.
Ne tıbbî bir rahatsızlık ne de sihir vardır. Hastalığı vehimdendir. Yani
psikolojik bir rahatsızlıktır, bunun tedavisi ise hastaya bağlıdır. Eğer
doktora gidip iyi olacağını zannediyorsa iyi olur; eğer sahtekâr deccallere
gidip onların kendisine ilaç yapabileceğini zannediyorsa onlara gidince iyi
olur. Onun vehmi "kime gidersen iyi olursun" diyorsa, ona gidince iyi
olur.
Sihir sebebi ile insanın bağlanması hasıl olurken ekseriyetle bu cinnin
tesiri ile olur.
Sh: 67-69
Imam-ı Kurtubi
Vehb'den naklediyor; “Yedi adet yeşil sidir yaprağı
alınır ve iki taş arasında ezildikten sonra bol miktar bir suya konur. Sonra
üzerine Ayet-el Kürsi okunur. Bağlı olan insan o sudan üç yudum içer ve banyo
yaparsa tamamen iyi olur.“
İmam İbn Hacer
buyuruyor; "Yedi adet yeşil sidir iki taş arasında döğüldükten
sonra, suyun içine konur ve üzerine Ayet-el Kürsi, Kâfirun, Ihlas, Felak ve Nas
Sûreleri okunur. Sihirli hem o sudan içer hem de banyo yapar.) (Kurtubi),
Ibni Ebi Selim
Leys'den, o da Ebi Cafer Errazi'den nakl ediyor ve buyuruyor ki; "Bana haber verildi ki şu ayetler
sihre şifa verir, Allah'ın izni ile bir suya okunur ve hastanın başından o su
dökülür:
Yunus: 81-82, Taha:
69, Araf: 118-122."
Sh: 69-70
İnsanlar, hatta bazı hocalar
veya salih insanlar hangi hastaları tedavi eden hocaya gidilir, hangisine
gidilmez doğruyu yanlıştan ayırd edemez hale gelmişlerdir. Cincilerin ve
sihirbazların alametlerini anlatacağım Ki kimin doğru yoldan ayrılmış, sapık;
kimin hak üzere olduğu anlaşılsın.
Eğer şu alametler bu tür hoca diye tanınanlarda var
ise o insan sihirbaz veya cincidir:
1) Hastanın resmini ister, resmine bakarak onun hakkında bazı
bilgiler verir.
2) İsmini, annesinin ismini sorar ve bu usulle onun hakkında
malumat verir.
3) Suya bakarak suya cinnin veya bir hüddamın geldiğini söyler
ve bu usulle ona cevap verir.
4) Hastanın giydiği elbiselerden herhangi birini ister, bazen,
mendil, iç fanila veya alt çamaşırını v.b...
5) Siyah bir tavuk kesmesini ve keserken besmele okumadan
kesmesini ister. O, kandan da o hastanın ağrısı veya sancısı olan mekana
sürmesini ister, veyahut da o kesilmiş tavuğu harabe bir mekana atar.
6) Manası belli olmayan şeyler ile muska yazar.
7) Manası belli olmayan azimet ve tılsımlar okur.
8) Bazen hastaya bazı muskalar
verir, toprağa gömmesini, denize atmasını, yakmasını söyler.
9) Bazen bu sihirbaz hastanın ismini, annesinin ismini ve
yanına niçin geldiğini söyler.
10) Suyun içinden gözlerinin önünde sihir diye kendi hazırladığı
muskaları çıkarır.
Bu tür insanların içlerindeki
manevi karanlık yüzlerinden anlaşılır. Adeta yüzleri simsiyahtır. Basiretli bir
mümin bu insanların habis olduğunu bilip onlardan yardım beklemez. Nerde kaldı
ki bunları meşhur etsin...
Muhaddis âlim fadıl ustad Şeyh
Abdullah Habeşiye bu tür hoca lakabı ile tanınan cincilere gaybi haber sormak
veya gaybi haberlerine inanmak maksadıyla değil sadece tedavi amacıyla gidilir
mi diye soruldu, haramdır gidilmez buyurdular. "Her kim kâhin veya arraf'a gidip
(cinciye) ondan kendi hakkında gizli olan bir şeyi sorarsa kırk gün tevbesi
ALLAH katında kabul olunmaz. O kimse kâhinin sözünü doğrularsa küfür etmiş
olur. (Tabareni)
Sh: 63-64
Kaynak:
Arif COŞKUN, İSLÂMA GÖRE SİHİR-CİN ÇARPMASI TEŞHİS VE TEDAVİ USULLERİ, İSTANBUL
1993
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar