İSRAİL GİZLİ SAVAŞLARI
İsrail'in
Akdeniz kıyı otoyolunun hemen dışında, Tel Aviv'in birkaç mil kuzeyinde, anayola
hemen hemen paralel dizili tozlu okaliptüs ağaçlarının arasında, pek dikkat
çekmeyen gri-beyaz beton binalar görülür. Kalabalık Glilot kavşağından sonra
sola dönüp de otostop yapan askerleri geçince binaların arasında, ülkesinin istihbarat
teşkilatlarında görev yaparken ölmüş 400'den fazla İsrailli adına, herkesin
görebileceği şekilde dikilmiş bir anıt görürsünüz.
Anıt, belki de gayet
uygun bir şekilde, âdeta bir labirenti andırır; birbirine girmiş düz taş
duvarlarda ölmüş olanların adları ve ölüm tarihleri yazar. Anıt, Birleşmiş
Milletler'in, İngiliz yönetimindeki Filistin'in Yahudi ve Arap devletleri şeklinde
ikiye ayrılması konusunda oylamaya gittiği Kasım 1947'den başlayıp şubat
1989'da son bulan beş kronolojik bölüme ayrılmıştır. Son on beş yılı kapsayan
bölüme "barış başlangıcı" adı verilmişse de orada bile 200'den
fazla isim vardır. Otlarla kaplı açık bir amfiteatra kadar giden bazı boş
duvarlar vardır ki bunlar da gelecek için ayrılmış, ölecek olanların isim ve
ölüm tarihlerini beklemektedir. Bu anıt, bir casus avcısının rüyası olmalı.
Ama resmi gizliliğin eli ölenler üzerinde bile hissedilir. İsimlerin yanında
ölüm tarihleri vardır ama ölenlerin rütbeleri, birlikleri, yerleri ve bu
askerlerin nasıl öldükleri konusunda en küçük bir bilgi bulunmaz. Bazıları
yıllarca gölge gibi yaşayarak doğal nedenlerle ölmüştür ama bunların çoğu da
aktif hizmetlerde ölenler gibi anonimdir. İçlerinden bazılarının hikâyeleri
anlatılsa da çoğunun üzeri kalın bir kahramanlık mitinin küfüyle örtülüdür.
Bunlardan biri, serbest bırakılan yüzlerce Arap savaş esiriyle birlikte, kılık
değiştirip ateşkes hatlarından sızan ve 1949'da Ürdün’de öldü-rülen Yaakov Bukai'dir.
Lavon Olayı'nın merkezindeki ünlü İsrail sabotaj ağının ortaya
çıkarılmasından sonra 1950'lerin ortalarında bir Mısır cezaevinde ölen Maks
Binnet ve Moşe Marzuk'un isimleri de buradadır. Ve bunların yanı sıra
Suriye hükümetinin en yüksek ka-demelerine sızan ve 1965'de şam'da asılarak
idamı te-levizyonda gösterilen efsane casus Eli Kohen, 1973'te bir
Filistinli tetikçi tarafından Madrid'de vurularak öldürülen Mossad ajanı Baruh
Kohen, Batı şerialı güvenlik görevlisi bir muhbirin ihbarı sonucu I980'de
İsrail'de güvenli bir evde öldürülen Moşe Golan, 1982'de Lübnan'ın işgalinden
birkaç hafta önce Paris'te öldürülen Mossad ajanı Yaakov Barsimantov ve 1987'de
Filistin isyanından hemen önce Gazze'de Müslüman militanlarla giriştiği silahlı
çatışmada öldürülen şin Bet ajanı Viktor Rejvan.
Kamuoyunun çoğunluğunca
bilinmeyen pek çok ismin ortaya çıkarılması için biraz bilgi ve hayal gücü
yeterli olacaktır. Haziran I967'de Altı Gün Savaşı'nda öldürülenlerin çoğu ve
bundan daha da fazla sayıda 1973 Ekim ve Aralık ayları arasında Yom Kippur Savaşı'nda
ölenler, ordu istihbarat askerleridir. Kasım 1983'te aynı gün, bir grup şin
Bet ajanı, Güney Lüb-nan'da bir şiî Müslüman intihar bombacısı tarafından
öldürülmüştür. Fakat isimlerin çoğu gizemini koru-makta, mezar taşları kadar
geçit vermez ve ulaşılmazdır. Sadece, tüm ölümcül olayların analizi
yapıldığında, İsrail istihbaratını oluşturan üç teşkilata mensup kurbanların
farklı rolleri ve ölüm riskleri konusunda bilgi sağlanabilir: Buna göre ordu
istihbaratının ajan kaybı 261, şin Bet'in 80, Mossad'ın ise 65'tir.
İsrail'de çok sayıda
savaş anıtı vardır. Farklı askeri kuvvetler
ve birlikler - paraşütçüler, hava kuvvetleri ve tank birlikleri gibi- beş büyük
savaşta (eğer 1968-70 yıllarında Süveyş Kanalı'ndaki "yıpratma
savaşı" da sayılırsa altı savaşta) ve kırk yıldır süren sınır ve
anti-gerilla çatışmalarında verdikleri kadın ve erkek kayıplar için anıtlar
dikilmiş. İstihbarat camiasından hayatını kaybedenler için 1984'te Glilot'ta inşa
edilen anıt, yakınlarının ülke güvenliği için hayatlarını verdiğini ama bunun
yeterince önemsenmediğini söyleyen yaslı ailelerin baskıları sonucunda dikilmiştir.
Adları anıtın duvarlarında yazılı olan 415 kadın ve erkeğin bazıları halen Arap
topraklarında isimsiz ya da yanlış adlarla mezarlarda yatmaktadırlar. Garip
olduğu kadar benzeri de olmayan bir anıttır bu; sert resmi gizlilik
talepleriyle, isimsiz ajanlar olarak yaşayıp ölmüş olanların yakınlarının
arzuladığı minnettarlık duygusunun gerilimli uzlaşmasıdır. Dört milyonluk
nüfusuyla, var olduğu günden beri savaşan, geleceği için düşmanını tanımaya, niyetlerini
öğrenmeye ve planlarını boşa çıkarmaya uğraşan, toprak büyüklüğüne ve nüfusuna
kıyasla çok fazla istihbarat çalışması, analizi yapan ve kullanan, İsrail gibi
bir başka ülke muhtemelen yeryüzünde yoktur.
İsrailliler, mitlerinden
bazılarını 1980'lerin sonlarında yeniden keşfetmeye başladılar ve ülkenin
istihbarat birimleri de bunun dışında değildi. Gerçeğe olmasa bile
kendinden-imajlara diğerleri kadar iyi rehber olacak İbrani edebiyatı,
gecikmeli de olsa, başka yerlerdeki casus hikâyelerinin gelişmelerini izledi ve
gizli ajanı mükemmel bir kahraman değil, hataları olan bir adam olarak takdim
etti. Belirsizlikler, ironiler birbirini izledi. İsrail'in yaşayan en ünlü
romancısı olan Amos Oz, ajanların kullanıldığı ahlaksızlık dünyasında
kaybolmuş, özel hayatında olduğu gibi gizli meslek yaşamında da dürüstlükten
uzak bir Mossad ajanını tüm ayrıntılarıyla yarattı.
David Grossman'ın
"Gidi"si gibi hayal ürünü Shin Bet ajanları, işleri konusunda kuşku
duymaya başladılar. Izak Ben-Ner, işgal edilmiş topraklarda Filistin intifadası
ile uğraşmak zorunda kaldığı için tüm benliğiyle sorun yaşayan, acı çeken ve
yaşlanan bir güvenlik servisi ajanı portresi çizdi. Kısacası, edebiyat
dünyasının gizli ajanları efsanevi üsluplarını kaybetmeye başladılar. Bu
imajların nedeni daha çok İsrail istihbaratının son yıllardaki sönük, kasvetli
görüntüsüdür ama bu da yanıltıcı olabilir, şaşırtıcı başarılar, mahvedici
hatalar ve patlama yapan skandallar arasında şiddetle örülmüş bir tarih, tüm
sırlar -ya da en azından önemli olanlar- açığa çıkmadan tamamlanamaz. Ancak
dramatik darbeler, acı şikâyetler ve iftiralar arasında gerçek hikâyesi hiçbir
zaman anlatılamayan uzun, gri, sessiz bir uyanık alışkanlık yatar.
Müttefiklerin, Mihver şifrelerini kırıp düşman hare-ketlerini tahmin etmelerini
sağlayan Ultra operasyonunu bilmeden II. Dünya Savaşı'nı anlamak mümkün
olabilir mi? İngiltere’deki Nazi ajanlarının cezaevinde iki taraflı çalışan
casuslara dönüştürülüp kendilerinden şüphelenmeyen denetçilerine yanlış
bilgiler verdiği ünlü "Aldatma Sistemi"ni bilmeden İngiliz
karşı-istihbarat sisteminin büyük rolünü anlayabilir mi insan? Benzer boyutta
ve önemde olan bu tür sorular İsrail istihbaratının dürüst öğrencisini
şaşırtacaktır. İsmail Sovan'ın, Nezar Hindavi'nin ve Jonathan Pollard'ın farklı
şekillerde garip olan hikâyelerinin her biri, çok karanlık, hassas ve çağdaş
bazı köşeleri aydınlattılar. FKÖ'ye ve Arap ülkelerinin orduları ve gizli
servislerine sızmalar, ABD ile yapılan istihbarat işbirliğinin boyutları bu olaylarla
aydınlandı. Bunlar kadar hayati konularda sorulan soruların cevapları İsrail
gizli servislerinin arşivleri açılana kadar bulunamazdı. Ve bunların cevapları
hiç kuşkusuz kamuoyuna da asla verilmeyebilir.
Fakat bunlar kafamızda
kalan tanımlanabilir boşluklardır -tüm tarihçiler karşılaşır bunlarla- ve
anlamak için aşılamaz engeller değillerdir. Yarım yüzyıllık gizli savaşın bu
görünüşünden ortaya çıkan resim karmaşık ve değişken, bazı önemli noktalarda
hâlâ bulanık olmasına rağmen, günümüz de dâhil olmak üzere farklı dönemlere ait
bazı kesin sonuçlar hâlâ kaçınılmazdır. Buzulların tepeleri bile su altındaki
görünmeyen kitleyi tahayyül etmemize yardımcı olur. İsrail, karmaşık gözetleme
uyduları, bilgisayar şifreli yazı analizleri ve diğer yeni teknolojik
yöntemlere rağmen bir düşmanın ne yaptığını, ne düşündüğünü ve ne planladığını
öğrenmenin en iyi yolu olan ve en eski casusluk yöntemi olarak kalan insan
istihbaratında her zaman iyi olmuştur. Bu başarı, İsrail söz konusu olunca daha
da olağanüstü sayılır çünkü devletin kuruluş ve var oluşunda olağandışı
koşullar vardır. Ülkesinin düşmanının sistemine inanarak motive olan klasik
ideolojik casus tipi Orta Doğu sorununda yoktur. Filistin'in topraklarının
İsrail'e dönüşmesinin, Arap halkının malına mülküne el konularak bir kısmının
sınır dışı edilmesinin iyi bir şey olduğuna inanan hiçbir gizli Siyonist Arap,
Suriyeli, Iraklı, Mısırlı ya da Filistinli Kim Philby'ler yoktur. Buna rağmen
ajanlar ve denetçileri güvenli evlerde buluşur, ölü-posta kutuları kullanarak
haberleşirler. 1936 genel grevini izlemek için Filistinli muhbirler tutmakla
işe başlayan şai'nin kurucusu EZRA DANİN ([1]),
1989'da intifada militanlarının hücrelerine sızmaya çalışan Shin Bet'li
haleşerini görse çok mutlu olurdu. Birincisinde olduğu gibi, "ikinci en
eski meslekte" de bazı şeyler gerçekte hiçbir zaman değişmez.
Bu alanda yaratıcılık,
acımasızlık ve düzenbazlık dereceli olarak tüm güvenlik ve istihbarat servislerinin
çalışmalarında vardı ve olmaya da devam edecek. Casus tutmak için "sahte
bayrak" kullanılır, ajanlara şantaj yapılır, baskı altına alınır,
zorlanırlar. Casuslar çoğu zaman da çalışmaları karşılığında iyi paralar alırlar.
Tehlikeli düşmanlar, hiçbir ahlaki değer düşünülmeden öldürülür. Ülke içinde ve
dışında yalanlar söylenir. İnkârlara çoğu zaman inanılmaz, ama tek suç
yakalanmaktır. İsrail'in çok önemli ve hayati bir avantajı da gizli servislerine,
tüm düşman Arap ülkeleri de dâhil, dünyanın pek çok ülkesinin dilini mükemmel
konuşan kadın ve erkek ajanlar bulabilmesidir. 1940'ların Palmah Mistaaravim'i
uzun ve verimli bir geleneğin mütevazı başlangıcını temsil ediyordu, ama son
yıllarda başka Orta Doğu ülkelerinden gelen Yahudi göçmen olmaması ve Arap dili
ve kültürüne duyulan ilginin azalması -bu da devam eden sorunun bir
yansımasıdır- bu yeteneğe zarar vermekte, endişeye neden olmaktadır.
Bu sayfalarda anlatılan
yıllardan bir paradoks çıkar. İsrail istihbaratı burada anlatılan bazı ünlü,
dünya çapında baskın ve tuzaklara dayanan haklı bir şöhrete sahiptir.
Kruşçev'in, Stalin karşıtı konuşma metninin ele geçirilişini düşünün. Irak
MıG'inin kaçırılması; Mirage üretim planlarının İsviçre'den çalınması;
jsrail'in Haziran 1967 hava saldırısının parlak başarısını garantileyen hassas
istihbarat süreci; 1960'ların sonlarında Filistinlilerin silahlı direncinin
neredeyse tamamen bastırılması ve bunun sonucu olarak ülke içinde ve dışında
şiddet olaylarının azaltılması ve 1976'daki efsanevi Entebbe kurtarma operasyonu
büyük başarılardır.
Sonra da, çoğu zaman
büyük savaş testinde ve stratejik değişikliklerle ilgili, genellikle erken
uyanlar konusunda birbiri ardına yaşanan başarısızlıkları düşünün. Şai 1948'de
Arapların Filistin'i işgal edeceğini doğru olarak tahmin edemedi, anlayamadı.
İsrail Askeri istihbarat Servisi Aman, Mayıs 1967'de Mısır ve Ürdün harekâtlarını
yanlış değerlendirdi ve Ekim 1973 Arap saldırısı konusunda yeterli uyarıyı
yapamadı, hâlbuki Mossad kadrosunda saldırının ne zaman başlayacağını bilecek
kadar bilgi sahibi olan yeterli sayıda ajan vardı. İsrail Savunma Kuvvetleri
istihbaratı ve Mossad, 1982'de Lübnan'da, Noel konusunda yanlış hesap yaparak
ve şii Müslümanların gücünü fazla küçümseyerek, İsrail'i FKÖ'ye karşı fe laketle
sonuçlanan bir savaşa sürüklediler. Her iki kurum da yaptıkları hatalarla
kirlendiler. Bu kötü durum, bilinen istihbarat sınırlarını ve tehlikeleri,
özellikle de Mossad'ın Lübnan deneyimi sırasında gösterdiği bilgi toplama ve
değerlendirmeyi gerçek operasyonlarla karıştırma hatasından fazlasını da ortaya
koymuş olabilir. Her şeye rağmen bunlar çarpıcı hatalardır. Bu önemli dönemler
için kurulmuş olan iyi, hatta mükemmel teşkilatlar bile o günlerde görevlerini
yapamadılar.
İsrail'in ilgili bir
alanda, 1988 İran-lrak Körfez Savaşı'nın sonunu tahmin edememesi, başka
yerlerde çok daha endişe verici sonuçlara neden olacağı konusunda bir uyarı
işareti oldu. Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde 1987'de daha küçük ama yine de
önemli olan Filistin ayaklanması, düşman kampındaki siyasi ve psikolojik değişimleri
göremeyen Shin Bet ve Aman'ın hatalarıydı. Çoğu zaman birçok ağacın, dalların
ve hatta yaprakların kapsamlı biçimde izlendiği bir ortamda ormanı göremeyen
istihbarat örgütlerinin yetenekleri eski soruların sorulmasına neden oldu. Taktik
hüner başka şey, stratejik körlük başka bir şeydir. Dikkat çekici bir başka
nokta da, İsrail istihbarat servislerinin farklı zamanlarda değişen rolleridir.
"Küçük" ısser, Harel güvenlik teşkilatını on beş yıl yönetti
çünkü hem Ben-Gurion'un kulağına ve hem de dış casusluk ve ülke içi siyasi
konularla ilgili kendi bilgilerinin keskin bir değer yargısına sahipti. Harel
aynı zamanda eşine az rastlanır bir gizli operasyonlar dâhisi olarak ün yaptı
ve bunu hak etti: Adolf Eichmann'ın kaçırılışı İsrail inatçılığının ve
cesaretinin bir işareti ve Nazilerin yaptığı Yahudi Katliamı'nın derin
yaralarına merhem oldu.
1963’te David
Ben-Gurion'un dev adı siyasi sahrada kaybolunca, İsrail istihbarat topluluğunun
ulusal karar-verme mekanizmasındaki rolü oldukça arttı. Ben Barka Olayı'nda,
Mossad'ın Meir Amit'i, Levi Eşkol ile mücadele etti ve kazandı. Çağdaşı olan
Aman şefi Aharon Yariv, 1967 savaşı öncesi gergin dönemde ülke siyasetinde etkili
oldu. Hem Mossad ve hem de Shin Bet -özellikle de İkincisi- Filistinlilerin direncini
kabul edilebilir düzeyde tutarak, İsrail'in işgal edilmiş Batı şeria ve Gazze
şeridi'nde tutunmasını sağladılar. Daha sonraki başarılar gönül rahatlığı
sağladı ve siyasi çözümler -olması gerektiği gibi- siyasetçilere bırakıldı.
Fakat o çözümler asla bulunamadı. Büyük 1973 felaketi istihbarata duyulan güvenin
kaybolmasına neden oldu. Siyasetçiler, 1976'da Shin Bet'in tavsiyelerine
aldırmadılar ve Batı şeria seçimlerinde FKÖ yanlılarının kazanmasına izin
verdiler. Yom Kippur Savaşı'nı tahmin edememiş olan aynı kurumlar bir yıl sonra
da, Agranat Ko- misyonu'nun reform talebine rağmen, Enver Sedat'ın barış
girişimini önceden göremediler. 1982'de Menahem Begin ve bakanları, İsrail'in
Londra büyü-kelçisine yapılan suikastın FKÖ tarafından değil, onun rakibi Ebu
Nidal tarafından yapıldığı gerçeğini bilerek görmezden geldiler. Siyaset ve
istihbarat her zaman iyi dost olamıyorlar. İsrail gizli servisleri her zaman
geleneksel casusluk ve karşı-casusluk görevlerinin ötesine geçtiler. Yişuv'un
1930'ların ortalarından itibaren devlet kurma çabalarının bir ürünü olan ilk
operasyonların çok yönlülüğü, becerikliliği, bağımsızlık yıllarına taşındı.
Kaçak göç ve gizli silah alımları 1948'de bitmedi. 1950'ler ve 1960'larda Irak
ve Fas Yahudilerinin İsrail'e getirilmesi operasyonları 1980'lerde
Etiyopya'daki siyahi Yahudilerin göçleriyle devam etti. Bu tür faaliyetler
Mossad'ın, İsrail ile açık diplomatik ilişki kuramayan ya da kurmak istemeyen,
Fas ve Sudan dâhil Arap ülkeleriyle sağladığı gizli bağlantılar sayesinde mümkün
oldu ve desteklendi.
Gizlice ve çoğu zaman da
yasadışı yollardan silah ve ileri teknolojiler sağlamak ve düşmanları bunlardan
mahrum etmek konusu bir zihin meşguliyeti olarak kaldı, şai ajanları, 1948'de
Suriye'ye silah ve mühimmat götüren bir gemiyi batırdılar, onun yerine gönderilen
bir başka gemiyi ele geçirip kaçırdılar ve içindeki silah ve mühimmatı
çaldılar. Aman 1950'ler- de istihbarat yeteneği sayesinde Cezayirli asiler
hakkında sağladığı çok değerli bilgileri Fransızlara verdi ve onlardan silah
alarak bağımsız bir nükleer güç oldu. 1960'ların başlarında Mossad,
Nasır dönemindeki Mısır'da füze yapan Alman bilim adamlarına karşı acımasız
tehdit ve suikastlerle bir cadı avı başlattı. İsrail 1981'de Irak'ın nükleer
reaktörünü bombalayarak dünyayı şoke etti. Mossad 1989'da Irak ve Mısır'a füze
üreten bilim adamlarına karşı kampanya başlattı.
20. yüzyılın son on
yılında, İsrail devletinin kuruluşunun üzerinden kırk yıldan fazla bir zaman
geçtikten sonra bile ülke istihbaratının temel görevi Arap ülkelerinin askeri
niyetlerini ve güçlerini değerlendirmek, tahminlerde bulunmaktır. Bu görevin büyük kısmı, elindeki ileri teknoloji
ürünü sistemleri kullanan Aman tarafından yürütülüyor. İsrail karadan, resmen savaş
halinde olduğu Suriye, Ürdün ve Lübnan gibi ülkeler tarafından sarılmıştır ve
bağımsızlığa muhtemelen her zamankinden daha yakın olan asi Filistinlileri
yönetmektedir. Sınırlardaki düşman ülkelerin ötesinde de yine tehdit olmaya
devam eden büyük ve güçlü Arap ya da Müslüman ülkeler vardır. İsrail'in gizli
savaşları devam ediyor. Bununla beraber, bu fırtınalı hikâyeden çıkarılacak bir
tek ders varsa, o da istihbaratın öneminin abartılabilmesidir.
Sonuçta istihbarat,
siyasette bir seçenek değil, yetenekleri ve kısıtlamaları onu tam olarak
kullananlar tarafından tanınması gereken bir alettir. İstihbarat, daha mükemmel bir dünyada, düşmanı
tanımak için, onunla barış yapmaya çalışmak için kullanılabilir. O zamana
gelene kadar -İsrail'de ve başka ülkelerde- casuslar hep olacaktır.
[Pegasus Yayınları tarafından
yayınlanan "İsrail Gizli Savaşları" adlı kitaptan alınmıştır.
0 212 244 23 50 - IAN BLACK VE BENNY MORRİS
Kaynak: Turquie
Diplomatique - OCAK 2012
[1]
Ezra Danin ve Giresun
Giresun'u dolaşırken, Yusuf Ziya Ortaç'ın naklettiği bir anı
düşüyor aklıma: 1950'lerde Türkiye’yi köylerine kadar dolasan İsrail Dışişleri
Bakanlığı danışmanı Ezra Danin (sağda), Giresun'da olduğu bir gece, pencereden
Karadeniz'e vurmuş olan mehtabını seyrederken Ankara'daki bir büyükelçiye
telefon eder. Danin, telaş içinde uyanan dostuna şöyle der:
"Seni niçin uyandırdım biliyor musun? Kutsal kitapların yazdığı cenneti buldum da ondan...”
(Kaynak THY yayını organı Skylife dergisi, Ağustos 2000 sayısı)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar