PEKLİK (KABIZLIK) ve KURTULMANIN USÛLLERİ
Hzl:
Doktor Hafız Cemal
“Lokman Hekim” 1945
“Lokman Hekim” 1945
İnsan (3) tarzda büyük
abdest yapar.
1 Tabiî abdest bozmak
(24) saat zarfında (1) nihayet (2) defa büyük abdest bozmaktır. Ne çok sulu, ne
de çok sert olmalıdır. Hiç zorluk olmayacaktır. Hiç olmazsa yarım daha iyisi
bir kilo miktarında olmalıdır.
2-İshal, (24) saat
zarfında (1-2-3-5-6) defa su gibi büyük abdest etmektir. Buna (amel) de derler.
Bazı dafa ağrısız bazı kerede sancılı olur. Hatta bazı hastalarda kanlı, ve
yakıcı olur. Ve (10-20-30 50) defa bile su döker.
3 — Kabızlık Buna
(peklik) veyahut (tutkunkunluk) da derler. İnsan (24) saat zarfında her defada
pek zorlukla, sıkılmakla pek az birşey yapar veyahut keçiler gibi birkaç
düğmelik abdest bozar. Bir müddet sonra (2) günde bir, (3 4) günde bir defa pek
zahmetle su döker. Bazıları da (5-7-8) hattâ (15-16) günde bir defa çok
eziyetli olarak büyük abdest bozar.
Yediğimiz yemeklerin
yüzde (80 -90) nı serttir, kurudur. Yüzde (10-20) si de suludur.
İnsanların yedikleri
gıdalar, besinler başlıca üç çeşittir.
1 — Unlu, nişastalı,
şekerli 2 — Azotlu, proteinli. 3 — Yağlı.
1 — Unlu, nişastalı ve şekerli yemeklerimizi eriten, sulandıran,
hazmettiren tükürüktür, salyadır. Lokmayı çiğnedikçe ağzımızın içine boşanan
(3) çift tükrük bezleri, salya yapan (çeşmecik) lerdir.
Bu türlü yemekleri
mutlaka ağzımızda çok çiğnemek lâzımdır.
2 — Et, yumurta, balık ve süt gibi azotlu besinler, midemizde
bulunan üç türlü bezlerden, çeşmelerden çıkan cevherli sularla hazmolurlar,
sindirilirler, sulanırlar, erirler, yumuşarlar.
3 — Zeytinyağı, sadeyağı gibi bütün yağlarda karaciğerimizin
yaptığı ve (öd keses)inde toplayıp ince bağırsağa yolladığı (safra) ile
hazmolur, erir. Saydığım üç bezden, çeşmeciklerden başka Cenabı Allah
karnımızın içinde (pankreas) denilen büyük bir (ihtiyat deposu) bir (yedek
haznesi) daha yaptı.
Bu depodan çıkan üç
türlü cevher vardır: Bunlar da nişastalı, unlu, şekerli, azotlu, proteinli ve
bütün yağlı maddeleri eritirler, hazmettirirler,
Şimdiye kadar saydığımız
bezlerden başka sekiz metre kadar uzun olan ince bağırsağın içindede
sayılamayacak derecede çok bezler, çeşmecikler vardır. Bu sularda her çeşit
yemekleri hazmettirmeğe yararlar.
İşte meselenin ruhunu
şimdi anlayacaksınız. Eğer bir insanın yediği sert yemeler, ağızda bol
tükürükle mide, karaciğer, (pankreas) ve bağırsaktaki bezlerin çıkardıkları
bolca sularla karışırlarsa tabiî surette abdest yapılır.
Eğer bu çeşmecikler,
ispirtolu içkilerin, tütünlerin ve daha başka başka maddelerin ve hastalıkların
tesirlerile bozulurlarsa, ve yetmeyecek derecede eczalı su yapamazlarsa yenilen
sert yemekler, yumuşak sulu olamayacaklarından kabızlık, peklik husule gelir ve
daha bir çok sebeplerden peklik olur.
Deneme: Bir köpeğin
elleri, ayakları bağlanır, sonra (kloroform) denilen bir ilâç koklatarak
uyutulur. Karnı yarılıp açılınca midesi şekercilerin badem şekeri yaparken
kullandıkları tava gibi sağa, sola, yukarı ve aşağıya doğru hareket ettiği
görülür.
Bağırsakları yerde
sürünen solucanlar gibi kımıldar, toplanır, dairevî, değirmi tarzında hareket
eder, sıkışır, sonra genişler. İşte bu hareket ve kimyasal (kimyevî) tesirlerle
hazmolunan maddelerin bir kısmı kana geçer. Bazıları da kalın barsağa girer. Bu
hareketleri yapan sinirler, adaleler, kaslar, kimyevî maddeler ve elektrik
kuvvetidir.
1 — Zihni çok yormak, fikirle çalışmak neticesinde beyin
zarlarına fazla kan gitmesi.
2 — Bağırsakta, (prostat) da (kanser) in bulunması.
3 — Bağırsakta eskimiş ufunetlerin ve tıkanıklığın zuhur
etmesi.
4 — Karın zarı (duvari)le bağırsak arasında yapışıklık
olması.
5 — Şişman, göbekli insanın zayıflaması sonucunda karın
içinde bulunan bazı uzuvların, organların aşağıya doğru 'düşük olmaları.
6 — Gıdasızlıktan, beslenememekten ve (suiistimal) den ileri
gelen karın etlerinin zayıflığıda çeşit çeşit düşüklükler husule getirir.
7 — İspirtolu içki, kavruntu halinde çok yemek yenmesi, fazla
baharlı, sirkeli, fena yağlı gıdalardan ve kanserden ileri gelen karaciğer
hastalığı, safra kesesinin ufuneti, safrayı (öd) ü azaltan ve yok eden birçok
sebeplerin varlığı.
8 — Her yemekte (5- 6) bardak su içmek, fazla miktarda pilâv,
makarna gibi hamurişi yemekleri, kuru fasulye, bakla, nuhot gibi çok gaz yapan
gıdalara bağlılık, bütün ispirtolu içkileri ve bahusus bira içenlerde (eskiler
âlâyım!)ların uzun torbaları gibi mide büyümesi ve düşüklüğü.
9 — Bol bol et böbrek ve ekmek içi yemek
10 — Bozulmuş, ekşimiş, tahammür etmiş,,
bayat yemekler, karışık, bozuk hileli yağlar, fena sirkeler, turşular ve türlü
türlü içkilerin kullanılması neticesinde mide (pankreas) ve bağırsakta olan
hazim bezlerinin sindirim çeşmeciklerinin örselenmeleri, harap olmaları
neticesinde sindirim sularının yetecek derecede husule gelememesi.
11 — Mide ve bağırsakları idare eden
sinirlerin zayıflaması neticesi olarak bu uzuvların hakkile hareket
edememeleri.
12 — Ayva, kızılcık, pelit gibi kabızlık
veren besinlerin yenmesi
14 — Yazı masalarının önlerine
çivilenmiş» gibi daima oturarak çalışan, fikirlerini yoran memurluk hayatı!
15 — Her sofrada çiğnemeyerek midelerini
tıka, basa doldurduktan sonra hiç hareket etmeyerek kocamış kediler gibi tembel
tembel yatmak.
16 — Her zaman bol bol ekmek ve kuru
yemekler yiyerek hiç su içmemek.
17 — Kireçli suları her vakit içenlerde
kabızlık çok olur. İngiltere ve Amerika’da suların hemen kâffesi kireçli
olduğundan bu memleketlerin ahalisinde peklik çok vardır.
18 — Olmamış, çiy meyvalar, sirke ve limon
gibi ekşili, mayhoş gıdalarda bazı insanlarda çok kabızlık yaparlar.
19 — Vücudumuzun bazı yerlerine gizlenen ve
sızıntı yapan bazı bezler vardır. Bunların sızıntıları ve (hormon) ları
azalırsa kabızlık baş gösterir.
20 — (C) ve (B) vitaminleri gıdalarla
alınmazsa kabız olmağa istidat verirler.
21 — Doğmacadan ileri gelen bağırsak
genişlikleri ve mide ile beraber bağırsakların düşüklükleri küçük yaştan
itibaren çocuklarda inatçı kabızlık görülür.
22 — (İpo-troid) (dereki bezi) yeter
derecede (hormon) çıkarmazsa inatçı peklik yapar.
23 — Gebelikte döl yatağında bulunan çocuk
büyüdükçe ve aylığı çoğaldıkça bağırsakları sıkıştırır. Ve lüzumu kadar
işlemelerini hareket etmelerini meneder. İşte bu sebepten ötürüdür ki bütün
gebelerde peklik çok görülür.
24 — Erkeklerden fazla kızlarda ve
kadınlarda kabızlık vardır. Birçok sebepler mevcuttur. Misafirliğe gittikleri
zaman saatlerce otururlar abdesthaneye gitmeği çok ayıp sayarlar.
25 — Kadınlarda peklik fazla olmasına
başlıca sebeplerden birkaçı da şunlardır. Aybaşı âdetleri, gebelik ve tenasül
uzuvlarının çok işlemesidir. Bunların tesirile bağırsakları idare eden
sinirlerin zayıflamalarıdır. Vücudun dışarısından ve içerisinden gelen
örseleyici sebeplerdir. Tenasül organlarındaki akıntılar, iltihaplar,
ufunetlerde sebep olmaktadır. Çiftleşmek gibi rahme, döl yatağına kan hücumunu
kolaylaştıran sebepler veyahut fazla kan zayi etmeleri de sebep olur.
26 — İçki kullanan insana sabahleyin
kalktığı zaman dikkat ediniz, diline, yüzüne, gözlerine ve bütün tavrına,
hareketine bakınız. Bu zehirlenmiş adamın içi (Hocapaşa fırını gibi!) yanıyor,
tutuşuyor gibi görünür. Bu yarım akıllıya bir testi su vız gelir. Sıcaklığı
söndürmek için mümkün olsa bir fıçı su içecek! çünkü dün akşam midesine
indirdiği çeşit çeşit, mezeler, yemekler, midede kokmuş, ekşimiş, çürümüş,
dehşetli gazlar yapmış, ağrı, sızı, sancı baş göstermiş, bütün vücudu kırmış,
ezmiştir ve kabızlık başlamıştır.
27 — Her akşam etli, pirinçli yemekleri
tıka, basa yiyen insan kabızlıktan kurtulmaz.
28 — Saf çikolata pekliği getirir. Bu
cihetle sabahları sütlü çikolata içmek caiz değildir.
29 — Halis süt iyi hazmolursa kabızlık
verir. Karışık süt hazmolamıyacağından bazı insanlara linet [Mülâyimlik,
yumuşaklık. ] verir.
30 — Kırmızı gülün şurubu da reçeli de
kabızlık verir.
31 — Yenilen yemeklerin kabızlıkta çok önemi
vardır. Sebze ve birçok meyveler erirler. Bağırsakta (posa) o kadar
bırakmazlar. Bu cihetle bunların çoğu linet veya amel verir.
Et gibi maddeler
bağırsaklarda çok posa bıraktıklarından kabızlık verirler.
32 — Bol miktarda su ile her zaman tenkiye
(ihtikan = lavman = Hokna) yapmağı âdet edinenlerde zaman geçtikçe inatçı
kabızlık husule gelir.
33 — Yemeği yeryemez yatıp uyumak, sofradan
kalkar kalkmaz iki büklüm olup çalışmak, sigaranın birini söndürüp diğerini
yakmak çok defa inkıbaz yapar.
34 — Kış geceleri bütün ailenin çoluk
çocuğun hattâ konu-komşunun bir odaya toplanıp saatlerce o pis havada oturup
konuştuktan sonra odanın havasını değiştirmeyerek aynı yerde yatanlar da
kabızlık çok olur.
35 — Ceviz yaprağı, kırmızı gül yaprakları,
kızılcık, ayva, kurtpençesi, kedı hindi, palamut, uvez, it üzümü, pamuk
ağacının kabukları, kına, kardaşkanı, böğürtlen, beş parmak otu, çavdar, meşe
kabuğu, bunları toz halinde, veyahut şurup, reçel tarzında kullanmaktan da
peklik zuhur eder.
36 — Ekmek içi, kaz eti, kuşkonmaz,
kuzukulağı, havuç,, hıyar, lahana, frenk üzümü, kiraz, ceviz, fındık, badem,
mantar, çok kuvvetli kahve ve çay, lop yumurta, omlet, yanmış yağlar,
tereyağlar, bütün pastalar, pandispanya, krem, badem kurabiyeleri şarap, sirke,
şira, kabızlık verirler.
37 — Pirinç kabızlık yapan bir gıdadır. İşte
bundan ötürüdür ki amel olanlara, limonlu pirinç çorbası verirler. Pirinç
pilâvı da böyledir.
38 — Karaciğeri, safra kesesi iyi
işlemediğinden ötürü kabızlık çeken insana yumurta yedirmek fenadır. Daha fazla
peklik çekmiş olur.
39 — Döl yatağında, yumurtalıkta (tümör)ler,
topaklar bağırsağı bastıracağından kabızlık yapar.
40 — Yumurtalıkların herhangi birinde gerek
belsoğukluğundan ve gerek sair sebeplerden dolayı iltihap ufunet olursa çok
defa bağırsakta yapışıklık iltisak yapacağından inatçı peklik hâsıl olur.
41 — Çok gebe kalan çok doğuran kadınlarda
kabızlık ve basur memeleri fazla olur.
42 — Tütün içenlerde devamlı kabızlık
vardır. Buna başlıca sebep tütünün en kuvvetli zehiri olan (nikotin)
ağzımızdaki tükürükte erir. Mide ve bağırsağa gidince sinirleri kuvvetten
düşüşür, uyuşturur.
43 — İspirtolu içki kullananlarda kabızlık
devam eder. Çünkü mide ve bağırsakları idare eden sinirleri uyuşturur.
Kötürümleştir.
44 — Her memlekette çeşit çeşit hazırlanmış
linet ve amel ilâlarının çoğaldığına bakılırsa kabızlığın gittikçe arttığını
anlamış oluruz.
45 — Tabiatımız, âdetlerimiz, yeyip içmek
tarzımız, giyinişimiz, düzgün bir surette hareket edemeyişimizden ötürü
kabızlıktan kurtulamayız.
Pekiyi bilmeliyiz ki
peklik sıhhatimizin, sağlığımızın en büyük düşmanıdır. Çeşit çeşit fena
hastalıkların temelidir.
46 — Tıkabasa mideyi doldurma, sofrada şunun
lezzeti çok iyi, şu yemek hepsinden güzel, şu pek nefis olmuş, hele şundan
birkaç lokma daha alınız diyerek birbirimizi daha çok yemek yemeğe teşvik
etmek, her yemekte (4-5) bardak su içmek gibi tedbirsizlikler ya amel yapar
veyahut peklik!
47 — İstanbul’da ve bütün şehirlerde oturan
insanların çoğu hekimlere kabızlıktan mide ve bağırsak cihetlerinden
şikâyetçidirler. Çünkü kabızlığın bütün sebeplerini bilmezler.
48 — Kabızlık çeşit çeşit sebeplerden, hem
de akla, hayale gelmeyen işlerden, daha doğrusu akla, hayale geldiği halde
dikkatsizliğimizden, bilgisizliğimizden ileri gelmektedir.
49 — (Lohsa) ların çoğunda kabızlık devam
eder. Bu cihetle kendilerine bol bol sebze ve meyva verilmelidir.
50 — Kadınların yumurtalıklarında, döl
yataklarında husule gelen hastalıkların, iltihapların bir takımı, bağırsaklarda
yapışıklık husule getireceklerinden kabızlık olur.
51 — Döl yatağı arkaya doğru meylederse,
rahmin ağzı arkaya giderse inatçı peklik başlar.
52 — İspirtolu içkiler, tütün, afyonlu ve
şaraplı ilâçlar, bayat yemekler, konserveler kabızlık çekenlere birer zehirdir.
53 — Fazla baharlı, biberli yemek
yiyenlerin, içki kullananların karaciğerleri iyi çalışmaz. Yetecek derecede
safra çıkarmadığından bu gibilerde kabızlık çok olur.
54 — Medeniyet ilerledikçe çeşit çeşit
yiyecekler ve zehirli içkilerde çoğaldğı cihetle insanların mide ve bağırsakları
da tabiî olan vazifelerini, ödevlerini bozmuşlardır, ve bunların tesirlerile
ekseriya kabızlık artmıştır.
55 — İspirtolu içki kullananlar her zaman
kabızlığa tutulurlar. Çünkü ispirto (alkol) peklik yapar. İşte bundan ötürüdür
ki hem sancıyı kesmek ve hem de kabızlığı gidermek için rakıya anason korlar.
57 — 24 saatte bir kere oraya büyük abdest
için gitmek zamanımıza göre tabiî normal sayılır. Fakat bazı defa, bir gün
hattâ iki gün bile geçerse telâş etmemeli. İnatçı kabızlık sayılmaz yenilen ve
kabızlık veren besinlerden olur. O günlerde
hiç su içilmemekten olur.
58 — Yapılan denemelerden anlaşılıyor ki,
tütün ispirtolu içki, ve hattâ bira bayat yemekler, konserveler, bozalar, çok
kuvvetli sirke ile yapılan turşular mide ve bağırsakların sinirlerini
uyuştururlar. Tembel yaparlar, mide, karaciğer ( pankreas ) ve bağırsakta
bulunan haizim bezlerini bozarlar. Bundan dolayı bağırsaklar, hazım bezleri
lâzım olduğu kadar hareket edemezler ve bundan dolayı kabızlık başlar.
59 — Kabızlık bir hastalık değildir. Fakat
sayısız hastalıkları doğuran belâlı bir âfettir.
60 — Peklik tedbirsizliğin, tembelliğinin,
işsizliğin, zihin yorgunluğun, hareketsizliğin husule getirdiği fena birşeydir.
61 — Çalışan köylülerde, çobanlarda,
sporcularda kabızlık olmaz. Meğerki peklik veren yemekler yesinler, tütün ve
içki kullansınlar, suiistimal de bulunsunlar.
62 — Pirimiz, üstadımız Hipokrat (24) saatte
(3) defa büyük apdest bozulmasını taysiye ederdi. Öyle anlaşılıyor ki eski
zamanlarda halk kabızlıktan, şikâyet etmezlerdi. Çünkü şimdiki zaman gibi derin
düşünceli, çok işlek adamlar değildiler, şimdiki medeniyetin yaptırdığı birçok
karışık gıdalar ve usuller yoktu. Herkes pek rahat yaşadığı cihetle bir nevi
keyif olan bu işe üç defa giderlerdi. Onların rahat edecek, keyiflenecek
zamanları çok idi. Bu cihetle bağırsaklarını tenbel yapmazlardı.
Halbuki bizim
zamanımızda her iş acele ile yapıldığından herkes (3) defa helaya gitmeğe vakit
bulamıyor. Ve bundan ötürü bağırsaklarını tembelleştiriyorlar.
63 — Eski zamanda herşey
ucuzdu. Bol bol yemek yerlerdi. Şimdi çok pahalıdır. Herkes az yemek yiyor.
Nitekim birkaç gün hiç yemeyenler dışarı çıkmazlar.
64 — Eski zaman adamları içki ve tütün
bilmezlerdi bu zehirlerin tesirinden ileri gelen mide, karaciğer, bağırsak ve
sinir hastalıkları yoktu. Bu cihetle kabızlık çekmezlerdi.
65 — Büyük abdest bozmak duygusu gelince
derhal yapmak lâzımdır. İnat edip sıkıştıranlarda kabızlık günden güne
kökleşir. Bu cihetle ihtiyaç zamanında acele bu işi yapmalı.
66 — Mekteplerde, nizam altında olan askerlerde,
memurlarda, fabrikalarda bulunan insanların çoğunda kabızlık vardır. Çünkü
istedikleri dakikada işlerinden ayrılamazlar, ihtiyaç zamanında derhal oraya
gitmezlerse mak’at (büzük) ün içerisinde toplanan necaset uzunca müddet
durursa, pisliğin suyu damarlar bağırsaklar tarafından emilir, çekilir. Ve kazurat (bok) kupkuru olur. İşte bundan dolayıdır ki,
çok kabızlık çeken insan, makatın ağzındaki sert necaseti parmağıyla çıkarırsa,
içeriden yumuşak sulu pislik gelmege başlar.
67 Büyük abdest bozmak isteği olduğu zaman,
derhal abdesthaneye gitmiyerek sıkıştıran insan bu fena âdete devam ederse
kalın bağırsağa gelen yemek posalarının suları ve hattâ mikropları bile
damarlardaki kan vasıtasıyla emilir. Ve makattan itibaren iki metre uzunluğunda
olan kalın bağırsağın içi kupkuru maddelerle dolar ve bağırsağın içinde çok
sert bir tıkaç tabakası hasıl olur.
Yenilen yemeklerin
posaları birleşe, birleşe, sıkışa sıkışa sert cisimler, (kozalaklar) toplanır.
Her yemekten sonra posaların ve tıkaçların önlerinde durur Gerek kozakların
tıkaçların ve gerek yeni gelen yemek posaların, tazyiki ile kalın bağırsak
gerilir, şişer nihayet otomobilde dış lâstiğe göre olmayan iç lâstik patlayarak
yaptığı balon gibi baloncuklar, şişkinlikler zuhur eder. Ve birçok gazların, yellerin
toplanmalarına sebep olur. Bazan da bu baloncukların dar yerlerine kozalaklar
girerler ve bağırsağı tıkarlar. Bağırsağı düğümletirler. Derhal ameliyat
yapılmazsa hasta ölür. Kozalakların bazıları çok sert ve ince uçlu olurlar. Ve
bağırsağın iç zarlarını tahriş ederler, örselerler, kan getirirler. Buradan
kana mikroplar girer.
1 — Bağırsağın içinde toplanan gıda artıkları birbirilerine
yapışarak kozalak halini alır. Bağırsağın iç zarlarını aşındırır,
ufulentlendirir.[ Çıban veya
yaranın çürüyüp fena kokması. * İltihab. * Her hangi bir maddenin çürümesinden
hasıl olan pis koku, çürük kokusu. * Sıkıntı veren manevî ağırlık ]
2 — Bağırsak zarlarının yırtık, sıyrık olmasından ötürü çeşit
çeşit mikroplar kana geçerler.
3 — Bağırsak zarlarının üzerinde birçok bezler vardır ki
hazım işlerini yaparlar. Zarın zedelenmesinden dolayı bu bezler de harap
olurlar. Bundan ötürü hazımsızlık başlar.
4 — Hazımsızlık başlayınca yenilen yemekler ekşir, kokar. Ve
birçok mikroplar çoğalır.
5 — Bağırsaklarda artan çeşit çeşit mikropların kustukları
zehirler (Toksin) ler kör bağırsağı sarıyor ve (apandisit) hastalığını yapıyor.
6 — Kanı saran mikrop zehirleri insanı yavaş yavaş
zehirliyor. Arasıra 37 38 derece ateş yapıyor.
7 — Bağırsaklarda üreyen mikroplar türlü türlü bağırsak
iltihaplarına sebep oluyor. Arasıra (dizanteri) şeklinde ishailer, ameller,
ağrılar, sızılar, sancılar yapıyor. Kanlı sürgünler zuhur ediyor.
8 — Bağırsakların içinde husule gelen yaralara yerleşen (koli
basiller) çok fenalık veriyor, (tifo) mikroplarını barındırıyor.
9 — Bağırsakların içinde zuhur eden büyük yaralardan
mikroplar doğrudan doğruya kana karışıyor. Karın zarını saran mikroplar bu
önemli ve istihkâm duvarını iltihaplandırıyorlar ve (peritonit) yapıyorlar.
Vaktiyle tedavi edilmezse insanı öldürüyor.
10 — Karaciğeri saran mikroplar, safra (öt)
kesesinde, safra yollarında, ufunetler, kumlar yapıyor. Karaciğerin nescini,
dokusunu bozuyor. Karaciğerde çıbanlar hasıl ediyor. Adî ve kara sarılık!
yapıyor.
11 — Kalın bağırsakta toplanan sertleşmiş
necasetler, (rahm) denilen kadının (döl yatağını) ve yumurtalıklarını bir kuşak
gibi sarıyorlar. Hücum eden mikroplar, yumurtalıkların döl yatağının ve tenasül
aletlerinin ufunetlenmelerine sebep oluyorlar.
Pek iyi bilmeliyiz ki,
bizim kadınlarımızın çoğu tembelliklerinden ve utangaç olduklarından (6-7) ve
hattâ (1012) günde bir defa pek zorlukla büyük abdest bozarlar, İşte bu gibi
musibet bayanlardır ki gece gündüz karın, rahm, yumurtalık ve bağırsak
sancılarile kocalarını hiç rahat ettirmezler.
12 — (Büyük sempati) denilen (muhabbet ve
ruh siniri) nin bir bacağı kalbte, diğer bacağı mide ve bağırsaklardadır.
Devamlı kabızlık çekenlerde kuvvetli çarpıntılar, kesik kesik kalb dövünmeleri,
intizamsız işleyen nabızlar, kalb hastalığı varmış gibi işleyen yürek
heyecanları, hekimlerin (ekstrasistol) dedikleri hallerin çoğu peklikten gelir.
13 — İçki kullana kullana sinirlerini, mide
ve bağırsaklarını bozmuş, suiistimalde buluna, buluna zayıflamış, iğne ile
ipliğe dönmüş ne kadar gençler, kızlar, vardır ki kalb hastalığına
yakalanmışlar gibi telaş ederler. Araştırılınca bir haftadan beri kabızlık
çektikleri anlaşılır.
14 — Ne kadar kızlar, kadınlar görülüyorki,
gebelikten zanettikleri devamlı kusmalar, karın şişmeleri, on günlük peklik
defedilir edilmez sükûnet bulmuşlardır.
15 — Uzun müddet kabızlık çeken erkeklerde
böbrek, mesane denilen idrar hâzinesi ve hâyâlarda ufunetler, ağrılar
yapmaktadır.
16 — Her zaman (mide ekşimesi) inden, karın
ağrısından ve gazdan bahsedenlerin çoğunda, inatçı peklik vardır.
17 — Kabızlıkla içki çok defa midedeki tuz
ruhunu (salgı) artırır. Ve en nihayet midede veyahut ince bağırsağın
başlangıcında (ülser) yaparlar. Ağızdan kırmızı kan ve makattan kahve telvesi
gibi donmuş kan getirirler.
18 — Kabızlık çekenlerin saçları dökülür.
Derilerinin güzelliği eksilir. Tırnakları büzülür. Ötede beride deri
hastalıkları, iltihapları görülür (mayasıl) ekzema zuhur eder Piyodremit
denilen irinli ufunetler hasıl olur. Hattâ bazı defa birçok kan çıbanları baş
güsterir.
19 — Devamlı peklik çekenlerin
(makat) larında büzüklerinde çok defa (kanser) hâsıl olur. Vücudün başka
yerlerinde husule gelen (kanser)lerle kabızlığın çok münasebeti ve ilkisi
bulunduğu anlaşılmıştır.
20 — Yapılan incelemelerden anlaşıldı ki,
uzun müddet kabızlık çekenlerin ömrü az olur. Her (24) saatte (I -2 -3) defa
büyük abdest bozanların ömrü çok olur.
21 — Kabızlık çekenin iştahı azalır. Hazmi
zorlaşır. Kansız, zayıf, sinirli olur.
22 — Peklik çekenlerin hemen hepsisinde
(basur memeleri) zuhur eder. Bu memeler, ya büzükten dışarı sarkarlar. Veyahut
sofranın iç taraflıda husule gelir. Sert necasetlerin siyah kan damarlarını
sıkıştırarak bacaklarda husule gelen (varis) tarzında kan toplanmasıdır.
Zaman geçtikçe meme
damarları incelir. Genç ihtiyarda ve yaşlılarda bazı defa çok sıkılmaktan
dolayı veyahut damar sertliğinden ve (tansiyon) yüksekliğinden ötürü memeler
patlar. Kan fışkırır. Bazı defada uyku esnasında memelerin birçoğu patlar. Ve o
insan sabahleyin kan havuzcuğu içinde ölü bulunur.
23 — Uzun müddet basur çeken insanda
memelerde sıyırıklar, yaralar, çıbanlar, iltihaplar baş gösterir ve ne kadar
zahmetler, belâlar, (fistül) ler yapar. Defalarca ameliyat yapılır. (5-6) sene
sonra yine zuhur eder.
24 — İnatçı kabızlık çekenlerde nihayet
makat dışarı çıkar. Her abdest bozdukça (büzük) olduğu gibi dışarı fırlar.
Sonra nekadar zahmetle içeri girer. En nihayet içeri giremez, ameliyat olur.
25 — Kabızlık çekenlerde karaciğer, böbrek,
bağırsak ve mide düşüklükleri fazla olur.
26 — Peklik çekenlerin kanlarında zehirler
toplanacağı cihetle karaciğerde, böbrekte, ve sidik torbasında çok defa kum,
taş husule gelir eskimiş romatizma hastalığı olur.
27 — Çok kabızlık çeken gençlerde, kızlarca
(31) çekme belâsı baş gösterir.
28 — (Prostat) büyüklüğü olan
ihtiyarlarda bu belâlı hastalığı kabızlık çabuk ileri götürür.
29 — Peklik çeken erkeklerde (ademi
iktidar) zuhur eder. Kadınların şehvet duygularını azaltır.
30 — Çok kabızlık çeken gençler geceleyin
ihtilâm olurlar. Rüyalanırlar. Şeytan tarafından uykuda aldanırlar.
31 — İdrardan ve sıkıldıktan sonra lezzetsiz
olarak meni akıntıları zuhur eder. Ve o insanı zayıflatır. Kansız, sinirli ve
unutkan yapar.
32 — Devamlı kabızlık çeken kızlar,
kadınlar aybaşlarını çok sancı ile görürler. Ve âdetten pek erken kesilirler.
33 — Kabızlık çekenin dili paslıdır. Çalışma
isteği azdır. Sinir bozuklukları, buhranları hattâ evhamlılık zuhur eder. Vücut
ağrıları hiseder. Karnında bir yara varmış gibi sancılar duyar.
34 — Bağırsakların bazı yerlerinde toplanan
maddeler, birer tıkaç vazifesini görürler. Bağırsak genişledikçe genişler.
Karın zarını ufunetlendirerek öldürür.
35 — Bağırsaklarda toplanan kozalaklar içine
bazen balon gibi şişen kısımları birbirlerinin içine girerek bağırsakları
düğümletir ameliyat yapılmazsa telef eder.
36 — Kabızlık yalnız sağlığın değil,
güzelliğin de baş düşmanıdır. Bağırsaklardan kana giren zehirler, mikroplar
derinin rengini bozar. Sarartır, güzelliğin parlak projektörü olan yüzün pembeliğini
giderir benzi soldurur. Âşkın tılısım hâzinesi olan gâzlerin ferini kaçırır.
Baygın, cazibeli bakış kudretini eksiltir.
37 — Vücudümüzde toplanan zehirler (4)
yol ile dışarı atılır: Kandaki zehirler, böbreklerle, ter ile def olur. Mide ve
bağırsaklara giren zehirlerde karaciğerle ve kazuratla dışarı atılır.
Her inanın karnında (10)
metre uzunluğunda bir lâğım vardır. Evde olan abdesthane lâğımı tıkanırsa evin
içi allak bullak olur.
İnsanda ki lâğımım ağzı
tıkanırsa insanın vücudu darmadağın olur. En büyük tehlikeler baş gösterir. Bu
cihetle her (24) saatte (1-2) defa abdest bozmak mutlaka lazımdır.
38 — Kabızlık çeken genç ihtiyarlar ve
yaşlılar büyük abdest bozarken çok sıkılırlarsa beynindeki damarlardan bir
tanesi patlar. Ya nüzul felç gelir ve yahut kalbi durarak ansızın ölür.
39 — Ne kadar
hastalar görüyorum ki kalb, sinir, böbrek, rahm ve cilt mütehassısı doktorlara
koştular da nihayet inatçı kabızdan (8-10) günlük devamlı peklikden olduğu
anlaşılmıştır.
40 — Devamlı kabızlık belâlı hastalıklar
doğurur. İnsanın vücudünü felâketlerle yoğurur ne kan bırakır, ne beniz, yüzü
soldurur senelerce devan ederse ansızın öldürür.
41 — 24 saatte bir defa o yere gitmek
şimdiki zamanda kâfi gelir. Elverir ki bolca gelsin.
42 — 24 saat zarfında arasıra iki, üç defa
oraya giden bazı insanlar merak ederler. Acaba ishal mi olduk derler. Arada
sırada vukubulan bu gibi aksaklığın ehemmiyeti yoktur.
43 — Sinir zayıflığından ve tedbirsizlikten
ileri gelen kabızlık anaların, babaların dikkatsizliklerinden, evlâtlarına
lâzım gelen öğütleri küçük yaştan itibaren vermediklerinden ileri gelir. Çok
tembel, uğursuz, hoppa, kızlarda, erkek yavrularda husule gelen belâlı bir
haldir. Sinirleri zayıf düşmüş lenfatik, hasta mizaçlı insanlarda baş gösterir.
Evet, aile reisleri küçük yaştan itibaren çocuklarına her 24 saat zarfında 1-2
defa büyük abdest bozmak lâzım geldiğini öğretmekle beraber yapılıp
yapılmadığını takip ederse bu belâlı hastalığı önlerler. Böyle yapılmazsa
bağırsakların sinirleri, adaleleri, kasları tembelleşir. Nihayet bağırsakların
kuturları darlaşır. Nihayet bağırsakların içinde toplanan necaset, pislik bir
kurşun kalemi kalınlığında olur. Bazı defa fındık büyüklüğünde, yuvarlak
veyahut keçi tersi gibi düğme, düğme görülür.
Bunlar çok zahmet ve
ağrı ile dışarı çıkarlar Her ıkındıkça ağrı sızı, sancı artar. Ağrıyacak
korkusu ile bu gibi tenbeller abdesthaneye gitmezler. İşte bundan ötürü
kabızlık arttıkça artar.
Üç günde, dört günde bir
defa zorlukla, sancılarle defi tabi eder. Büyük abdest bozar, bu fena âdetin önü
alınmazsa bağırsakların sinir zayıflığı arttıkça artar. Haftada bir, hattâ
10-15 günde bir defa pek zorlukla helaya gider.
Sıkıla sıkıla birkaç fındık kadar pislik çıkar. Bu derece kabızlık
çekenlerde mutlaka basur memeleri de husule gelir. Ve sıkıldıkça oradan kan
fışkırır, sızar.
Böyle bir duruma gelen
insanın karnına dışarıdan bakılırsa, beş aylık gebe bir kadının karnı şiş gibi
görülür. Karın üstü parmaklarla bastırılarak muayene edilirse kalın bağırsak
üzüm suyundan yapılan sert bir sucuk gibi hisolunur. Bastırdıkça sancı zuhur
eder.
Yukarı çıkan kalın
bağırsaktaki necasetler ağrı verir. Hattâ kör bağırsaktaki pisliğin sızısı
artar apandisit varmış duygusu verir.
Uzatmayacağım 8-10-15 günde bir defa büyük abdest bozan insanın
karnında 10 metre uzunluğunda bir lâğım ağız ağıza dolmuş bir kanalizasyon var
demektir.
Bu vaziyete düşen
insanın artık rahatı yok demektir. Mide bulanması, kusma, karın ağrısı, baş
dönmesi, göz kararması, şiddetli baş ağrıları, baş sersemlikleri, iştahsızlık,
hazımsızlık, çarpıntı,, helecan zuhur eder. Benzi solar. Kaşlarını çatar,
gözlerini kırpar.
En ufak bir şeyden
hiddeti artar. Kalabalık bir yere gidemez. ( Sosyete hayatından ! ) nefret
eder. Tiyatroya, sinemaya gitmez. Buralara götürülse kapıya yakın bir yere
oturur ki çabucak kaçabilsin.
Lüzumlu yerde gülmezde,
münasebetsiz bir işte güler, kahkaha atar, her işte sebatsızlık yapar. Maymun
iştahlı olur.
Bazı defa konuşmak bile
istemez. Bazı defada bir kocakarı gibi çene kavaflığı [Kundura ve terlik gibi
ayakkabıları hazır olarak satan ] yapar.
44 — Sürekli ve inatçı peklik giderilmezse
altından çok büyük büyük felâketler, hastalıklar meydana çıkar. İnsanı yavaş
yavaş ölüme kadar sürükler. Bu hallere başlıca sebep bağırsaklarda toplanan
muharriş ezici, örseleyici ve zehirleyici maddelerin çoğalması ve kana
karışmasıdır.
Bağırsaklarda toplanan
zehirler, bağırsaklarda tembellik atalet yorgunluk, uyuşukluk yapar* Sonra
bağırsaklarda âdeta bir çeşit felç yani nüzul, kötürümlük, çarpıklık
alâmetleri, belirtileri zuhur eder kanı zehirler, damar sertliğine mahsus özel
haller baş gösterir. Kalbi, yüreği büyütür. Sinirliliği, titizliği,
çarpıntıları arttırır. Hattâ bazı defa kanı kalbe, başa hücum ettirir re insanı
ansızın öldürür.
45 — Devamlı kabızlık öyle bir felâkettir
ki, insanın ruhunu ve bütün sinirlerini sarsar. Beslenme ve yaşama işlerine çok
fenalık yapar. Vücudumuzda bulunan uzuvların, organların organlaın, cihazların,
avadanlıkların hepsinde az çok bozukluklar yapar.
46 — Küçük kuşlarda kaim bağırsak
olmadığından kabızlık belâsı çekmezler. İşte bundan ötürüdür ki, memeli
hayvanlara nisbeten daha çok yaşarlar.
47 — İnatçı ve devamlı kabızlık mide,
bağırsak, kalb, karaciğer, damar ve hattâ sinir ve böbrek hastalıklarının
husule gelmesinde büyük bir rol oynar.
48 — Kabızlık çekenin başında,
dimağında, beyninde her zaman bir ağırlık husule gelir. Beyin hakkile
beslenemez ve çalışamaz. Baş ağrısı hiç eksik olmaz.
49 — Can boğazdan gelir! diyerek nefis,
lezzetli yemekleri bol bol yemek kâfi değil. Yenilen yemekleri hazmetmek, kuvvetli
maddelerini kana geçirerek sindirmek lâzımdır. Eğer bu gıdalar devamlı kabızlık
ederse, uzun zaman boşalmaz o vakit can boğazdan gelmez. Can boğazdan çıkar.
50 — Kabızlık çeken insanın tansiyonu
yükselir, kanı bozulur. Karaciğerleri berbat olur. Sinirliği artar, damarları
sertleşir, basur memesine yakalanır.
51 — Çok inkıbaz çeken insanın huyu değişir.
En nazik erkekler en kibar kadınlar huysuz, patavatsız, saygısız olurlar.
52 — Kabızlık çeken asabî, sinirli insanın,
sıkıntısı buhranı bazen o kadar şiddetli olur ki canından bezer. Ölmesini
ister.
53 —
Kabızlık vücut için devamlı bir zehir kaynağıdır.
54 — Yüz yaşını aşmış insanlara sorunuz!
Kabızlığın ne olduğunu bilmezler.
55 — Mide ve bağırsakların muntazam düzgün
işlemeleri, kabızlık olup olmaması insanların vasatı ömürlerine çok tesir eder.
56 — Her evde her ailede birkaç kişiyi olsun
pençesine düşüren kabızlık ilkin hiç ehemmiyet verilmez gayet tâbi görülür.
Fakat bu sinir canavar uzun müddet devam ederse bağırsaklar karaciğere ve sinir
merkezlerine yapacağı tesirlerden dolayı insanı malûl, sakat, sinirli ve
evhamlı yapar.
57 — Küçük yaştanberi devam eden kabızlık,
ihtiyarlık zamanında çok belâlı hastalıklara çok felaketli ölüm kazalarına
sebep olurlar.
58 — Daimî peklik çeken insanın vücudu yavaş
yavaş yıpranır çalışma kudreti azalır.
Keyfini, neşesini
kaçırır, bedenini günden güne zehirler.
59 — Bağırsakta toplanan necasetler,
sularını kaybederler. Birçok kokan gazlar husule gelir. Kükürtlü ve zehirli
gazlar kana giderler. Bu zehirler hücrelere yerleşirler. Ve beslenme işini
bozarlar.
60 — İnatçı kabızlık çekenler ne kadar
temizlik yaparlarsa yapsınlar, ağız kokusundan ve toprak benizliliğinden
kurtulamazlar.
61 — İnatçı kabızlık çeken kadının döl
yatağı (rahm) i, üşanasi düşük olur. Çok rahatsızlık verir.
62 — Kabızlık çeken insanda uykusuzluk baş
ağrıları, baş dönmeleri mide bulantısı, karın ağrısı eksik olmaz.
63 — Peklik çekenlerin çoğunda hergün
sıkıla, sıkıla fıtık = erni olur.
64 — Kabızlığın tehlikesinden korkunuz !
Bağırsaklarda 75 türlü mikrop
yaşamaktadır. Her gün dört yüz gram kadar olsun pisliği, necaseti, kazuratı
dışarı atarsak, 50,000,000,000 milyar mikroptan kurtuluruz.
Eğer her gün amel
olmazsa, bu kadar milyar mikrop karaciğere, böbreklere, kalbe, bünyeye,
akciğerlere, kırmızı kan atar damarlara, omuriliğe ve büyük sempati sinirine
hücum edecekler ve size çok rahatsızlık vereceklerdir.
65 — Uyuz olmuş gibi kaşınan birçok insanlar
vardır ki inatçı peklik sebep olmuştur.
66 — Bazı sinirli insanların vücutlarında
ansızın yanma, ateşlenme ve kaşınma ile başlayan, bakla, ceviz ve nohut
büyüklüğünde kırmızı kırmızı lekeler, döküntüler zuhur eder, çabuk kaybolur.
Tekrar çıkar. Bunlara halk kurdeşen derler, Hekimler de ürtiker adını verirler.
Bunlara başlıca sebep, kan, böbrek ve mide bağırsak bozuklukları veyahut inatçı
kabızlıktır.
67 — Ne kadar hastalar görülüyor ki kalb,
sinir, böbrek, rahm, deri ve ameliyat mütahassısı doktor beylere koşarak imdat
ve sıhhat aramışlar, ve nihayet devamlı kabızın tedavisile hiçbir şeyleri
kalmamıştır.
68 — İnatçı, devamlı peklik çekenin yan
taraflarmd, sırtında ağrılar zuhur eder, mide sancilan eksik olmaz. Mide ve
bağırsaklarda toplanan gazlar, karını davul gibi şişirir. Gazlar, yeller,
bağırsakların içinde dolaştıkça kurultular, ve hattâ yılan varmış gibi
kuruntular hasıl olur. İştahı kesilir. Ağızda, boğazda bir acılık hisolunur.
Dili paslı olur.
69 — Kabızlık çeken insanın başı döner.
Gözleri kararır. 8 -12 günlük peklik çeken insan ayakta duramayacak bir hale
gelir. Adeta bir sar* huş gibi sallanır. Yürek çarpıntısı eksik olmaz. Yarım,
bütün baş ağrısı, sersemliği çok şiddetli olur. Kokmuş yumurta gibi geğirmek,
mide ekşimesi, kursağa, boğaza kadar sirkelenmiş [eşkimiş] yemeklerin gelmesi
gibi haller kabızlık çekenlerde görülür.
Pekliği kökünden
geçirmek için çeşit çeşit tedbirler, usuller, ilâçlar vardır. Fakat her şeyden
önce, size bu kitapta yazdığım kabızlığa mahsus (özel) bütün sebepleri,
âdetleri, huyları kaldırınız, yaptığınız fena hareketlerden vazgeçiniz.
Böyle yaparsanız hiçbir
ilâç almayarak bu belâdan kurtulursunuz. Fakat bazı peklikler vardır ki fizik
tedavi ister. Bazı kabızlıklar vardır ki kimyadan yardıma muhtaçtır. Bazı
inkıbazlar vardır ki mutlaka ilâca lüzum vardır. Bazı tutkunluklar vardır ki
ameliyat yapılmak lâzımdır. Bazı peklikler vardır ki sıhhî öğütler! En kuvvetli
bir ilâç olur. Bazı inkıbazlar vardır ki idman, spor, jimnastik icap eder.
Mide ve bağırsaklara ve
vücuda ait bir takım hareketler vardır ki kabızlığı tamamıyla giderir. Ve
hiçbir ilâç almağa ihtiyaç kalmaz.
Kaynak:
Doktor Hafız Cemal, “Lokman Hekim” Peklik (Kabızlık) Ve Kurtulmanın
Usûlleri-Millî Mecmua Basımevi-1945, İstanbul
İSTİMNA- MASTÜRBASYON (31 ÇEKME) NİN ZARARLARI HAKKINDA
Hzl:
DOKTOR HAFIZ CEMAL
«Lokman Hekim’in Sakın Ha Dediği 31 Çekmenin Belaları», 1943
Memleketimizde
çocuklarımızı, genlerimizi ve hattâ kızlarımızın çoğunu için için yiyip bitiren
belâlı bir âdet var: Şehvet tiryakiliği !
Milletimizin parlak
istikbalini temin edecek ve en ağır yükleri kafalarında ve omuzlarında taşıyacak
olan gençlerimizi harap eden büyük bir afet var: İstimnayi bilyed
Devlet ve milletimizin
sağlamlığını, kuvvetini, şevketini, nüfuzunu, itibarını, ticaretini, ziraatini,
sanayiini ve iktisadını en yüksek noktalara ve medeniyetin en ulu katma çıkaracak
olan gençlerimizi, dolayısıyla nüfusumuzu küçük yaştan itibaren baltalayan,
bombalayan, kemiren dehşetli bir felâket var:
31 çekmek!
Gençlerimizi (23-25
nihayet 30) yaşlarında “ bedii tenasül hayatından tamamıyla “ kadro harici!
„ ve âtıl bırakan büyük bir musibet var: Ellerle meni getirmek!
Ulusumuzu ma’nen ve
maddeten yükseltmeğe ve her gencin ya beynine ulu bir meslek ve yahut kollarına
altın bir bilezik olan hüner ve san’at verdirmeğe yarayan ( münevver aile
ocaklarımız ) ı vaktinden önce darmadağın eden, karıkoca kavgalarına ve
boşanmalarına başlıca sebep olması lâzım gelen geçimsizliği, ademi iktidarı
(iktidarsızlık) ve çocuksuzluğu hazırlayan büyük bir belâ var: Abaza çekmek!
Çocuklarımızın,
gençlerimizin, kızlarımızın boğazlarına sarılan yedi başlı bir ejderha var: Ellerle
oynamak!
Gençlerimizin,
kızlarımızın tenasül aletlerine karşı bayıltıcı, boğucu, yakıcı, kemirici,
kavurucu zehirli gözlerin hücum ve taarruzu var: Abazaya varmak!
Tifodan,
veremden, lekeli hümma denilen “tifüs» den daha belâlı, daha öldürücü olan bu
“cehennem ateşi,, nden evlâtlarımızı kurtarmak için analarla, babalarla,
doktorlarla ve muallimlerle fikir birliği yaparak mücadele etmek zamanı geldi. Hattâ
geçti bile!
Cenâb-ı
Allah hepimizin yardımcısı olsun.
DOKTOR HAFIZ CEMAL «Lokman Hekim»
ÇOCUKLARIMIZI, GENÇLERİMİZİ
HARAP EDİP ÇABUK ÖLDÜREN FENA ÂDETLERDEN (Ellerle Oynamak)
Tamam 43 senedenberidir
ki bir takım büyük ve küçük mekteplerin doktoruyum. Resmi ve hususî birçok
okulların hastanelerini, revirlerini idare ettim. Gerek kız ve gerek erkek
çocukları baştanbaşa muayene ettim. Okullarda hâlâ her gün bana müracaat edip
muayene olunan birçok talebem vardır. Her sene (234) defa her çocuğu esaslı ve
umumi muayeneden geçirmekteyim.
Hiç şüphem yok! 43 sene
zarfında yüz binlerce, belki bir milyondan ziyade mektepli evlâtlarım
muayenemden geçmişlerdir. Bu cihetle çocuklarımızın, gençlerimizin birçok
hastalıklarını Allah’ın yardımıyla tedavi ettim. Ahvali ruhiyelerini adamakıllı
öğrendim zannederim. Çocuklarımızın, gençlerimizin iyi huylarını, en fena
âdetlerini, tavır ve hareketlerini, çocukluk ve gençlik mefkûrelerini,
ülkülerini iyi anladığımı sanıyorum.
43 sene çeşit çeşit
okullarda devamlı bir surette bulunup sayılamayacak derecede mekteplileri
hakkile muayene ve tedkik ettiğimden ötürü bu hususta tecrübeli, görgülü, söz
söyleyebilecek mevkideyim zannederim.
Bu cihetle evlâtlarımın
(sıhhî terbiye) ce olan eksikliklerini görüyorum. Çocuğu, genci esaslı bir
muayeneden geçirir geçirmez en gizli âdetlerini anlamış oluyorum.
Mekteplerden başka
kabineme her gün müracaat eden ailelerin kızlarını, oğlanlarını da muayene
ediyorum. Birçok ailelerin de hususî doktorluklarını yaptığım cihetle bu
hususta müşahedelerim, görgülerim, tecrübelerim, tetebbülerim [derinlemesine
araştırma, okuma, düşünme, öğrenme] , etüdlerim arttıkça arttı.
Eski zeman
mekteplilerile Meşrutiyet ve parlak Cumhuriyet devirlerinde okuyan ve yetişen
hadsiz hesapsız çocuklarda ve gençlerde mevcut olan iyi ve fena âdetleri çok
iyi inceledim.
56 yabancı lisanda azçok
bildiğim cihetle mülüman olmayan birçok familyaların da (hususî aile hekimleri)
bulunduğumdan ötürü bunların küçük ve büyük çocukları, gençleri hakkında da çok
tedkikler, incelemeler yaptım, gördüm, anladım.
Bu cihetle
çocuklarımızı, gençlerimizi hastalandıran harap ve berbat eden işleri, fena
âdetleri yazacağım. Çocuk babalarını ve analarını alâkadar eden vazifeleri
bildireceğim. Ailelerin, çocuklarına, evlerde verecekleri (sıhhî terbiye) yi
bildireceğim. Gerek leylî (yatılı) ve gerek neharî (gündüzlü) çocuklarda eksik
olan (sağlık terbiyesi) ve fena âdetleri kalemle arzedeceğim.
Çocuklarımızı,
gençlerimizi, için için yiyip bitiren, sınıfta bırakan, okuldan vazgeçiren fena
âdetleri bildireceğim. Çocukluk ve gençlik yaşlarında fena fena hastalıklara
yakalanmalarına sebep olan pek zararlı âdetlerini yazacağım.
Dikkat ediyorum:
çocuklarımızı, gençlerimizi mezara doğru sürükleyen ne kadar fena âdetler
vardır ki analar, babalar bu hususta çocuklarına hiçbir nasihat, öğüt
vermiyorlar. Mektep muallimleri, müdürleri bu hususta hiç bir şey
söylemiyorlar. Çocuklar, gençler de alabildiklerine, fena arkadaşlarından
öğrendiklerine uyarak neler yapmıyorlar neler?
Bu cihetle (mektep
doktoru) sıfatıyla söz söylemek, yazmak, galiba, bana büyük bir vazife oldu
zannediyorum. Bundan dolayı vatan evlâtlarına hayırlı ve pek lüzumlu bir iç
görebilir miyim fikrile kaleme sarıldım. İnşallah yazarım.
KENDİ MEZARLARINI ELLERİLE KAZAN ÇOCUKLAR ve GENÇLER
Elleriyle
oynayan çocuklar, gençler çoktur. Yavrularımıza musallat olan yani yapışan,
asılan bu fena ânete, eski zemanlarda ( istimnayi bilyed ) derlerdi. Bu söz
arapça bir tabirdir, terimdir. Deyimdir. Bunu tam terceme edersek, türkçeye
çevirirsek (el ile meni getirmek) demektir. Çocuklar ve gençler için bundan
daha tehlikeli bir iş yok gibidir.
Elişi ile
uğraşanların vücutlarını sarsar, kasıp kavurur, güzel yüzlerini soldurur,
kuvvetlerini giderir. Akıllarını kaçırır, zihinlerini yorar. Kafalarını sersem
eder.
En sağlam
bedenleri mahveder, çürütür.
Vatanımız için
sapasağlam alarak yetişmeleri lâzım olan gençlerin parlak istikballerini,
âtilerini, gelecek senelerini berbat ve perişan eder, söndürür. Cahil olan yani
bu işin ne kadar zararlı olduğunu bilmeyen çocuklar, gençler “bülûğ„ denilen
tehlikeli bir zamanda başlarlar. Bu zamana kadar dünyadan ve bu tatlı şehvetten
hiç haberi olmayan çocuklar, bu öldürücü işe devam edip dururlar.
Âkil, baliğ olduğunu,
artık delikanlılık çağına girdiğini anlayan cahil genç bu fena işi kendi için
bir “ cicimama! ,, sayar. Nefsinin uyandığını hisseden çocuk bu tehlikeli işe
daldıkça dalar.
Bu lezzetli işin (acaba
nihayetini, sonunu bulabilir miyim!) düşüncesiyle uğraştıkça uğraşır. Zavallı
gafil, aymaz [farkında olmayan, habersiz; önemsemeyen], dalgın genç bilmez ki
bu fena işin, ucu bucağı yoktur. Bu işin sonu veremdir, mezardır. Ailelerin,
istinat noktası, dayanma yeri ve hakikaten en çok sevilecek olan çocuklar ve
gençler bu fena yollara düşerek kendi kendilerini yok ederler. Ailelerinin
başlarına büyük bir belâ olurlar.
Çeşit çeşit hastalıklara
uğrayarak, familyalarını, ailelerini perişan ederler.
Teessüfle
söylemeliyim ki, bülûga eren, nefsi uyanan hemen her çocuk, bu işe, bir kere
olsun başvurur, dener. Eğer bunun çok zararlı ve ölümcül olduğunu
öğrenmiş olursa bundan vazgeçer. Bir daha yapmaz. Eğer işin ne kadar zararlı ve
tehlikeli olduğunu bilmezse bu fena âdete kendisini kaptırır. Türlü türlü
hastalıkların ( kumkuma ) sı olan bu belâlı işe saldırır. Çeşit çeşit
felâketlerin (kumbara)sı sayılan bu ölümlü tuzağa yakalanır.
Delikanlıların dünya
cehennemi! olan bu fena âdete küçük yaştan itibaren alışanlar, yaşlandıkça ne
kadar büyük zararlara, felâketlere ve hastalıklara uğrayacaklarını anlatacağım.
İleride, istikbalde devlet ve millete yarayacak olan vatan evlâtlarını bu
belâdan kurtarmak için çok esaslı tedbirler bildireceğim.
Delikanlılarımızı
baştanbaşa saran bu zehirli âdetten vazgeçirmeğe çalışacağım. Analara, babalara
senelerce gözyaşı döktüren bu fena âdet müptelâlarını, Allah’ın yardımıyla,
geri çekeceğim. Sınıflarında kalan ve nihayet mekteplerinden vazgeçerek anaya,
babaya büyük bir yük olan gençleri bu belâdan kurtarmağa uğraşacağım.
Tahsillerinden geri
kalan, istikballerini söndüren, hamallığa kadar düşen birçok gençler vardır ki
bu fena âdetin kurbanlarıdır. Bu alışkanlığın esirleridir. Bu fena huyun
düşkünleridir. Bu zararlı tabiatın veremleridir.
ELLERİLE OYNIYAN ÇOCUKLARIN FELÂKETLERİ
Çocuklarımızın ve hattâ
gençlerimizin birçoğunu harap eden pek fena bir âdet var. Vücutlarını günden
güne kemiren fena bir huy var.
Bülûga
eren çocukların acaba hepsinde bu fena alışkanlık var mıdır?
Hiç şüphe yok! Tabiatin
sevkile bu fena işe, kendi kendine başlayan terbiyesiz, görgüsüz, cahil,
bilgisiz çocuklar vardır.
Fakat
çocukların pek çoğu görenek tesirile bu işe alışırlar. Fena huylu
arkadaşlarının teşviklerine, kandırışlarına, ön-vermelerine kapılırlar.
Fena tabiatli,
terbiyesiz yoldaşlarının rehberliklerine, önayak olmalarına uyarlar. Boş
kafalı, ahlâksız delikanlıların cesaret vermelerine, yüreklendirmelerine kurban
giderler.
Anadan, babadan çok iyi
terbiye alan binde bir çocuk bulabiliriz ki o haşarat gibi belâlı olan
arkadaşların pençelerinden kurtulmuş olsun! Emin olunuz! Bilgili, asıl ana ve
babanın, çocuğa vereceği ciddî ve sıhhî bir terbiye, bu işde, pek büyük bir
fayda verir. İnanınız! Âlim, bilgili, tecrübeli bir muallimin bir öğretmenin
küçük yaştan itibaren çocuklara verecekleri sağlık öğütleri, sıhhî terbiye bu
fena âdetin husule gelmemesi hususunda büyük bir tesir yapar.
Mektep talebelerini,
öğrencilerini öz evlâdı gibi seven okul hekimlerinin, çocuklara verecekleri
konferanslar, sağlığa ait nasihatler bu öldürücü huyun yayılmamasında büyük bir
rol oynar.
Ben eminim! Bütün
insanlar, hele çocuklar, kulaklarından aşılanırlar. Küçük yaştan itibaren
yuvalarımıza vereceğimiz sıhhî terbiye yabana gitmiyor. Aklı başında her
çocuğun kafasına giriyor, dimağına, beynine yerleşiyor.
Elverir ki, çocuğun
anlayacağı tarzda söylenmiş olsun ! Hiç unutmamalıyız ki çocuklar çabuk
ezberlerler, öğrenirler! Ve çabuk unuturlar. Bu cihetle fırsat düştükçe tekrar
anlatmalı, öğretmeli. Zerre kadar usanmamalıdır.
Böyle yapılırsa,
çocuklarımız, bu dehşetli belâlardan kurtarılır Vücutlarını kemiren bu zehirli
yılandan uzaklaştırılır. Çeşit çeşit hastalıkların önü alınır.
Yavrularımızı, için için
yiyip bitiren, bu canavardan kurtarmalıyız ve sağlam, gürbüz akıllı, zeki
çocuklar yetiştirmeliyiz.
Mekteplerde, evlerde ve
kabinemde muayene ettiğim çocuklardan anlıyorum ki bu fena âdet bazılarında 7-8
yaşlarında başlıyor ve seneden seneye artıyor. Hele 12, 13, 15, 16, 17
yaşlarında salgın bir hale geliyor.
Küçük yaştan itibaren bu
korkunç âdete alışan çocuklar, 17-18 yaşına gelinciye kadar devam ederlerse bu
alışkanlık esaslanıyor, kökleşiyor. (18) yaşından sonra deha berbat bir hal
alıyor.
( El ile meni getirmek )
le şehvetlenen gençler, bu âdetin zararlarını, fenalıklarını ve husule
getirecekleri müthiş hastalıkları öğrenmezlerse kendi kendilerini harap etmekte
devam ederler. Gençlik kuvvetlerine ve fena arkadaşın sözlerine kanarak 20, 22
ve hattâ 25 yaşına kadar devam eden delikanlılar vardır.
Küçük yaştan itibaren başlayarak ( gece sekiz, güdüz dokuz )
defa bu (elişi) ni yapan çocukların, gençlerin çoğu 15-18 yaşlarında sönüp
giderler. Kalplerini
mezarda dinlendirirler. Fakat çok sağlam olanlar 20 25 yaşına kadar bu fena
huya devam ederlerse hisleri, duyguları değişir, akılları, zihinleri bulanır.
Tavırları, hareketleri sarsılır. Çeşit çeşit hastalıkları çoğalır. Her erkek
için lâzım olan “ evlilik seadeti „ uzaklaşır. Sinirlilik halleri bereketlenir.
Hakikî neş’e ve şetaret kaynakları söndürülür. Yaşamak zevki gömülür.
MASUM ÇOCUKLARI, KIZLARI VE
GENÇLERİ BÜYÜK FELÂKETLERE SÜRÜKLEYEN MASTURBASYON TEMALI FİLİMLER
Analar, babalar, mürebbi
denilen terbiyeciler ve muallimler pek iyi bilmelidirler ki çocukların ve
gençlerin en heyecanlı eğlenceleri (31 çekmek) dir. Sinemalara gitmektir.
(Zamanımızda bu iş daha kolaylaştı) Can atmaktır. Hayat cevherini saçmaktır.
Ben öyle görüyorum, böyle anlıyorum.
Şimdiki zamanda bu fena
işlerle uğraşmayan çocuk bulmak mümkün değildir. Ellerile oynamak âdetine
kapılmamış gence rast gelmemek kabil değildir. Çünkü bu felâketli işi doğuran
sebepler çoktur. Teşvik eden, şevklendiren, yüreklendiren haller fazladır.
Çıplak
resimler, parlak fotoğraflar, beyaz perdede görülen artistler, yıldızlar, en
küçük yavrularımızın dimağlarında, beyinlerinde yerleşiyor. Sönmez
bir volkan gibi ateşliyor. Bir yanardağ gibi akıyor. Sonra da kavuruyor.
İbret dersi veren bazı tiyatroları çocuklar, gençler o kadar
sevmezler, devam etmezler. Çünkü
aradıklarını orada bulamazlar. Fakat sinemalara bayılırlar. Çünkü karanlık
köşeler, kuytu bucaklar, parlak yıldızlar var. Her çocuğun etrafında, fena
sözler konuşan külhanbeyler var. Birbirlerine küfreden bazı ahlâksız,
terbiyesiz gençler var.
Masum, gözü kapalı
mekteplinin çevresini saran fena tabiatli bazı çocuklar vardır ki yakası
açılmadık küfürbazlıklar yaparlar.
Birbirlerile oynaşırlar,
şakalaşırlar. Hattâ elleşirler bile!
Ahlâkı bozan, bu gibi
hareketler, kaba sözler, o masum, suçsuz çocuğun körpe dimağında, beyninde,
sinir merkezlerinde yerleşir.
Fena huylu bazı
çocuklar, gençler bu gibi kabahatsiz, saf yavrulara sanki “tatbikat dersi! ,,
veriyorlarmış gibi aşılarlar, öğretirler. Hattâ yaptırırlar bile!
Ben bu yazıları, hülya
ile yazmıyorum. Çocuklarımızın, gençlerimizin seve seve git'
tikleri “sinema
âlemlerini! ,, yakından görmek ve yazmak için gittim. Birkaç saatimi bu iş için
feda ettim.
Neler gördüm neler !
Çocukların, gençlerin
bayıldıkları sinemalarda gördüklerimi, duyduklarımı yazacak olsam ne kâğıt
yetişir, ne mürekkep!!
Hastalandıktan sonra
bana gfilen çocuklardan, gençlerden ve hattâ kızlardan, kadınlardan neler
işitiyorum neler! Duydukça tüylerim ürperiyor! İşittikçe sinirlerimiz
boşanıyor.
Bütün duyduklarımı
mümkün olsa da serbestçe yazabilsem, çocuklarımızın, gençlerimizin saf ve millî
ahlâkları üstüne örtülen felâket perdesini kaldırmış olurdum. Ve ne kadar
iğrenç manzaraları, acıklı sahneleri meydana çıkarırdım.
Çocuklarımızın,
gençlerimizin asıl ahlâklarını, millî duygularını, temiz ve masum tabiatlerini
bozan fenalıkları gizlemek için kurulan bazı locaların, tahtaboşların,
paravanaların içyüzlerini bir kalem darbesile âşikâre çıkarabilsem ne kadar iyi
olurdu!
Bu cihetle
çocuklarımızı, büyüklere mahsus, özel sinemalara götürmemeli. Fena ahlâklı
gençlerle, çocuklarla yollamamalı, küçük yaştan itibaren yavrularımızın körpe
dimağlarına, saf beyinlerine ahlâksızlık tohumları ekmemelidir. Çocuklara
mahsus olan ve terbiye, güzel ahlâk, faydalı eğlence, ilim, hüner, teknik
gösteren sinemalara, ana, baba koltuğunda götürmelidir.
Bu öğütlerim kış içindir
ve soğuk havalı günlere mahsustur. Baharda, yazda ve sonbaharda sinemaların
kapalı, bozuk, pis havalarına çocuk götürmek zararlıdır. Böyle güzel havalarda
dağlara, bayırlara, deniz kenarlarına götürmeli, açık havada gezdirmelidir. Tabiî
ve bediî hayata atılmalı, yeşillikler arasında gezdirmeli, çamların arasında
dolaştırmalı, pınar sularını içirtmeli, derin derin soluk, nefes alarak
teneffüs idmanları yaptırmalıdır.
TESBİTLERİMİZ
1 — 25 yaşına kadar hiç abaza
çekmemiş, tütün ve ispirtolu içkinin hiç birini, ölünceye kadar ağzına
koymamış, mükemmel yiyip beslenmiş, keyif veren zehirlerin hiç birini
kullanmamış, belsoğukluğu ve frengi almamış gençlerdir ki evlendikleri zaman
bile karılar ile yaptıkları (bediî iş) de sıhhî bir surette hareket ederek
aşırı dereceye varmamışlar ve 60- 70 hattâ 80 -90 yaşlarına bastıkları halde bu
tatlı hayattan neş’elenmişler ve çocuk yapmışlardır.
2 — Bazı çocuklarda şehvet duygusu erken uyanır. Buna başlıca
sebep, kendilerine süt veren kadının ve yahut hizmetçi kızın koynunda
yatırılması ve çocuğun tenasül aletini okşamalarıdır. Çocukların birbirleriyle
kucaklaşıp oynaşmalarıdır.
Bunu da ilâve etmeliyim
ki çocuk bayramlarında mektep çocuklarının birbirlerile ve bahusus kız
çocuklarile erkeklerin dansetmeleri fena netice doğurur. Küçük yaştan itibaren
şehvet hisleri kamçılanmış olur.
3 — Küçük yaştan itibaren 31 çeken çocuklar, gençler 22-25
yaşlarında sermayeyi tüketirler. Belgevşekliğine, ademi iktidara uğrarlar.
Her tarafa başvururlar. Dertlerine derman ararlar. Hekimlere, eczacılara, Mısır
çarşısındaki aktarlara ve taşrada bulunan birçok şarlatanlara etek dolusu para
verirler. Fakat bu belâlı hastalığa çare bulamazlar. Çünkü tenasül cihazları
berbat olmuştur.
4 — 161820 yaşındaki genç, şehvet duygusunu temin etmek için
gerek ellerile ve gerek sair işlerle vücudünü, kafasını, sinirlerini çok
yorarsa nihayet 30-35 yaşlarına varmadan sırtüstü yatmağa mecbur olur.(Ademi
iktidar) a tutulur.
5 — Zamparalık, hovardalık, haşarılık, nefse aşırı derecede
düşkünlük, insana, çok zarar verir. Maddî ve manevî felâketler doğurur. Nihayet
o adamı çeşit çeşit hastalıklara uğratarak candan eder.
6 — 30-40 yaşına bastığınız zaman kadının yanında mahcup
olmamak, utanmamak, hareminizin sizden ayrılmamasını isterseniz küçük yaştan
itibaren abaza çekmeyiniz. Suiistimalde bulunmayınız. İspirtolu içkinin hiç
birini kullanmayınız. Keyif veren zehirlerden temamile uzaklaşınız.
7 — Analarında, babalarında aşırı derecede [şehvet duygusu]
bulunursa, bu gibilerin çocuklarında, gençlerinde de şehvet hissi fazla olur.
Hattâ bazı defa âdeta hastalık şeklini almış şehvet alâmetleri belirir. Küçük
yaştan itibaren 31 çekmeğe başlarlar.
Hayatın en tatlı, en
lezzetli bir ilkbaharı olan 18-22 yaşındaki gençlerin yolları üzerinde çok
tesirli zehirler, çok zararlı âdetler, çok fena arkadaşlar vardır.
Bu sırada analar,
babalar, velîler, vasiler, muallimler ve hattâ aile ve mektep doktorları çok
dikkat etmeli ve doğru yol göstererek genci her fenalıktan kurtarmalıdırlar.
8 — Çocukların hepsi halis ve helâl süt emmezler. Bu cihetle
her çocuğun sıhhati, sağlığı, ahlâkı, huyu başka başka olur. Asıl ailenin
evlâdı başkadır, soysuz ailenin çocukları başkadır. Her çocuk ayrı ayrı terbiye
görür. Bu cihetle gencin iyisi de bulunur, fenası da!!
9 — Fena, terbiyesiz, soysuz arkadaş, insanı baştan çıkarır.
Akıllı gence ne fenalık gelirse soysuz, rezil arkadaşından ve yoldaşından
gelir, emin olunuz! Birçok masum çocukları abazaya alıştıran edepsiz
arkadaşlarıdır.
10 — Ellerile
oynıyan kızlar ve geçler bu fena âdete devam ede ede tiryaki olurlarsa değil
yalnız gençliklerinde, orta çağda ve ihtiyarlıklarında bile rahat edemezler.
Çünkü bu yolda vücutlarını ve sinirlerini harap ve berbat edenler, eğer sağ
kalıp ihtiyar olurlarsa, bedenlerini bit, pire, kehle, tahtakurusu, sivrisinek
sarmış gibi, daima kaşınıp dururlar. Uyuz olmuş gibi bütün gece kaşınırlar. Ve
uykusuzluktan ötürü vücutlarını harap ve perişan ederler. Halkın bazıları,
ihtiyarlığa mahsus olan bu kaşıntılara (ihtiyarlık illeti!) derler.
Halbuki
vaktile bu fena âdetle kendi vücutlarını hırpalamayan insanlarda bu kaşıntı
olmuyor.
Yapılan
tedkiklerden, incelemelerden öyle anlaşılıyor ki çocukluk ve gençlik
zamanlarında bu işle az uğraşanlarda kaşıntı az olur. Çok çalışanlarda daha
fazla husule gelir.
11 — Çocuklar, gençler! Ahlâkını, huyunu,
tabiatini ve ailesini iyice bilmediğiniz şüpheli arkadaşlardan uzaklaşınız.
Kendi akranınızla, yaşıtlarınızla namuslu iseler görüşünüz. Kötü arkadaşlarla
düşüp kalkmayınız! Böyle fena fikirli, edepsiz, namussuz arkadaşlar sizi fena
yollara götürürler. Tütüne, işrete, danslara ve umumhanelere alıştırırlar.
Sonra başınızı türlü türlü dertlere sokarlar.
12 — Çocuklarımızı, gençlerimizi “31 „
çekmekten ve fena yollara düşmekten kurtarmak için en esaslı çare küçük yaştan
itibaren kendilerine çok kuvvetli bir ahlâk salâbeti vermeli. Husule gelecek
hastalıkları bildirmeli ve namusluluğun değerini mükemmel surette anlatmalıdır.
13 — Küçük yaştan itibaren ellerile oynayan
çocuğun (zeker) i şeker kamışı gibi büyür, uzun olur. Başı genişler. Topuz gibi
olur.
14 — Dünyada her milletin yaptığı tedkikler,
incelemeler ve neşredilen istatistikler gösteriyor ki, çocuklar en tehlikeli
âdetlere 11-12- 13 yaşta alışırlar. Çocuklar için ve hattâ analar, babalar
için, en büyük dert olan (31 çekme) huyu çok defa bu yaşlarda başlıyor.
15 — Çocuk doktorları ve ruh hastalıklarile
uğraşan hekimler, her çocuğun 12-13 yaşlarında, bir kere olsun, el ile
oynadığını ve bu halin “fizyolojik* bir tesir altında ve tabiî şevkle
yapıldığını iddia ederler.
Ben de bu fikirdeyim. Ve
ısrarla yazıyorum ki eğer çocuğa, bu işin çok zararlı ve tehlikeli olduğu, bu
sırada, beynine girecek derecede kendi anlayacağı tarzda söylenir ve
korkutulursa kulağında küpe olur. Ve her zaman abazaya varacağı esnada umacıyı
görüyormuş gibi, korkarak bu işi yapmaktan vazgeçer.
16 — Uzun müddet ellerile oynamağa devam
eden gençlerin, fena hastalıkları ve ölümleri yalnız anaları, babaları zararlı
etmez. Memleket de çok ziyan görür. Çünkü sağlam genç evlenecek, çoluk çocuk
sahibi olacak, torunlar yetiştirecek ve çok muhtaç olduğumuz sağlam ve münevver
nüfusumuzu artırmış olacaktır.
17 — Âbazanın zararları hakkında yazdığım
hakikatleri gençler iyi okumalı. Akıllarını başlarına almalı. Ve pek sağlam
arslan gibi bir babayiğit olmalıdırlar. 22-23 yaşlarına kadar hiçbir şey
yapmamalı. İstikballerini, ilerdeki ömürlerini, hakkile yaşama kudretini temin
ettikten sonra meşru ve makul bir surette evlenerek çoluk çocuk sahibi olmalı,
millete ve insanlığa hizmet etmelidirler.
18 — (31 çekmek hastalığı), “tifo„ denilen “
karahumma „ dan daha tehlikelidir, Zatürreeden daha belalidir. Çünkü tifo devam
etse etse 1-1,5 ay devam eder. Zatürre sürse sürse 12-20 gün sürer (başka
hastalıklarla karışmazsa).
Halbuki 31 işinin
müddeti ömür oldukça sürebilir. Ucu bucağı olmayan bir cehennem afetidir.
19 — Ellerile oynayan çocuklar, kızlar en
nihayet gençliklerine doymadan çeşit çeşit hastalıklara yakalanırlar, ölüm
döşeklerinde aylarca yatarlar. İniminim inlerler. Ve nihayet kara toprakların
altına gömülürler.
20 — Çürük, malül, sakat, hiç bir şeye
yaramayan çocuk yetiştirmek aileye fayda vermez. Millete kâr etmez. Büyük
zararlardan başka hiç bir şey temin etmez. Bu gibi bozuk faydasız çocukları kim
yetiştirir bilir misiniz? Küçük yaştan itibaren abaza çeken -sözüm yabanî- gençlerdir.
20-22 yaşından evvel evlenen şehir çocuklarıdır. Suiistimal yapmayan, gözleri
şehirliler gibi fena işlere alışmayan sağlam köy çocuklarına bir diyeceğim
yoktur. (TV çıkınca bu hal onlara da sirayet etti)
21 — 22 yaşına kadar hiç abaza çekmemiş,
suiistimalde bulunmamış, tütün, rakı şarap, bira, likör, afyon, esrar, kokain,
eroin gibi, keyif veren zehirleri kullanmamış, hiç dans etmemiş genç, ne kadar
bahtiyar ve mes’uttur. Ne kadar kuvvetli ve kudretlidir. Güzel bir kızla bu
yaşta evlenirse pek sağlam, gürbüz, nur topu gibi evlât yetiştirebilir.
Kendine, ailesine, devlet ve milletine pek büyük hizmetler görebilir. Hayatın
en tatlı zevklerinden, neş’elerinden istifade edebilir. Hiç unutmamalıyız ki
sağlam fikir gürbüz vücutte bulunur. Kuvvetli ve sağlam vücutlu insanlardır ki,
vatanı kuvvetlendirirler. Memleketimizin kuvvet ve şevketi pek sağlam
ailelerden, gençlerden teşekkül edebilir.
22 — Fransızlar (31 çekmek âdetine
masturbation = mastürbasyon) derler.
Fransızlar
abaza çekmek işine, (Onanism = Onanizm) de derler. Bu fena derde herkesten önce
Onan isminde bir yahudi genci tutulmuştur. Yahudilerin mukaddes kitabı olan
(Tevrat) da bir hikâye vardır. lsrail peygamberin torunu Onan güzel bir genç
idi. Bu delikanlının babası Herman kendi kardeşinin dul kalan haremi ile
evlenmesini Onan’a teklif etmiş. Hattâ zorla evlendirmeğe çok uğraşmıştı. Fakat
bu musevî genci bu teklifi şiddetle reddetmiş ve nefsini körlemek ve çocuk
yapmamak için abazaya devam etmiş ve en nihayet cezasını bularak ölmüştü.
İşte
bundan dolayı, ilk defa 31 çekmeği âdet edinen bu budala gence ilgili olmak
üzere abaza âdetine Onanizm adı verilmiştir.
23 — “31 çekmek „ âdetine İngilizler,
(masturbation = mastürbeysin) derler.
24 — “Abaza çekmek* “ayıp,, danilen fena
işlerin başında gelir. Zararlı “itiyad,, ın âdet edinmenin birincisidir.
Çocukların, kızların, gençlerin bedenleri için, bundan daha ziyanlı başka bir
huy yoktur.
25 — “31,, çekenlerin vücutlarını saran,
bedenlerini harap eden çeşit çeşit öldürücü hastalıklardan başka, insana “ademi
iktidar,, getiren başlıca bir sebeptir.
26 — 31 çekmek, şehvet duygusunu cebrederek,
zorlıyarak sun’î yani tabiî olmayan el işi ile şehvet ateşini kesmek, söndürmek
demektir ki vücut için bundan daha zararlı hiç bir iş yoktur.
27 — 31 çekmek işi üzerinde doktorlar
terbiyeciler çeşit çeşit fikirlerde bulunmuşlardır. Münakaşa etmişlerdir. Yani,
en nihayet verilen karar şudur: “ Abaza çeken „ lerde ergeç “ademi iktidar,,
husule gelecektir. Sinirlilik halleri zuhur edecektir.
28 — ‘‘Ellerile oynamak âdeti,, nekadar az
yapılırsa yapılsın, en nihayet, sinir merkezlerini sarsacaktır. Vücudutı bütün
azasını, organlarını aşındıracaktır. Ve ergeç, başta, “ademi iktidar,, olmak
üzere fena fena hastalıklar baş gösterecektir.
29 — Hekimliğim esnasında rastladığım
“ademi iktidar» vak’alarını tedkik ettiğim zaman, bu belâlı hastalığın başlıca
sebeplerinden birini de vaktile aşırı derecede “ abaza çekmek” olduğunu buldum.
30 — Esaslı, muntazam bir istatistik
yapılırsa gençlik çağında ademi iktidara uğrayanların yüzde 90-95 inde 31
çekmenin büyük bir rol oynadığı görülecektir.
El ile
oynayan gençler, hiçbir zaman bir kadınla “cima’,, etmiş gibi lezzet
bulamazlar. Şehvetlenemezler. Tabiî ve bediî çiftleşmek gibi sinirlerini
dinlendiremezler. Çünkü kafasına koyduğu hayalin yardımile, zor zoruna menisini
getiriyor.
31 — Ellerile oynamağı âdet eden çocukların,
kızların, gençlerin zaman geçtikçe sinirlilik halleri artar. Sinir buhranları
zuhur eder. Elleri titremeğe başlar. Ellerine her ne alırlarsa düşürüp
kırarlar. Başları bile titrer. Çok içki kullananlar gibi “ sallanbaş „ olurlar.
32 — Mısır, Suriye, Filistin, Mekke, Medine
gibi yerlerde çok sıcak vardır. Bu dehşetli hararetin tesirile küçük çocukların
zekerleri, (tenasül aleti) harekete
geldiğinden 3-4 yaşındaki yavruların bazıları da ellerile oynamağa başlarlar.
Bülûga
ermemiş çocuklar abaza çekerlerse meni gelmez. Fakat, organlarının kırmızı
başında tatlı bir zevk, şekerli bir lezzet husule gelir. Ve bu şehvetin
tesirile çocuklar, bu işe haris olurlar. Çok merak ederler. Her ne kadar meni
çıkararak daha çabuk telef olmazlarsa da taze beyinleri ve sinirleri sarsılır.
Zaman geçtikçe harap ve berbad olurlar. Ve çeşit çeşit keyifsizliklere
uğrarlar.
33 — Ellerile
oynayan çocukların (hâfıza kuvveti) günden güne azalır. Bir şey okusa, ezberlemek istese, mümkün değil, zihninde
tutamaz. Gözleri kararır, dizleri titrer. Başı döner. Ve gün geçtikçe
fenalaşır. Aptallaşır.
34 — (31) çeken çocuklar grip hastalığına
uğrarlarsa çabuk geçiremezler. 3-4 ay kuru kuru, kötü kötü, kel kel öksürürler.
Bu sırada, bazı defa da, ağızlarından kan gelir. Sonra balgamlar başlar. Dört
nal sür’atle koşan verem 4-5 ay zarfında genci mezara götürür.
35 — Evde, ana baba koltuğunda bulunan
çocuğun terbiyesine, hareketine, tavrına çok dikkat edilirse fena yollara
düşmez. Zararlı âdetlere kapılmaz. Tehlikeli oyunlara kurban gitmez. Fakat
hususî mekteplere, geçinme yerlerine devam eden 17 18-20 yaşlarındaki gençler
böyle olur mu ya!
Bu gibi delikanlıların
yolları tehlikelerle doludur. Dikenlidir. Sağlam olarak geçip gitmesi pek zor
olan uçurumlarla çevrilmiştir. Kendilerini yalnız ve serbest bırakmak, bilgi
vermemek hayatına kasdetmektir. Ölümüne kapı açmak demektir. Bu cihetle
çocukları ve gençleri dört gözle takib etmek icab eder.
36 — Bülûga ermiş, âkil, baliğ olmuş, kendi
kendini tanımağa başlamış her delikanlının, her kızın yürüyeceği yolda dört
katil, dört cellât vardır.
1
— 31 çekmek, 2 — Belsoğukluğu, 3 — Frengi, 4 —Aşk.
Kendilerini ilk gençlik
çağlarında bu canavarlardan kurtaran gençler, sapasağlam olurlar. Pek çok
tehlikeli hastalıklardan kurtulurlar. Ve istikballerini, gelecek yıllarını pek
parlak olarak temin ederler. Mesleklerinde, tutacakları işlerde günden güne
yükselirler. Zengin ve mes’ut olurlar.
37 — Ellerile oynamak işini, çok defa, arkadaş
arkadaşına öğretir. Bu takım avanak çocukların ağızlarına da tabiat bazı defa
bir parmak balı çalar. Ve çocuk kendi kendine alışır.
Bu cihetle ana, baba,
aile doktoru ve muallimler bu hususta gözlerini dört açmalı. Ve bu âdetin
fenalığını öğreterek yavruyu ölümden kurtarmalıdırlar.
38 — 31 çeken
gençlerin, kızların çehrelerindeki pembeliğider. Güzellik söner. Solgunluk
çöker. Gözlerinin alt tarafında yarım ay biçiminde morumtırak bir şekil husule
gelir.
39 — Ellerile oynayan bazı çocuklar, 2-3 ay
içinde birkaç karış uzarlar. Boy atarlar. Kiraz çöpü ve armut sapı gibi
incelirler. Analar, babalar, çocuğun (boy atma!) sından çok memnun olurlar.
Eğer bu sırada genç, abazaya devam ederse çabuk verem olur. Ve ölümden
kendisini hiç kurtaramaz. (Verem vücudun zayıf kalmasıyla baş gösteren bir
hastalıktır. Zamanımızda aşısı bulunduğundan sinmiştir. Hzl)
40 — Ellerile meni getirmeği kendisine bir
kere zevk edinen genç ölüm yoluna girmiş demektir. Yavaş yavaş intihar edecek
yani kendi kendini öldürecek demektir.
41 — Abazaya varmağa alışan genç, ne kadar
güzel beelenirse beslensin, ne kadar iyi bakılırsa bakılsın, günden güne zayıf,
kansız düşmeğe mahkûmdur. Şiddetli ateşin karşısına konmuş bir kurşun gibi
erimeğe nâmzettir. Adaydır.
42 — Çocukların, kızların ve oğlanların
yaşamak yolunda rastlayacakları çetin, zararlı ve ölüm saçıcı işlerden
birincisi ( 31 ) çekmektir. Her şeyden önce bunları, çeşit çeşit hastalıkları
yapan bu fena âdetten kurtarmak lâzımdır. Bu cihetle her ana, her baba,
çocuğunun etrafında, çevresinde gece ve gündüz pervane gibi dolaşmalıdır.
43 — Otuz bir çeke çeke pek fena
hastalıklara tutularak bana, ağlıya ağlıya gelen gençlerin sergüzeştlerini,
maceralarını, neler yaptıklarını bana anlattıkları zaman ciğerim pare pâre ve
kalbim çok mahzun olmuştur.
44 — Çocukluk ve gençlik zamanlarında abaza
çekmiyen, 20-22 yaşından evvel her ne suretle olursa olsun “ harama uçkur
çözmeye „ “edep bozgunluğu yapmayan,, kızlar ve erkekler okullarda olanca
zekâvet ve akıllarile çok güzel tahsil ederler. Sınıflarında birinci ve ikinci
çıkarlar. En yüksek derecede şehadetname (diploma) alırlar, istedikleri
meslekte büyük işler görürler. Ve ihtiyarlıklarını bile genç ve dinç olarak
geçirirler. Hattâ erkeklik ve kadınlık işlerini 70- 80- 90 yaşına kadar enikunu
ifa ederler, becerirler, neşelenirler.
45 — Her hangi bir erkek çocuk, tabiî olarak
bülûg zamanına gelince, yani, âkil, baliğ olunca erkeklik aletinde, edep
yerinde bir hareket başgösterir. Sesi biraz kalınlaşmağa başlar. İşte bu
mevsime “tenasül hayatı,, nın başlangıcı derler.
Bu zamana kadar hissiz,
duygusuz olan tenasül cihazında büyüme görülür. Yeni bir vazife başlar.
Şiddetli bir heves ve arzu uyanır.
46 — Her gencin tenasül cihazı 22-25 yaşında
ancak hakkiyle neşvünema bulabilir, büyüyebilir. Menî fabrikası işte bu
yaştadır ki çok güzel işler. Menîde bulunan spermler mükemmel surette canlanır.
İşte bundan dolayıdır ki bu yaştan evvel tenasül cihazlarını gerek ellerile ve
gerek zina ile çalıştıranlara çok zarar gelir. Hattâ tenasül cihazları tabiî
olan kuvvet ve kudretini kazanamaz.
47 — Kızlar, çocuklar ve gençler, pek iyi
bilmelidirler ki, çok abaza çekerek menîlerini boş yere sarfedenler ve yahut
22-25 yaşından önce nikâhlı kızla (cima’ çiftleşme) yapanlar ve yahut nikâhsız
olarak herhangi bir kadınla “ zina „ edenler çabuk ihtiyarlarlar. İskeletleri,
heykelleri, kaditleri (boy-bos) çabuk çökecektir. Vücutlarındaki uzuvlar,
organlar sür’atle zayıf ve kuvvetsiz olacaklardır. El ve ayakları
titreyecektir. Yürürken, sağa, sola yalpa vuracaklardır. Sersem sersem hareket
ederek çok zahmet çekeceklerdir. Bu cihetle “hayat cevheri,, “ruh kuvveti,,
“neş’e kaynağı,, “hakikî abıhayat,, olan menîyi boşyere sarfetmemeli. Altından,
elmastan daha kıymetli oîan bu metâı, bu “hayat sermayesi,, ni israf eylememeli
ki ihtiyarlıkta bile arasıra iş görmeli, neş’elenmeli, cana can katmalı.
48 — Abazaya varan çocuklar, gençler
intihara doğru yol alırlar. Yani kendi kendilerini öldürmeğe hazırlanırlar.
Ahrete doğru misafirliğe giderler.
49 — Memleketimizde, bizim iklimimizde
erkeklerin vücutları ve tenasül cihazları yavru yapmak kudreti 22-25 yaşında
kemale gelir. Olgunlaşır. Bu yaşlardan evvel her ne tarzda olursa olsun meni
sarfetmek caiz değildir. Vücuda çok zarar verir.
50 — Bu güzel yurdumuzda kızların bedenleri,
bünyeleri, tenasül organları, rahimleri döl yatakları, yumurtalıkları ve
yumurtaları hattâ kızlık zarı ve bediî çiçeklikleri olan dudaklar ve
elmacıklar, ancak 20- 22- 25 yaşlarında tekâmül eder. Olgun olur. Bu yaşlardan
önce her hangi bir suretle olursa olsun bu kıymetli hâzineleri örselemek,
kurcalamak, elle, parmaklarla zedelemek, badana yaptırmak caiz değildir. Çok
tehlikelidir. Sinirlilik, kansızlık, zayıflık, halsizlik, kesiklik ve çeşit
çeşit hastalık arttıkça artar. Gebe kalırsa doğacak çocuk bir kedi yavrusu, bir
prematüre gibi doğar. Ve nihayet ölür. Binde bir yaşarsa bile hastalıklı,
belâlı olur.
51 — Ellerile oynayan gençlerin ve kızların
herhangi bir uzuvlarında, ergenlerinde verem başladı mı, tenasül cihazlarında
duygusuzluk, kuvvetsizlik, uyuşukluk, durgunluk zuhur eder. Gençliğe mahsus
tabiî his sönmeye doğru gider. Bu cihetle uyanık bulunmalı.
52 — Memleketimizdeki çocukların pek çoğu
hizmetçilerin, dadıların, sütninelerin, terbiyesizlikleri ve öğretmelerile 3-4
yaşından itibaren elle oynamağa başlarlar. Sinemalara, mahalle kahvelerindeki
karagözlere götürülen çocuklar da erken başlarlar. İlkokul sıralarında bazı
fena çocukların tesirile de başlar. Binaenaleyh bülûga eren hemen her çocuk bu
işle meşguldür, demek isterim.
Bu fena âdeti böyle
bilmeliyiz ve ona göre tedbirli olmalıyız.
53 — Dilimize karışmış arapça bir tabir daha
vardır. Nikâhsız olarak bir erkek bir kadını becerirse, bu işe zina derler.
Hattâ, eskiden bazı hekimler “31 çekmeğe,, (el ile zina yapmak) da derlerdi.
“Zina„ nın yeni türkçesi
galiba (metres hayatı) dır.
Nikâhsız bir kadınla bir
erkeğin uyuşarak karıkoca gibi geçinmeleridir. Ya söz ile ve yahut kontratla
birbirlerine bağlanmaktır. Erkekler ve kadınlar için bundan daha belâlı daha
zararlı hiçbir iş yoktur.
Bu evlilik değildir.
Rezilliktir. Karılık kocalık sayılmaz. Bu işten hiçbir zaman hayır gelmez.
Doğacak çocuklar eski tabirle “piç,, dirler.
“Metres hayatı,, yaşıyan
kadından da hayır gelmez. Erkekten de! Doğacak çocukların hemen hepsi serseri
olur. Çünkü bu yolda evlenenlerin hemen hepsi işrete ve rakıya düşkündürler.
Birbirlerinden miras alamazlar. Çocuklar nüfus kâğıdı bile elde edemezler.
Çünkü kanunen nikâhlı ve birbirlerine bağlı değildirler.
Hiç unutmamalıyız ki,
nikâhta keramet, bereket, seadet ve fazilet vardır.
54 — Ellerile abaza çeken mübtelâlar,
tiryakiler zaman geçtikçe dehşetli bir ejderha karşısında bulunurlar. Bu işe
devam ederlerse verem ve ölüm gibi neticelerle, sonuçlarla o ejderha tarafından
yutulurlar.
55 — 31 çeken çocukların hemen pek çoğu
şimdiki zamanda ilkokullarda ve sinemalarda alışıyorlar. Orta mekteplerde
şiddetleniyor. Adetleri artıyor. Liselerin ilk sınıflarında en yüksek dereceye
çıkıyor. Lisenin son sınıflarında azalmağa başlıyor.
İtiraf etmeliyim ki “Üniversite,, ye devam eden gençlerin bile
bazıları belsoğukluğu ve frengi almak korkusuyla arasıra abazaya devam
ediyorlar. Muayenehaneye gelen hasta gençlerden anladım.
56 — Küçük
yaştan itibaren, abazaya dadanan ve senelerce devam eden bazı gençler vardır ki
evlendikleri zaman bile arasıra (eski yavuklusu!) olan 31 le kucaklaşıyor.
Çekiyor. Çünkü bu fena âdetin esiri olmuştur. Ve eşi tarafından anlatılınca
kavga çıkıyor, kovuluyor.
57 — Çocukluk zamanında abaza çekerek
gençliklerini bu zararlı âdetle geçirdikten sonra tımarhaneye düşen insanlar
vardır ki “delilik saltanatı» sürerken de 31 çekerler. Bu zararlı işe herkesin
karşısında aşikâr olarak düşkünlük gösterirler.
58 — Vücudu sağlam, bünyesi kuvvetli mizacı
kanlı ve gürbüz olan çocuklar 7-8 yaşlarında ellerile oynamağı âdet ederek her
gün, her gece devam ederlerse vaktinden önce âkil, baliğ olurlar. Ve azçok meni
de gelmeğe bağlar.
Her abaza çektikçe menî
geleceğinden daha çok lezzet duyar. Şehveti artar. Bundan sonra, 31 çekmeğe
daha fazla devam edeceğinden o sapasağlam olan yavru, çok sürmez yatağa düşer.
Lodos havaya uğramış halis tereyağı gibi erir. Nihayet hayat defterini ebediyen
kapar. İnliye inliye ölür.
59 — (Fetişizm) denilen bir sinir
hastalığı vardır. Sevdiğini tapnıırcasına sever. Ma’şukasmın gözlerine vurulur.
Canından ziyade sevdiği kızın veya oğlanın saçını, mendilini ve hattâ
fotinlerini çalar ve bunlara karşı abaza çekerek keyiflenir. Sevdiğinin
vücudundan çıkan her şey, o deli budala için birer “ ma’bed „ dir. Tapınacak
bir maddedir. Bunları öper, sever ve bunlara bakarak 31 çeker.
60 — Pek iyi bilmeliyiz ki akıl, baliğ
olmadan evvel abaza çeken zayıf, kansız, lenfatik, hasta mizaçlı çocukların bir
takimı beyinlerini, sinir merkezlerini o kadar sarsarlar ki, küçük yaştan
itibaren, budala, aptal olurlar. « Melankoli » denilen vesveseli, evhamlı,
korkak bir derde yakalanırlar. Ve bazı defa da beyin hastalığına uğrayarak
ölürler.
61 — Ellerile küçük yaştan itibaren oynayan
sağlam, beşli çocuklar birdenbire telef olmazlar. Fakat günden güne
zayıflarlar. Kansız, halsiz, kuvvetsiz düşerler. Akıllarını, fikirlerini
kaçırırlar. Hislerini, duygularını bozarlar. Ve nihayet ölürler.
62 — Ellerile menî getirmeğe devam eden
gençlerin, kızların millî duyguları ve güzel ahlâkları günden güne bozulur.
Hayatımızın merkezi olan sinir merkezleri sarsılır. Damarlarda kanda bozukluk
hasıl olur.
63 — (İstimnayi bilyed) denilen abazaya çok
düşkü olan kızlar, gençler hevâ ve heves yoluna kurban giderler. Bunların
bazıları genç yaşlarda içki de kullanmağa başlarlar.
Nihayet insanlık
faziletlerinden temamile mahrum kalırlar.
64 — Ellerile çok oynıyan gençlerin
çocukları da miras olarak 31 çekmeğe alışırlar. Bu cihetle, başlarından bu
belâlı illeti, bu ölümlü âdeti geçiren babalar, yavrularına küçük yaştan
itibaren çok dikkat etmelidir. Bunları evleninceye kadar şiddetle takib
etmelidirler. Kovalamalıdırlar. Göz önünde bulundurmalıdırlar.
65 — Abaza çeken gençler ve kızlar pekiyi
bilmelidirler ki gerdanlerinde zuhur edecek (saraca) denilen “bez veremi„ nin
mikropları vücudun muhtelif uzuvlarına hücum edecektir. Akciğer veremi
zatülcenb veremi gırtlak veremi, kemik veremi deri veremi, “lupus,, karın zarı
veremi, murdar ilik veremi, bağırsak veremi, beyin veremi ve hattâ haya veremi
bile yapacaktır.
66 — Abaza çeken kızlar ve erkekler,
kansızlığın ileri derecesine vardıkları zaman istidatlarına göre akciğer
veremine uğrarlar. Ve gençliğin en tatlı çağı olan 18-19 yaşında Azrail’le
görüşürler. Ölürler.
Elişi yapan kızların ve
oğlanların çoğunda bez veremi başlar. Alt çenin altında boyunda “saraca,,
başlar. Curadaki bezlerden biri veya birkaçı yavaş yavaş büyür. Ceviz, limon ve
hattâ bazı defa portakal kadar olur. Kırmızılaşır. Cerahatlenir. İrinleşir.
Nihayet patlar. Aylarca sürerek kapanmaz.
Ameliyat yapılırsa kızın
ve oğlanın gerdanında fena bir yarık kalır. Bu ameliyat yerini kim görse “
verem damgasını ! „ vurur. Çok zorlukla kapansa bile çocuk zayıf düştükçe
tekrar şişer. İrin toplar ve tekrar patlar. Aylarca devam eder. Kapanmaz.
İrini, cerahati de ne kadar fena kokar. (İyiki verem aşısı çıktı)
67 — Ellerile oynıyan kızların ve oğlanların
kanları azalır. Kansızlık başlar. Damarlarda bulunan kanın kuvveti azalır.
Kalplerinde çarpıntı zuhur eder. Sanki kalb hastalığı varmış gibi intizamsılk
başlar. Nabız kesik kesik atar. Hatta kalbi dinliyen hekim, yüreğin bir
noktasında, kansızlığa mahsus özel bir (sufl) bir (nefha) bir ses işitir.
68 — Gerek kızların ve gerek oğlanların
tenasül cihazları ile mide alâkalıdır. İlgilidir. Bu cihetle abaza çekildikçe
tenasül cihazına fazla kan gider. Ve bundan dolayı mide az kan sarf ederek tembel
olur. Ve hazımsızlık ve çeşit çeşit hastalıklar baş gösterir.
69 — Gençlerimizde bulunan bu gizli âdet
kendilerini harab etmekle kalmıyor. Millî nüfusumuzun da eksilmesini husule
getiriyor. Bu cihetle atalar, analar, muharrirler, edîbler bu uğurda çok
çalışmalıyız ki, gençlerimizi, bu felâketli vartadan kurtaralım. Ve çok nüfuslu
olalım.
70 — Ellerile oynayarak [ suiistimal] de
bulunan çocuklar, gençler bu fena âdete devam ettikçe insanlık duygusundan
uzaklaşırlar. Terbiyesiz ve ahlâksız olurlar.
71 — Abaza çekmeğe alışan çocuklar,
gençler, kızlar bu tehlikeli işe düşkün olurlarsa, vücutları sağlam teşekkül
edemez. Neşvünemâ bulamazlar.
Tenasül
cihazlarına sürekli kan hücum eder. Vücudun çabuk uyanmasına ve menînin
şehvetsiz olarak [kamış] dan sızıp zayi olmasına sebep olur. Sonra bu gibi
çocuklarda, gençlerde, kızlarda durgunluk, dalgınlık, unutkanlık, sersemlik,
çekingenlik, sinirlilik başlar.
72 — 31 çeken
erkeklerin ve kızların yüzleri soluk olur. Benizleri kaçar. Gözlerinin
etrafında, çevrelerinde morumsu bir zayıflık hâlesi göze çarpar.
73 — Abaza çeken kızlar ve erkekler,
arasıra şiddetli bir başağrısına yakalanırlar. Dimağları, beyinleri sanki büyük
bir tazyik, kuvvetli bir baskı altında imiş gibi şiddetli bir ağrı hissederler.
74 — Küçük yaşta 31 çekmeğe alışmış, ne
kadar çocuklar vardır ki anası, babası zerre kadar çocukla alâkadar olmamış,
ilgi göstermemiş o cahil çocuk uzun müddet geceleri uyumamış, ateşin karşısında
bulunan mum gibi yanıp tutuşmuş, erimiş, çeşit çeşit keyifsizliklere, ileri gitmiş
kansızlıklara ve sinir hastalıklarına uğramış, vücudunu fena halde sarsmış,
bedeni tortop olarak mezarlığı boylamıştır.
75 — Ellerile oynıyan kız ve erkek çocuklarda aptallık,
avanaklık zuhur eder. Dimağı, beyni çok besliyen fosfor gibi kuvvetli madenlerin çoğu
menî ile dışarı çıkacağından sinir merkezleri beslenemez. Akıl, zekâvet,
hafıza, ezberleme merkezleri lâzım olduğu kadar gıda alamazlar. Beslenemezler.
Bu cihetle bu gibi çocuklar, gençler abazaya uzun müddet devam ederlerse
muvakkat deliliğe bile uğrarlar.
76 — Türkiye ve Mısırda, İngiltere ve
Amerikada, Almanya ve Fransada, İsviçre ve Rusyada, İtalya ve Japonyada ve daha
birçok milletlerin tımarhanelerinde yapılan istatistiklerden anlaşılıyor ki:
şifahanelere giren delilerin geçmiş hayatlarında neler yaptıklarını, ne gibi
fena işlerle uğraştıklarını ve ne tarzda “suiistimal,, de bulunduklarını
sordukları zaman yüzde 80-85 inin ispirtolu içki ve frengi kurbanları ve yüzde
2-3-5 kişinin de küçük yaştan itibaren başlayarak mütemadiyen abaza çeke çeke
deli, divane oldukları belirmektedir.
Fakat hiç şüphe yok ki,
birtakım muvakkat deliler, ayık oldukları zaman soruya çekilirlerse birtakımı
vardır ki 31 çektiklerini ikrar etmeği utanırlar.
İşte bu sebepten
ötürüdür ki zırdeli, zırzır deli olarak, tımarhaneye mihman, misafir olan
abazacıların tam sayısı, hakkile belli olamaz.
SON SÖZ
Bu küçük kitabımı baştan
nihayetine kadar dikkatle okuyan gençler, kızlar, analar, babalar, muallimler,
müdürler, velîler, vasiler ve hattâ yeni çıkmış doktor beyler, hiç şüphe yok bu
(fena âdet) in ne kadar acıklı hallere sebep olduğunu anlamışlardır.
Ben tamamıyla inandım,
iman ettim ki bu hususta ne kadar söz söylense, ne kadar yazı yazılsa boşa
gitmez, faydadan hâlî olmaz zannederim.
31 çeke çeke, türlü
türlü felâketlere, dehşetli hastalıklara uğrayan ne kadar çocuklar, gençler ve
kızlar gördüm. Hatırladıkça tüylerim ürperiyor!
Kendilerini esir eden bu
ejderhanın tesirile ne kadar musibetlere düştüklerini teessürle dinledim.
Onları bu belâlardan kurtarmak için ne kadar çalıştım. Çeşit çeşit usulleri
tatbik ettim, uygulatdım. Zamana, ihtiyaca, vücude, bünyeye göre tedbirler
aldım. Hastalıklarını tedavi için uğraştım.
Artık uzatmayacağım.
Abaza çekmek hakkında çok tetebbu’larda (araştırma), tetkiklerde,
araştırmalarda bulundum. Bu belâlı huya karşı tiryaki olanları nasıl
kurtardığımı yazmayı düşünüyorum. Bu usulleri ve tesirli ilâçları her genç, her
aile reisi, her öğretmen bilmelidir. Ona göre hareket etmelidir.
Rastladığım, gördüğüm
birçok gençlerin maceralarını, sergüzeştlerini, serüvenlerini, baştan geçen
acıklı hallerini inşaallah yazacağım.
Ben eminim, bu bahisler,
bu mes’eleler, bu ayıtlar bütün okuyucularımı hem güldürecek, tatlı tatlı
eğlendirecek ve hem de güzel bir ibret dersi verecektir.
Pek yakında Allah’ımın
iznile bastıracağım diğer bir kitapçığız, daha çok faydalı olacaktır.
Son kelâm: Ulu Tanrımın
yardımını ve okurlarımızın himayelerini, korumalarını candan dilerim.
Kaynak: Doktor Hafız Cemal
«Lokman Hekim’in Sakın Ha Dediği 31 Çekmenin Belaları», Milli Mecmuâ Basımevi1943,
İstanbul
(Not:
Masturbasyon’un hakkında yazılan yazıda “günah” kavramı hiç geçmemiştir. Bu
fiilin sağlığa zararlı olduğundan bahsedilmiştir. Çünkü yasaklığı konusunda
kesin bir hüküm yoktur. Kıyas vardır. Neticede “Sağlığımızı korumak üzerimize
farzdır”. Bu nedenle zina fiiline düşecek olma korkusuyla psikolojik travma
geçirenler, bu ve benzeri bilgilerle kalpleri kuvvet bularak, hem bu illetten
hem de günahtan korunma gücü bulurlar.
Allah
Teâlâ beşerî ve ruhî hayatımızı bize kolaylaştırsın ve güzel geçirmeyi nasip
kılsın.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar