Print Friendly and PDF

PEKLİK (KABIZLIK) ve KURTULMANIN USÛLLERİ

Bunlarada Bakarsınız



Hzl: Doktor Hafız Cemal
“Lokman Hekim” 1945
İnsan (3) tarzda büyük abdest yapar.
1 Tabiî abdest bozmak (24) saat zarfında (1) nihayet (2) defa büyük abdest bozmaktır. Ne çok sulu, ne de çok sert olmalıdır. Hiç zorluk olmayacaktır. Hiç olmazsa yarım daha iyisi bir kilo miktarında olmalıdır.
2-İshal, (24) saat zarfında (1-2-3-5-6) defa su gibi büyük abdest etmektir. Buna (amel) de derler. Bazı dafa ağrısız bazı kerede sancılı olur. Hatta bazı hastalarda kanlı, ve yakıcı olur. Ve (10-20-30 50) defa bile su döker.
3 — Kabızlık Buna (peklik) veyahut (tutkunkunluk) da derler. İnsan (24) saat zarfında her defada pek zorlukla, sıkılmakla pek az birşey yapar veyahut keçiler gibi birkaç düğmelik abdest bozar. Bir müddet sonra (2) günde bir, (3 4) günde bir defa pek zahmetle su döker. Bazıları da (5-7-8) hattâ (15-16) günde bir defa çok eziyetli olarak büyük abdest bozar.
Yediğimiz yemeklerin yüzde (80 -90) nı serttir, kurudur. Yüzde (10-20) si de suludur.
İnsanların yedikleri gıdalar, besinler başlıca üç çeşittir.
1 — Unlu, nişastalı, şekerli 2 — Azotlu, proteinli. 3 — Yağlı.
1          — Unlu, nişastalı ve şekerli yemeklerimizi eriten, sulandıran, hazmettiren tükürüktür, salyadır. Lokmayı çiğnedikçe ağzımızın içine boşanan (3) çift tükrük bezleri, salya yapan (çeşmecik) lerdir.
Bu türlü yemekleri mutlaka ağzımızda çok çiğnemek lâzımdır.
2          — Et, yumurta, balık ve süt gibi azotlu besinler, midemizde bulunan üç türlü bezlerden, çeşmelerden çıkan cevherli sularla hazmolurlar, sindirilirler, sulanırlar, erirler, yumuşarlar.
3          — Zeytinyağı, sadeyağı gibi bütün yağlarda karaciğerimizin yaptığı ve (öd keses)inde toplayıp ince bağırsağa yolladığı (safra) ile hazmolur, erir. Saydığım üç bezden, çeşmeciklerden başka Cenabı Allah karnımızın içinde (pankreas) denilen büyük bir (ihtiyat deposu) bir (yedek haznesi) daha yaptı.
Bu depodan çıkan üç türlü cevher vardır: Bunlar da nişastalı, unlu, şekerli, azotlu, proteinli ve bütün yağlı maddeleri eritirler, hazmettirirler,
Şimdiye kadar saydığımız bezlerden başka sekiz metre kadar uzun olan ince bağırsağın içindede sayılamayacak derecede çok bezler, çeşmecikler vardır. Bu sularda her çeşit yemekleri hazmettirmeğe yararlar.
İşte meselenin ruhunu şimdi anlayacaksınız. Eğer bir insanın yediği sert yemeler, ağızda bol tükürükle mide, karaciğer, (pankreas) ve bağırsaktaki bezlerin çıkardıkları bolca sularla karışırlarsa tabiî surette abdest yapılır.
Eğer bu çeşmecikler, ispirtolu içkilerin, tütünlerin ve daha başka başka maddelerin ve hastalıkların tesirlerile bozulurlarsa, ve yetmeyecek derecede eczalı su yapamazlarsa yenilen sert yemekler, yumuşak sulu olamayacaklarından kabızlık, peklik husule gelir ve daha bir çok sebeplerden peklik olur.
Deneme: Bir köpeğin elleri, ayakları bağlanır, sonra (kloroform) denilen bir ilâç koklatarak uyutulur. Karnı yarılıp açılınca midesi şekercilerin badem şekeri yaparken kullandıkları tava gibi sağa, sola, yukarı ve aşağıya doğru hareket ettiği görülür.
Bağırsakları yerde sürünen solucanlar gibi kımıldar, toplanır, dairevî, değirmi tarzında hareket eder, sıkışır, sonra genişler. İşte bu hareket ve kimyasal (kimyevî) tesirlerle hazmolunan maddelerin bir kısmı kana geçer. Bazıları da kalın barsağa girer. Bu hareketleri yapan sinirler, adaleler, kaslar, kimyevî maddeler ve elektrik kuvvetidir.
1          — Zihni çok yormak, fikirle çalışmak neticesinde beyin zarlarına fazla kan gitmesi.
2          — Bağırsakta, (prostat) da (kanser) in bulunması. 
3          — Bağırsakta eskimiş ufunetlerin ve tıkanıklığın zuhur etmesi.
4          — Karın zarı (duvari)le bağırsak arasında yapışıklık olması.
5          — Şişman, göbekli insanın zayıflaması sonucunda karın içinde bulunan bazı uzuvların, organların aşağıya doğru 'düşük olmaları.
6          — Gıdasızlıktan, beslenememekten ve (suiistimal) den ileri gelen karın etlerinin zayıflığıda çeşit çeşit düşüklükler husule getirir.
7          — İspirtolu içki, kavruntu halinde çok yemek yenmesi, fazla baharlı, sirkeli, fena yağlı gıdalardan ve kanserden ileri gelen karaciğer hastalığı, safra kesesinin ufuneti, safrayı (öd) ü azaltan ve yok eden birçok sebeplerin varlığı.
8          — Her yemekte (5- 6) bardak su içmek, fazla miktarda pilâv, makarna gibi hamurişi yemekleri, kuru fasulye, bakla, nuhot gibi çok gaz yapan gıdalara bağlılık, bütün ispirtolu içkileri ve bahusus bira içenlerde (eskiler âlâyım!)ların uzun torbaları gibi mide büyümesi ve düşüklüğü.
9          — Bol bol et böbrek ve ekmek içi yemek
10       — Bozulmuş, ekşimiş, tahammür etmiş,, bayat yemekler, karışık, bozuk hileli yağlar, fena sirkeler, turşular ve türlü türlü içkilerin kullanılması neticesinde mide (pankreas) ve bağırsakta olan hazim bezlerinin sindirim çeşmeciklerinin örselenmeleri, harap olmaları neticesinde sindirim sularının yetecek derecede husule gelememesi.
11       — Mide ve bağırsakları idare eden sinirlerin zayıflaması neticesi olarak bu uzuvların hakkile hareket edememeleri.
12       — Ayva, kızılcık, pelit gibi kabızlık veren besinlerin yenmesi
14       Yazı masalarının önlerine çivilenmiş» gibi daima oturarak çalışan, fikirlerini yoran memurluk hayatı!
15       — Her sofrada çiğnemeyerek midelerini tıka, basa doldurduktan sonra hiç hareket etmeyerek kocamış kediler gibi tembel tembel yatmak.
16       — Her zaman bol bol ekmek ve kuru yemekler yiyerek hiç su içmemek.
17       — Kireçli suları her vakit içenlerde kabızlık çok olur. İngiltere ve Amerika’da suların hemen kâffesi kireçli olduğundan bu memleketlerin ahalisinde peklik çok vardır.
18       — Olmamış, çiy meyvalar, sirke ve limon gibi ekşili, mayhoş gıdalarda bazı insanlarda çok kabızlık yaparlar.
19       — Vücudumuzun bazı yerlerine gizlenen ve sızıntı yapan bazı bezler vardır. Bunların sızıntıları ve (hormon) ları azalırsa kabızlık baş gösterir.
20       — (C) ve (B) vitaminleri gıdalarla alınmazsa kabız olmağa istidat verirler.
21       — Doğmacadan ileri gelen bağırsak genişlikleri ve mide ile beraber bağırsakların düşüklükleri küçük yaştan itibaren çocuklarda inatçı kabızlık görülür.
22       — (İpo-troid) (dereki bezi) yeter derecede (hormon) çıkarmazsa inatçı peklik yapar.
23       — Gebelikte döl yatağında bulunan çocuk büyüdükçe ve aylığı çoğaldıkça bağırsakları sıkıştırır. Ve lüzumu kadar işlemelerini hareket etmelerini meneder. İşte bu sebepten ötürüdür ki bütün gebelerde peklik çok görülür.
24       Erkeklerden fazla kızlarda ve kadınlarda kabızlık vardır. Birçok sebepler mevcuttur. Misafirliğe gittikleri zaman saatlerce otururlar abdesthaneye gitmeği çok ayıp sayarlar.
25       — Kadınlarda peklik fazla olmasına başlıca sebeplerden birkaçı da şunlardır. Aybaşı âdetleri, gebelik ve tenasül uzuvlarının çok işlemesidir. Bunların tesirile bağırsakları idare eden sinirlerin zayıflamalarıdır. Vücudun dışarısından ve içerisinden gelen örseleyici sebeplerdir. Tenasül organlarındaki akıntılar, iltihaplar, ufunetlerde sebep olmaktadır. Çiftleşmek gibi rahme, döl yatağına kan hücumunu kolaylaştıran sebepler veyahut fazla kan zayi etmeleri de sebep olur.
26       — İçki kullanan insana sabahleyin kalktığı zaman dikkat ediniz, diline, yüzüne, gözlerine ve bütün tavrına, hareketine bakınız. Bu zehirlenmiş adamın içi (Hocapaşa fırını gibi!) yanıyor, tutuşuyor gibi görünür. Bu yarım akıllıya bir testi su vız gelir. Sıcaklığı söndürmek için mümkün olsa bir fıçı su içecek! çünkü dün akşam midesine indirdiği çeşit çeşit, mezeler, yemekler, midede kokmuş, ekşimiş, çürümüş, dehşetli gazlar yapmış, ağrı, sızı, sancı baş göstermiş, bütün vücudu kırmış, ezmiştir  ve kabızlık başlamıştır.
27       Her akşam etli, pirinçli yemekleri tıka, basa yiyen insan kabızlıktan kurtulmaz.
28       — Saf çikolata pekliği getirir. Bu cihetle sabahları sütlü çikolata içmek caiz değildir.
29       — Halis süt iyi hazmolursa kabızlık verir. Karışık süt hazmolamıyacağından bazı insanlara linet [Mülâyimlik, yumuşaklık. ] verir.
30       — Kırmızı gülün şurubu da reçeli de kabızlık verir.
31       — Yenilen yemeklerin kabızlıkta çok önemi vardır. Sebze ve birçok meyveler erirler. Bağırsakta (posa) o kadar bırakmazlar. Bu cihetle bunların çoğu linet veya amel verir.
Et gibi maddeler bağırsaklarda çok posa bıraktıklarından kabızlık verirler.
32       — Bol miktarda su ile her zaman tenkiye (ihtikan = lavman = Hokna) yapmağı âdet edinenlerde zaman geçtikçe inatçı kabızlık husule gelir.
33       — Yemeği yeryemez yatıp uyumak, sofradan kalkar kalkmaz iki büklüm olup çalışmak, sigaranın birini söndürüp diğerini yakmak çok defa inkıbaz yapar.
34       — Kış geceleri bütün ailenin çoluk çocuğun hattâ konu-komşunun bir odaya toplanıp saatlerce o pis havada oturup konuştuktan sonra odanın havasını değiştirmeyerek aynı yerde yatanlar da kabızlık çok olur.
35       — Ceviz yaprağı, kırmızı gül yaprakları, kızılcık, ayva, kurtpençesi, kedı hindi, palamut, uvez, it üzümü, pamuk ağacının kabukları, kına, kardaşkanı, böğürtlen, beş parmak otu, çavdar, meşe kabuğu, bunları toz halinde, veyahut şurup, reçel tarzında kullanmaktan da peklik zuhur eder.
36       — Ekmek içi, kaz eti, kuşkonmaz, kuzukulağı, havuç,, hıyar, lahana, frenk üzümü, kiraz, ceviz, fındık, badem, mantar, çok kuvvetli kahve ve çay, lop yumurta, omlet, yanmış yağlar, tereyağlar, bütün pastalar, pandispanya, krem, badem kurabiyeleri şarap, sirke, şira, kabızlık verirler.
37       — Pirinç kabızlık yapan bir gıdadır. İşte bundan ötürüdür ki amel olanlara, limonlu pirinç çorbası verirler. Pirinç pilâvı da böyledir.
38       — Karaciğeri, safra kesesi iyi işlemediğinden ötürü kabızlık çeken insana yumurta yedirmek fenadır. Daha fazla peklik çekmiş olur. 
39       — Döl yatağında, yumurtalıkta (tümör)ler, topaklar bağırsağı bastıracağından kabızlık yapar.
40       — Yumurtalıkların herhangi birinde gerek belsoğukluğundan ve gerek sair sebeplerden dolayı iltihap ufunet olursa çok defa bağırsakta yapışıklık iltisak yapacağından inatçı peklik hâsıl olur.
41       — Çok gebe kalan çok doğuran kadınlarda kabızlık ve basur memeleri fazla olur.
42       — Tütün içenlerde devamlı kabızlık vardır. Buna başlıca sebep tütünün en kuvvetli zehiri olan (nikotin) ağzımızdaki tükürükte erir. Mide ve bağırsağa gidince sinirleri kuvvetten düşüşür, uyuşturur.
43       — İspirtolu içki kullananlarda kabızlık devam eder. Çünkü mide ve bağırsakları idare eden sinirleri uyuşturur. Kötürümleştir.
44       — Her memlekette çeşit çeşit hazırlanmış linet ve amel ilâlarının çoğaldığına bakılırsa kabızlığın gittikçe arttığını anlamış oluruz.
45       — Tabiatımız, âdetlerimiz, yeyip içmek tarzımız, giyinişimiz, düzgün bir surette hareket edemeyişimizden ötürü kabızlıktan kurtulamayız.
Pekiyi bilmeliyiz ki peklik sıhhatimizin, sağlığımızın en büyük düşmanıdır. Çeşit çeşit fena hastalıkların temelidir.
46       — Tıkabasa mideyi doldurma, sofrada şunun lezzeti çok iyi, şu yemek hepsinden güzel, şu pek nefis olmuş, hele şundan birkaç lokma daha alınız diyerek birbirimizi daha çok yemek yemeğe teşvik etmek, her yemekte (4-5) bardak su içmek gibi tedbirsizlikler ya amel yapar veyahut peklik!
47       — İstanbul’da ve bütün şehirlerde oturan insanların çoğu hekimlere kabızlıktan mide ve bağırsak cihetlerinden şikâyetçidirler. Çünkü kabızlığın bütün sebeplerini bilmezler.
48       — Kabızlık çeşit çeşit sebeplerden, hem de akla, hayale gelmeyen işlerden, daha doğrusu akla, hayale geldiği halde dikkatsizliğimizden, bilgisizliğimizden ileri gelmektedir.
49       — (Lohsa) ların çoğunda kabızlık devam eder. Bu cihetle kendilerine bol bol sebze ve meyva verilmelidir.
50       — Kadınların yumurtalıklarında, döl yataklarında husule gelen hastalıkların, iltihapların bir takımı, bağırsaklarda yapışıklık husule getireceklerinden kabızlık olur.
51       — Döl yatağı arkaya doğru meylederse, rahmin ağzı arkaya giderse inatçı peklik başlar.
52       — İspirtolu içkiler, tütün, afyonlu ve şaraplı ilâçlar, bayat yemekler, konserveler kabızlık çekenlere birer zehirdir.
53       — Fazla baharlı, biberli yemek yiyenlerin, içki kullananların karaciğerleri iyi çalışmaz. Yetecek derecede safra çıkarmadığından bu gibilerde kabızlık çok olur.
54       — Medeniyet ilerledikçe çeşit çeşit yiyecekler ve zehirli içkilerde çoğaldğı cihetle insanların mide ve bağırsakları da tabiî olan vazifelerini, ödevlerini bozmuşlardır, ve bunların tesirlerile ekseriya kabızlık artmıştır.
55       — İspirtolu içki kullananlar her zaman kabızlığa tutulurlar. Çünkü ispirto (alkol) peklik yapar. İşte bundan ötürüdür ki hem sancıyı kesmek ve hem de kabızlığı gidermek için rakıya anason korlar.
57       — 24 saatte bir kere oraya büyük abdest için gitmek zamanımıza göre tabiî normal sayılır. Fakat bazı defa, bir gün hattâ iki gün bile geçerse telâş etmemeli. İnatçı kabızlık sayılmaz yenilen ve kabızlık veren besinlerden olur. O    günlerde hiç su içilmemekten olur.
58       — Yapılan denemelerden anlaşılıyor ki, tütün ispirtolu içki, ve hattâ bira bayat yemekler, konserveler, bozalar, çok kuvvetli sirke ile yapılan turşular mide ve bağırsakların sinirlerini uyuştururlar. Tembel yaparlar, mide, karaciğer ( pankreas ) ve bağırsakta bulunan haizim bezlerini bozarlar. Bundan dolayı bağırsaklar, hazım bezleri lâzım olduğu kadar hareket edemezler ve bundan dolayı kabızlık başlar.
59       — Kabızlık bir hastalık değildir. Fakat sayısız hastalıkları doğuran belâlı bir âfettir.
60       — Peklik tedbirsizliğin, tembelliğinin, işsizliğin, zihin yorgunluğun, hareketsizliğin husule getirdiği fena birşeydir.
61       — Çalışan köylülerde, çobanlarda, sporcularda kabızlık olmaz. Meğerki peklik veren yemekler yesinler, tütün ve içki kullansınlar, suiistimal de bulunsunlar.
62       — Pirimiz, üstadımız Hipokrat (24) saatte (3) defa büyük apdest bozulmasını taysiye ederdi. Öyle anlaşılıyor ki eski zamanlarda halk kabızlıktan, şikâyet etmezlerdi. Çünkü şimdiki zaman gibi derin düşünceli, çok işlek adamlar değildiler, şimdiki medeniyetin yaptırdığı birçok karışık gıdalar ve usuller yoktu. Herkes pek rahat yaşadığı cihetle bir nevi keyif olan bu işe üç defa giderlerdi. Onların rahat edecek, keyiflenecek zamanları çok idi. Bu cihetle bağırsaklarını tenbel yapmazlardı.
Halbuki bizim zamanımızda her iş acele ile yapıldığından herkes (3) defa helaya gitmeğe vakit bulamıyor. Ve bundan ötürü bağırsaklarını tembelleştiriyorlar.
63 — Eski zamanda herşey ucuzdu. Bol bol yemek yerlerdi. Şimdi çok pahalıdır. Herkes az yemek yiyor. Nitekim birkaç gün hiç yemeyenler dışarı çıkmazlar.
64       — Eski zaman adamları içki ve tütün bilmezlerdi bu zehirlerin tesirinden ileri gelen mide, karaciğer, bağırsak ve sinir hastalıkları yoktu. Bu cihetle kabızlık çekmezlerdi.
65       — Büyük abdest bozmak duygusu gelince derhal yapmak lâzımdır. İnat edip sıkıştıranlarda kabızlık günden güne kökleşir. Bu cihetle ihtiyaç zamanında acele bu işi yapmalı.
66       — Mekteplerde, nizam altında olan askerlerde, memurlarda, fabrikalarda bulunan insanların çoğunda kabızlık vardır. Çünkü istedikleri dakikada işlerinden ayrılamazlar, ihtiyaç zamanında derhal oraya gitmezlerse mak’at (büzük) ün içerisinde toplanan necaset uzunca müddet durursa, pisliğin suyu damarlar bağırsaklar tarafından emilir, çekilir. Ve kazurat (bok) kupkuru olur. İşte bundan dolayıdır ki, çok kabızlık çeken insan, makatın ağzındaki sert necaseti parmağıyla çıkarırsa, içeriden yumuşak sulu pislik gelmege başlar. 
67       Büyük abdest bozmak isteği olduğu zaman, derhal abdesthaneye gitmiyerek sıkıştıran insan bu fena âdete devam ederse kalın bağırsağa gelen yemek posalarının suları ve hattâ mikropları bile damarlardaki kan vasıtasıyla emilir. Ve makattan itibaren iki metre uzunluğunda olan kalın bağırsağın içi kupkuru maddelerle dolar ve bağırsağın içinde çok sert bir tıkaç tabakası hasıl olur.
Yenilen yemeklerin posaları birleşe, birleşe, sıkışa sıkışa sert cisimler, (kozalaklar) toplanır. Her yemekten sonra posaların ve tıkaçların önlerinde durur Gerek kozakların tıkaçların ve gerek yeni gelen yemek posaların, tazyiki ile kalın bağırsak gerilir, şişer nihayet otomobilde dış lâstiğe göre olmayan iç lâstik patlayarak yaptığı balon gibi baloncuklar, şişkinlikler zuhur eder. Ve birçok gazların, yellerin toplanmalarına sebep olur. Bazan da bu baloncukların dar yerlerine kozalaklar girerler ve bağırsağı tıkarlar. Bağırsağı düğümletirler. Derhal ameliyat yapılmazsa hasta ölür. Kozalakların bazıları çok sert ve ince uçlu olurlar. Ve bağırsağın iç zarlarını tahriş ederler, örselerler, kan getirirler. Buradan kana mikroplar girer. 
1          — Bağırsağın içinde toplanan gıda artıkları birbirilerine yapışarak kozalak halini alır. Bağırsağın iç zarlarını aşındırır, ufulentlendirir.[ Çıban veya yaranın çürüyüp fena kokması. * İltihab. * Her hangi bir maddenin çürümesinden hasıl olan pis koku, çürük kokusu. * Sıkıntı veren manevî ağırlık ]
2          — Bağırsak zarlarının yırtık, sıyrık olmasından ötürü çeşit çeşit mikroplar kana geçerler.
3          — Bağırsak zarlarının üzerinde birçok bezler vardır ki hazım işlerini yaparlar. Zarın zedelenmesinden dolayı bu bezler de harap olurlar. Bundan ötürü hazımsızlık başlar.
4          — Hazımsızlık başlayınca yenilen yemekler ekşir, kokar. Ve birçok mikroplar çoğalır.
5          — Bağırsaklarda artan çeşit çeşit mikropların kustukları zehirler (Toksin) ler kör bağırsağı sarıyor ve (apandisit) hastalığını yapıyor.
6          — Kanı saran mikrop zehirleri insanı yavaş yavaş zehirliyor. Arasıra 37 38 derece ateş yapıyor.
7          — Bağırsaklarda üreyen mikroplar türlü türlü bağırsak iltihaplarına sebep oluyor. Arasıra (dizanteri) şeklinde ishailer, ameller, ağrılar, sızılar, sancılar yapıyor. Kanlı sürgünler zuhur ediyor.
8          — Bağırsakların içinde husule gelen yaralara yerleşen (koli basiller) çok fenalık veriyor, (tifo) mikroplarını barındırıyor.
9          — Bağırsakların içinde zuhur eden büyük yaralardan mikroplar doğrudan doğruya kana karışıyor. Karın zarını saran mikroplar bu önemli ve istihkâm duvarını iltihaplandırıyorlar ve (peritonit) yapıyorlar. Vaktiyle tedavi edilmezse insanı öldürüyor.
10       — Karaciğeri saran mikroplar, safra (öt) kesesinde, safra yollarında, ufunetler, kumlar yapıyor. Karaciğerin nescini, dokusunu bozuyor. Karaciğerde çıbanlar hasıl ediyor. Adî ve kara sarılık! yapıyor.
11       — Kalın bağırsakta toplanan sertleşmiş necasetler, (rahm) denilen kadının (döl yatağını) ve yumurtalıklarını bir kuşak gibi sarıyorlar. Hücum eden mikroplar, yumurtalıkların döl yatağının ve tenasül aletlerinin ufunetlenmelerine sebep oluyorlar.
Pek iyi bilmeliyiz ki, bizim kadınlarımızın çoğu tembelliklerinden ve utangaç olduklarından (6-7) ve hattâ (1012) günde bir defa pek zorlukla büyük abdest bozarlar, İşte bu gibi musibet bayanlardır ki gece gündüz karın, rahm, yumurtalık ve bağırsak sancılarile kocalarını hiç rahat ettirmezler.
12       — (Büyük sempati) denilen (muhabbet ve ruh siniri) nin bir bacağı kalbte, diğer bacağı mide ve bağırsaklardadır. Devamlı kabızlık çekenlerde kuvvetli çarpıntılar, kesik kesik kalb dövünmeleri, intizamsız işleyen nabızlar, kalb hastalığı varmış gibi işleyen yürek heyecanları, hekimlerin (ekstrasistol) dedikleri hallerin çoğu peklikten gelir.
13       — İçki kullana kullana sinirlerini, mide ve bağırsaklarını bozmuş, suiistimalde buluna, buluna zayıflamış, iğne ile ipliğe dönmüş ne kadar gençler, kızlar, vardır ki kalb hastalığına yakalanmışlar gibi telaş ederler. Araştırılınca bir haftadan beri kabızlık çektikleri anlaşılır.
14       — Ne kadar kızlar, kadınlar görülüyorki, gebelikten zanettikleri devamlı kusmalar, karın şişmeleri, on günlük peklik defedilir edilmez sükûnet bulmuşlardır.
15       — Uzun müddet kabızlık çeken erkeklerde böbrek, mesane denilen idrar hâzinesi ve hâyâlarda ufunetler, ağrılar yapmaktadır.
16       — Her zaman (mide ekşimesi) inden, karın ağrısından ve gazdan bahsedenlerin çoğunda, inatçı peklik vardır.
17       — Kabızlıkla içki çok defa midedeki tuz ruhunu (salgı) artırır. Ve en nihayet midede veyahut ince bağırsağın başlangıcında (ülser) yaparlar. Ağızdan kırmızı kan ve makattan kahve telvesi gibi donmuş kan getirirler.
18       Kabızlık çekenlerin saçları dökülür. Derilerinin güzelliği eksilir. Tırnakları büzülür. Ötede beride deri hastalıkları, iltihapları görülür (mayasıl) ekzema zuhur eder Piyodremit denilen irinli ufunetler hasıl olur. Hattâ bazı defa birçok kan çıbanları baş güsterir.
19       Devamlı peklik çekenlerin (makat) larında büzüklerinde çok defa (kanser) hâsıl olur. Vücudün başka yerlerinde husule gelen (kanser)lerle kabızlığın çok münasebeti ve ilkisi bulunduğu anlaşılmıştır.
20       — Yapılan incelemelerden anlaşıldı ki, uzun müddet kabızlık çekenlerin ömrü az olur. Her (24) saatte (I -2 -3) defa büyük abdest bozanların ömrü çok olur.
21       — Kabızlık çekenin iştahı azalır. Hazmi zorlaşır. Kansız, zayıf, sinirli olur.
22       — Peklik çekenlerin hemen hepsisinde (basur memeleri) zuhur eder. Bu memeler, ya büzükten dışarı sarkarlar. Veyahut sofranın iç taraflıda husule gelir. Sert necasetlerin siyah kan damarlarını sıkıştırarak bacaklarda husule gelen (varis) tarzında kan toplanmasıdır.
Zaman geçtikçe meme damarları incelir. Genç ihtiyarda ve yaşlılarda bazı defa çok sıkılmaktan dolayı veyahut damar sertliğinden ve (tansiyon) yüksekliğinden ötürü memeler patlar. Kan fışkırır. Bazı defada uyku esnasında memelerin birçoğu patlar. Ve o insan sabahleyin kan havuzcuğu içinde ölü bulunur.
23       — Uzun müddet basur çeken insanda memelerde sıyırıklar, yaralar, çıbanlar, iltihaplar baş gösterir ve ne kadar zahmetler, belâlar, (fistül) ler yapar. Defalarca ameliyat yapılır. (5-6) sene sonra yine zuhur eder.
24       — İnatçı kabızlık çekenlerde nihayet makat dışarı çıkar. Her abdest bozdukça (büzük) olduğu gibi dışarı fırlar. Sonra nekadar zahmetle içeri girer. En nihayet içeri giremez, ameliyat olur.
25       — Kabızlık çekenlerde karaciğer, böbrek, bağırsak ve mide düşüklükleri fazla olur.
26       — Peklik çekenlerin kanlarında zehirler toplanacağı cihetle karaciğerde, böbrekte, ve sidik torbasında çok defa kum, taş husule gelir eskimiş romatizma hastalığı olur.
27       — Çok kabızlık çeken gençlerde, kızlarca (31) çekme belâsı baş gösterir.
28       (Prostat) büyüklüğü olan ihtiyarlarda bu belâlı hastalığı kabızlık çabuk ileri götürür.
29       Peklik çeken erkeklerde (ademi iktidar) zuhur eder. Kadınların şehvet duygularını azaltır.
30       — Çok kabızlık çeken gençler geceleyin ihtilâm olurlar. Rüyalanırlar. Şeytan tarafından uykuda aldanırlar.
31       — İdrardan ve sıkıldıktan sonra lezzetsiz olarak meni akıntıları zuhur eder. Ve o insanı zayıflatır. Kansız, sinirli ve unutkan yapar.
32       Devamlı kabızlık çeken kızlar, kadınlar aybaşlarını çok sancı ile görürler. Ve âdetten pek erken kesilirler.
33       — Kabızlık çekenin dili paslıdır. Çalışma isteği azdır. Sinir bozuklukları, buhranları hattâ evhamlılık zuhur eder. Vücut ağrıları hiseder. Karnında bir yara varmış gibi sancılar duyar.
34       — Bağırsakların bazı yerlerinde toplanan maddeler, birer tıkaç vazifesini görürler. Bağırsak genişledikçe genişler. Karın zarını ufunetlendirerek öldürür.
35       — Bağırsaklarda toplanan kozalaklar içine bazen balon gibi şişen kısımları birbirlerinin içine girerek bağırsakları düğümletir ameliyat yapılmazsa telef eder.
36       — Kabızlık yalnız sağlığın değil, güzelliğin de baş düşmanıdır. Bağırsaklardan kana giren zehirler, mikroplar derinin rengini bozar. Sarartır, güzelliğin parlak projektörü olan yüzün pembeliğini giderir benzi soldurur. Âşkın tılısım hâzinesi olan gâzlerin ferini kaçırır. Baygın, cazibeli bakış kudretini eksiltir.
37       Vücudümüzde toplanan zehirler (4) yol ile dışarı atılır: Kandaki zehirler, böbreklerle, ter ile def olur. Mide ve bağırsaklara giren zehirlerde karaciğerle ve kazuratla dışarı atılır.
Her inanın karnında (10) metre uzunluğunda bir lâğım vardır. Evde olan abdesthane lâğımı tıkanırsa evin içi allak bullak olur.
İnsanda ki lâğımım ağzı tıkanırsa insanın vücudu darmadağın olur. En büyük tehlikeler baş gösterir. Bu cihetle her (24) saatte (1-2) defa abdest bozmak mutlaka lazımdır.
38       — Kabızlık çeken genç ihtiyarlar ve yaşlılar büyük abdest bozarken çok sıkılırlarsa beynindeki damarlardan bir tanesi patlar. Ya nüzul felç gelir ve yahut kalbi durarak ansızın ölür.
39       Ne kadar hastalar görüyorum ki kalb, sinir, böbrek, rahm ve cilt mütehassısı doktorlara koştular da nihayet inatçı kabızdan (8-10) günlük devamlı peklikden olduğu anlaşılmıştır.
40       — Devamlı kabızlık belâlı hastalıklar doğurur. İnsanın vücudünü felâketlerle yoğurur ne kan bırakır, ne beniz, yüzü soldurur senelerce devan ederse ansızın öldürür.
41       — 24 saatte bir defa o yere gitmek şimdiki zamanda kâfi gelir. Elverir ki bolca gelsin.
42       — 24 saat zarfında arasıra iki, üç defa oraya giden bazı insanlar merak ederler. Acaba ishal mi olduk derler. Arada sırada vukubulan bu gibi aksaklığın ehemmiyeti yoktur.
43       — Sinir zayıflığından ve tedbirsizlikten ileri gelen kabızlık anaların, babaların dikkatsizliklerinden, evlâtlarına lâzım gelen öğütleri küçük yaştan itibaren vermediklerinden ileri gelir. Çok tembel, uğursuz, hoppa, kızlarda, erkek yavrularda husule gelen belâlı bir haldir. Sinirleri zayıf düşmüş lenfatik, hasta mizaçlı insanlarda baş gösterir. Evet, aile reisleri küçük yaştan itibaren çocuklarına her 24 saat zarfında 1-2 defa büyük abdest bozmak lâzım geldiğini öğretmekle beraber yapılıp yapılmadığını takip ederse bu belâlı hastalığı önlerler. Böyle yapılmazsa bağırsakların sinirleri, adaleleri, kasları tembelleşir. Nihayet bağırsakların kuturları darlaşır. Nihayet bağırsakların içinde toplanan necaset, pislik bir kurşun kalemi kalınlığında olur. Bazı defa fındık büyüklüğünde, yuvarlak veyahut keçi tersi gibi düğme, düğme görülür.
Bunlar çok zahmet ve ağrı ile dışarı çıkarlar Her ıkındıkça ağrı sızı, sancı artar. Ağrıyacak korkusu ile bu gibi tenbeller abdesthaneye gitmezler. İşte bundan ötürü kabızlık arttıkça artar.
Üç günde, dört günde bir defa zorlukla, sancılarle defi tabi eder. Büyük abdest bozar, bu fena âdetin önü alınmazsa bağırsakların sinir zayıflığı arttıkça artar. Haftada bir, hattâ 10-15 günde bir defa pek zorlukla helaya gider.  Sıkıla sıkıla birkaç fındık kadar pislik çıkar. Bu derece kabızlık çekenlerde mutlaka basur memeleri de husule gelir. Ve sıkıldıkça oradan kan fışkırır, sızar.     
Böyle bir duruma gelen insanın karnına dışarıdan bakılırsa, beş aylık gebe bir kadının karnı şiş gibi görülür. Karın üstü parmaklarla bastırılarak muayene edilirse kalın bağırsak üzüm suyundan yapılan sert bir sucuk gibi hisolunur. Bastırdıkça sancı zuhur eder.
Yukarı çıkan kalın bağırsaktaki necasetler ağrı verir. Hattâ kör bağırsaktaki pisliğin sızısı artar apandisit varmış duygusu verir.
Uzatmayacağım 8-10-15 günde bir defa büyük abdest bozan insanın karnında 10 metre uzunluğunda bir lâğım ağız ağıza dolmuş bir kanalizasyon var demektir. 
Bu vaziyete düşen insanın artık rahatı yok demektir. Mide bulanması, kusma, karın ağrısı, baş dönmesi, göz kararması, şiddetli baş ağrıları, baş sersemlikleri, iştahsızlık, hazımsızlık, çarpıntı,, helecan zuhur eder. Benzi solar. Kaşlarını çatar, gözlerini kırpar.
En ufak bir şeyden hiddeti artar. Kalabalık bir yere gidemez. ( Sosyete hayatından ! ) nefret eder. Tiyatroya, sinemaya gitmez. Buralara götürülse kapıya yakın bir yere oturur ki çabucak kaçabilsin.
Lüzumlu yerde gülmezde, münasebetsiz bir işte güler, kahkaha atar, her işte sebatsızlık yapar. Maymun iştahlı olur.
Bazı defa konuşmak bile istemez. Bazı defada bir kocakarı gibi çene kavaflığı [Kundura ve terlik gibi ayakkabıları hazır olarak satan ] yapar.
44       — Sürekli ve inatçı peklik giderilmezse altından çok büyük büyük felâketler, hastalıklar meydana çıkar. İnsanı yavaş yavaş ölüme kadar sürükler. Bu hallere başlıca sebep bağırsaklarda toplanan muharriş ezici, örseleyici ve zehirleyici maddelerin çoğalması ve kana karışmasıdır.
Bağırsaklarda toplanan zehirler, bağırsaklarda tembellik atalet yorgunluk, uyuşukluk yapar* Sonra bağırsaklarda âdeta bir çeşit felç yani nüzul, kötürümlük, çarpıklık alâmetleri, belirtileri zuhur eder kanı zehirler, damar sertliğine mahsus özel haller baş gösterir. Kalbi, yüreği büyütür. Sinirliliği, titizliği, çarpıntıları arttırır. Hattâ bazı defa kanı kalbe, başa hücum ettirir re insanı ansızın öldürür.
45       — Devamlı kabızlık öyle bir felâkettir ki, insanın ruhunu ve bütün sinirlerini sarsar. Beslenme ve yaşama işlerine çok fenalık yapar. Vücudumuzda bulunan uzuvların, organların organlaın, cihazların, avadanlıkların hepsinde az çok bozukluklar yapar.
46       — Küçük kuşlarda kaim bağırsak olmadığından kabızlık belâsı çekmezler. İşte bundan ötürüdür ki, memeli hayvanlara nisbeten daha çok yaşarlar.
47       — İnatçı ve devamlı kabızlık mide, bağırsak, kalb, karaciğer, damar ve hattâ sinir ve böbrek hastalıklarının husule gelmesinde büyük bir rol oynar.
48       Kabızlık çekenin başında, dimağında, beyninde her zaman bir ağırlık husule gelir. Beyin hakkile beslenemez ve çalışamaz. Baş ağrısı hiç eksik olmaz.
49       Can boğazdan gelir! diyerek nefis, lezzetli yemekleri bol bol yemek kâfi değil. Yenilen yemekleri hazmetmek, kuvvetli maddelerini kana geçirerek sindirmek lâzımdır. Eğer bu gıdalar devamlı kabızlık ederse, uzun zaman boşalmaz o vakit can boğazdan gelmez. Can boğazdan çıkar.
50       — Kabızlık çeken insanın tansiyonu yükselir, kanı bozulur. Karaciğerleri berbat olur. Sinirliği artar, damarları sertleşir, basur memesine yakalanır.
51       — Çok inkıbaz çeken insanın huyu değişir. En nazik erkekler en kibar kadınlar huysuz, patavatsız, saygısız olurlar.
52       — Kabızlık çeken asabî, sinirli insanın, sıkıntısı buhranı bazen o kadar şiddetli olur ki canından bezer. Ölmesini ister.
53         Kabızlık vücut için devamlı bir zehir kaynağıdır.
54       — Yüz yaşını aşmış insanlara sorunuz! Kabızlığın ne olduğunu bilmezler.
55       — Mide ve bağırsakların muntazam düzgün işlemeleri, kabızlık olup olmaması insanların vasatı ömürlerine çok tesir eder.
56       — Her evde her ailede birkaç kişiyi olsun pençesine düşüren kabızlık ilkin hiç ehemmiyet verilmez gayet tâbi görülür. Fakat bu sinir canavar uzun müddet devam ederse bağırsaklar karaciğere ve sinir merkezlerine yapacağı tesirlerden dolayı insanı malûl, sakat, sinirli ve evhamlı yapar.
57       — Küçük yaştanberi devam eden kabızlık, ihtiyarlık zamanında çok belâlı hastalıklara çok felaketli ölüm kazalarına sebep olurlar.
58       — Daimî peklik çeken insanın vücudu yavaş yavaş yıpranır çalışma kudreti azalır.
Keyfini, neşesini kaçırır, bedenini günden güne zehirler.
59       — Bağırsakta toplanan necasetler, sularını kaybederler. Birçok kokan gazlar husule gelir. Kükürtlü ve zehirli gazlar kana giderler. Bu zehirler hücrelere yerleşirler. Ve beslenme işini bozarlar.
60       — İnatçı kabızlık çekenler ne kadar temizlik yaparlarsa yapsınlar, ağız kokusundan ve toprak benizliliğinden kurtulamazlar.
61       — İnatçı kabızlık çeken kadının döl yatağı (rahm) i, üşanasi düşük olur. Çok rahatsızlık verir.
62       — Kabızlık çeken insanda uykusuzluk baş ağrıları, baş dönmeleri mide bulantısı, karın ağrısı eksik olmaz.
63       — Peklik çekenlerin çoğunda hergün sıkıla, sıkıla fıtık = erni olur.
64       — Kabızlığın tehlikesinden korkunuz !
Bağırsaklarda 75 türlü mikrop yaşamaktadır. Her gün dört yüz gram kadar olsun pisliği, necaseti, kazuratı dışarı atarsak, 50,000,000,000 milyar mikroptan kurtuluruz.
Eğer her gün amel olmazsa, bu kadar milyar mikrop karaciğere, böbreklere, kalbe, bünyeye, akciğerlere, kırmızı kan atar damarlara, omuriliğe ve büyük sempati sinirine hücum edecekler ve size çok rahatsızlık vereceklerdir.
65       — Uyuz olmuş gibi kaşınan birçok insanlar vardır ki inatçı peklik sebep olmuştur.
66       Bazı sinirli insanların vücutlarında ansızın yanma, ateşlenme ve kaşınma ile başlayan, bakla, ceviz ve nohut büyüklüğünde kırmızı kırmızı lekeler, döküntüler zuhur eder, çabuk kaybolur. Tekrar çıkar. Bunlara halk kurdeşen derler, Hekimler de ürtiker adını verirler. Bunlara başlıca sebep, kan, böbrek ve mide bağırsak bozuklukları veyahut inatçı kabızlıktır.
67       — Ne kadar hastalar görülüyor ki kalb, sinir, böbrek, rahm, deri ve ameliyat mütahassısı doktor beylere koşarak imdat ve sıhhat aramışlar, ve nihayet devamlı kabızın tedavisile hiçbir şeyleri kalmamıştır.
68       — İnatçı, devamlı peklik çekenin yan taraflarmd, sırtında ağrılar zuhur eder, mide sancilan eksik olmaz. Mide ve bağırsaklarda toplanan gazlar, karını davul gibi şişirir. Gazlar, yeller, bağırsakların içinde dolaştıkça kurultular, ve hattâ yılan varmış gibi kuruntular hasıl olur. İştahı kesilir. Ağızda, boğazda bir acılık hisolunur. Dili paslı olur.
69       — Kabızlık çeken insanın başı döner. Gözleri kararır. 8 -12 günlük peklik çeken insan ayakta duramayacak bir hale gelir. Adeta bir sar* huş gibi sallanır. Yürek çarpıntısı eksik olmaz. Yarım, bütün baş ağrısı, sersemliği çok şiddetli olur. Kokmuş yumurta gibi geğirmek, mide ekşimesi, kursağa, boğaza kadar sirkelenmiş [eşkimiş] yemeklerin gelmesi gibi haller kabızlık çekenlerde görülür.
Pekliği kökünden geçirmek için çeşit çeşit tedbirler, usuller, ilâçlar vardır. Fakat her şeyden önce, size bu kitapta yazdığım kabızlığa mahsus (özel) bütün sebepleri, âdetleri, huyları kaldırınız, yaptığınız fena hareketlerden vazgeçiniz.
Böyle yaparsanız hiçbir ilâç almayarak bu belâdan kurtulursunuz. Fakat bazı peklikler vardır ki fizik tedavi ister. Bazı kabızlıklar vardır ki kimyadan yardıma muhtaçtır. Bazı inkıbazlar vardır ki mutlaka ilâca lüzum vardır. Bazı tutkunluklar vardır ki ameliyat yapılmak lâzımdır. Bazı peklikler vardır ki sıhhî öğütler! En kuvvetli bir ilâç olur. Bazı inkıbazlar vardır ki idman, spor, jimnastik icap eder.
Mide ve bağırsaklara ve vücuda ait bir takım hareketler vardır ki kabızlığı tamamıyla giderir. Ve hiçbir ilâç almağa ihtiyaç kalmaz.
Kaynak: Doktor Hafız Cemal, “Lokman Hekim” Peklik (Kabızlık) Ve Kurtulmanın Usûlleri-Millî Mecmua Basımevi-1945, İstanbul


İSTİMNA- MASTÜRBASYON (31 ÇEKME) NİN ZARARLARI HAKKINDA
Hzl: DOKTOR HAFIZ CEMAL
«Lokman Hekim’in Sakın Ha Dediği 31 Çekmenin Belaları», 1943
Memleketimizde çocuklarımızı, genlerimizi ve hattâ kızlarımızın çoğunu için için yiyip bitiren belâlı bir âdet var: Şehvet tiryakiliği !
Milletimizin parlak istikbalini temin edecek ve en ağır yükleri kafalarında ve omuzlarında taşıyacak olan gençlerimizi harap eden büyük bir afet var: İstimnayi bilyed
Devlet ve milletimizin sağlamlığını, kuvvetini, şevketini, nüfuzunu, itibarını, ticaretini, ziraatini, sanayiini ve iktisadını en yüksek noktalara ve medeniyetin en ulu katma çıkaracak olan gençlerimizi, dolayısıyla nüfusumuzu küçük yaştan itibaren baltalayan, bombalayan, kemiren dehşetli bir felâket var:

31 çekmek!

Gençlerimizi (23-25 nihayet 30) yaşlarında “ bedii tenasül hayatından tamamıyla “ kadro harici! „ ve âtıl bırakan büyük bir musibet var: Ellerle meni getirmek! 
Ulusumuzu ma’nen ve maddeten yükseltmeğe ve her gencin ya beynine ulu bir meslek ve yahut kollarına altın bir bilezik olan hüner ve san’at verdirmeğe yarayan ( münevver aile ocaklarımız ) ı vaktinden önce darmadağın eden, karıkoca kavgalarına ve boşanmalarına başlıca sebep olması lâzım gelen geçimsizliği, ademi iktidarı (iktidarsızlık) ve çocuksuzluğu hazırlayan büyük bir belâ var: Abaza çekmek!
Çocuklarımızın, gençlerimizin, kızlarımızın boğazlarına sarılan yedi başlı bir ejderha var: Ellerle oynamak!
Gençlerimizin, kızlarımızın tenasül aletlerine karşı bayıltıcı, boğucu, yakıcı, kemirici, kavurucu zehirli gözlerin hücum ve taarruzu var: Abazaya varmak!
Tifodan, veremden, lekeli hümma denilen “tifüs» den daha belâlı, daha öldürücü olan bu “cehennem ateşi,, nden evlâtlarımızı kurtarmak için analarla, babalarla, doktorlarla ve muallimlerle fikir birliği yaparak mücadele etmek zamanı geldi. Hattâ geçti bile!
Cenâb-ı Allah hepimizin yardımcısı olsun.
DOKTOR HAFIZ CEMAL «Lokman Hekim» 

ÇOCUKLARIMIZI, GENÇLERİMİZİ HARAP EDİP ÇABUK ÖLDÜREN FENA ÂDETLERDEN (Ellerle Oynamak)

Tamam 43 senedenberidir ki bir takım büyük ve küçük mekteplerin doktoruyum. Resmi ve hususî birçok okulların hastanelerini, revirlerini idare ettim. Gerek kız ve gerek erkek çocukları baştanbaşa muayene ettim. Okullarda hâlâ her gün bana müracaat edip muayene olunan birçok talebem vardır. Her sene (234) defa her çocuğu esaslı ve umumi muayeneden geçirmekteyim.
Hiç şüphem yok! 43 sene zarfında yüz binlerce, belki bir milyondan ziyade mektepli evlâtlarım muayenemden geçmişlerdir. Bu cihetle çocuklarımızın, gençlerimizin birçok hastalıklarını Allah’ın yardımıyla tedavi ettim. Ahvali ruhiyelerini adamakıllı öğrendim zannederim. Çocuklarımızın, gençlerimizin iyi huylarını, en fena âdetlerini, tavır ve hareketlerini, çocukluk ve gençlik mefkûrelerini, ülkülerini iyi anladığımı sanıyorum.
43 sene çeşit çeşit okullarda devamlı bir surette bulunup sayılamayacak derecede mekteplileri hakkile muayene ve tedkik ettiğimden ötürü bu hususta tecrübeli, görgülü, söz söyleyebilecek mevkideyim zannederim.
Bu cihetle evlâtlarımın (sıhhî terbiye) ce olan eksikliklerini görüyorum. Çocuğu, genci esaslı bir muayeneden geçirir geçirmez en gizli âdetlerini anlamış oluyorum.
Mekteplerden başka kabineme her gün müracaat eden ailelerin kızlarını, oğlanlarını da muayene ediyorum. Birçok ailelerin de hususî doktorluklarını yaptığım cihetle bu hususta müşahedelerim, görgülerim, tecrübelerim, tetebbülerim [derinlemesine araştırma, okuma, düşünme, öğrenme] , etüdlerim arttıkça arttı.
Eski zeman mekteplilerile Meşrutiyet ve parlak Cumhuriyet devirlerinde okuyan ve yetişen hadsiz hesapsız çocuklarda ve gençlerde mevcut olan iyi ve fena âdetleri çok iyi inceledim.
56 yabancı lisanda azçok bildiğim cihetle mülüman olmayan birçok familyaların da (hususî aile hekimleri) bulunduğumdan ötürü bunların küçük ve büyük çocukları, gençleri hakkında da çok tedkikler, incelemeler yaptım, gördüm, anladım.
Bu cihetle çocuklarımızı, gençlerimizi hastalandıran harap ve berbat eden işleri, fena âdetleri yazacağım. Çocuk babalarını ve analarını alâkadar eden vazifeleri bildireceğim. Ailelerin, çocuklarına, evlerde verecekleri (sıhhî terbiye) yi bildireceğim. Gerek leylî (yatılı) ve gerek neharî (gündüzlü) çocuklarda eksik olan (sağlık terbiyesi) ve fena âdetleri kalemle arzedeceğim.
Çocuklarımızı, gençlerimizi, için için yiyip bitiren, sınıfta bırakan, okuldan vazgeçiren fena âdetleri bildireceğim. Çocukluk ve gençlik yaşlarında fena fena hastalıklara yakalanmalarına sebep olan pek zararlı âdetlerini yazacağım.
Dikkat ediyorum: çocuklarımızı, gençlerimizi mezara doğru sürükleyen ne kadar fena âdetler vardır ki analar, babalar bu hususta çocuklarına hiçbir nasihat, öğüt vermiyorlar. Mektep muallimleri, müdürleri bu hususta hiç bir şey söylemiyorlar. Çocuklar, gençler de alabildiklerine, fena arkadaşlarından öğrendiklerine uyarak neler yapmıyorlar neler?
Bu cihetle (mektep doktoru) sıfatıyla söz söylemek, yazmak, galiba, bana büyük bir vazife oldu zannediyorum. Bundan dolayı vatan evlâtlarına hayırlı ve pek lüzumlu bir iç görebilir miyim fikrile kaleme sarıldım. İnşallah yazarım.

KENDİ MEZARLARINI ELLERİLE KAZAN ÇOCUKLAR ve GENÇLER

Elleriyle oynayan çocuklar, gençler çoktur. Yavrularımıza musallat olan yani yapışan, asılan bu fena ânete, eski zemanlarda ( istimnayi bilyed ) derlerdi. Bu söz arapça bir tabirdir, terimdir. Deyimdir. Bunu tam terceme edersek, türkçeye çevirirsek (el ile meni getirmek) demektir. Çocuklar ve gençler için bundan daha tehlikeli bir iş yok gibidir.
Elişi ile uğraşanların vücutlarını sarsar, kasıp kavurur, güzel yüzlerini soldurur, kuvvetlerini giderir. Akıllarını kaçırır, zihinlerini yorar. Kafalarını sersem eder.
En sağlam bedenleri mahveder, çürütür.
Vatanımız için sapasağlam alarak yetişmeleri lâzım olan gençlerin parlak istikballerini, âtilerini, gelecek senelerini berbat ve perişan eder, söndürür. Cahil olan yani bu işin ne kadar zararlı olduğunu bilmeyen çocuklar, gençler “bülûğ„ denilen tehlikeli bir zamanda başlarlar. Bu zamana kadar dünyadan ve bu tatlı şehvetten hiç haberi olmayan çocuklar, bu öldürücü işe devam edip dururlar.
Âkil, baliğ olduğunu, artık delikanlılık çağına girdiğini anlayan cahil genç bu fena işi kendi için bir “ cicimama! ,, sayar. Nefsinin uyandığını hisseden çocuk bu tehlikeli işe daldıkça dalar.
Bu lezzetli işin (acaba nihayetini, sonunu bulabilir miyim!) düşüncesiyle uğraştıkça uğraşır. Zavallı gafil, aymaz [farkında olmayan, habersiz; önemsemeyen], dalgın genç bilmez ki bu fena işin, ucu bucağı yoktur. Bu işin sonu veremdir, mezardır. Ailelerin, istinat noktası, dayanma yeri ve hakikaten en çok sevilecek olan çocuklar ve gençler bu fena yollara düşerek kendi kendilerini yok ederler. Ailelerinin başlarına büyük bir belâ olurlar.
Çeşit çeşit hastalıklara uğrayarak, familyalarını, ailelerini perişan ederler.
Teessüfle söylemeliyim ki, bülûga eren, nefsi uyanan hemen her çocuk, bu işe, bir kere olsun başvurur, dener. Eğer bunun çok zararlı ve ölümcül olduğunu öğrenmiş olursa bundan vazgeçer. Bir daha yapmaz. Eğer işin ne kadar zararlı ve tehlikeli olduğunu bilmezse bu fena âdete kendisini kaptırır. Türlü türlü hastalıkların ( kumkuma ) sı olan bu belâlı işe saldırır. Çeşit çeşit felâketlerin (kumbara)sı sayılan bu ölümlü tuzağa yakalanır.
Delikanlıların dünya cehennemi! olan bu fena âdete küçük yaştan itibaren alışanlar, yaşlandıkça ne kadar büyük zararlara, felâketlere ve hastalıklara uğrayacaklarını anlatacağım. İleride, istikbalde devlet ve millete yarayacak olan vatan evlâtlarını bu belâdan kurtarmak için çok esaslı tedbirler bildireceğim.
Delikanlılarımızı baştanbaşa saran bu zehirli âdetten vazgeçirmeğe çalışacağım. Analara, babalara senelerce gözyaşı döktüren bu fena âdet müptelâlarını, Allah’ın yardımıyla, geri çekeceğim. Sınıflarında kalan ve nihayet mekteplerinden vazgeçerek anaya, babaya büyük bir yük olan gençleri bu belâdan kurtarmağa uğraşacağım.
Tahsillerinden geri kalan, istikballerini söndüren, hamallığa kadar düşen birçok gençler vardır ki bu fena âdetin kurbanlarıdır. Bu alışkanlığın esirleridir. Bu fena huyun düşkünleridir. Bu zararlı tabiatın veremleridir.

ELLERİLE OYNIYAN ÇOCUKLARIN FELÂKETLERİ

Çocuklarımızın ve hattâ gençlerimizin birçoğunu harap eden pek fena bir âdet var. Vücutlarını günden güne kemiren fena bir huy var.
Bülûga eren çocukların acaba hepsinde bu fena alışkanlık var mıdır?
Hiç şüphe yok! Tabiatin sevkile bu fena işe, kendi kendine başlayan terbiyesiz, görgüsüz, cahil, bilgisiz çocuklar vardır.
Fakat çocukların pek çoğu görenek tesirile bu işe alışırlar. Fena huylu arkadaşlarının teşviklerine, kandırışlarına, ön-vermelerine kapılırlar.
Fena tabiatli, terbiyesiz yoldaşlarının rehberliklerine, önayak olmalarına uyarlar. Boş kafalı, ahlâksız delikanlıların cesaret vermelerine, yüreklendirmelerine kurban giderler.
Anadan, babadan çok iyi terbiye alan binde bir çocuk bulabiliriz ki o haşarat gibi belâlı olan arkadaşların pençelerinden kurtulmuş olsun! Emin olunuz! Bilgili, asıl ana ve babanın, çocuğa vereceği ciddî ve sıhhî bir terbiye, bu işde, pek büyük bir fayda verir. İnanınız! Âlim, bilgili, tecrübeli bir muallimin bir öğretmenin küçük yaştan itibaren çocuklara verecekleri sağlık öğütleri, sıhhî terbiye bu fena âdetin husule gelmemesi hususunda büyük bir tesir yapar.
Mektep talebelerini, öğrencilerini öz evlâdı gibi seven okul hekimlerinin, çocuklara verecekleri konferanslar, sağlığa ait nasihatler bu öldürücü huyun yayılmamasında büyük bir rol oynar.
Ben eminim! Bütün insanlar, hele çocuklar, kulaklarından aşılanırlar. Küçük yaştan itibaren yuvalarımıza vereceğimiz sıhhî terbiye yabana gitmiyor. Aklı başında her çocuğun kafasına giriyor, dimağına, beynine yerleşiyor.
Elverir ki, çocuğun anlayacağı tarzda söylenmiş olsun ! Hiç unutmamalıyız ki çocuklar çabuk ezberlerler, öğrenirler! Ve çabuk unuturlar. Bu cihetle fırsat düştükçe tekrar anlatmalı, öğretmeli. Zerre kadar usanmamalıdır.
Böyle yapılırsa, çocuklarımız, bu dehşetli belâlardan kurtarılır Vücutlarını kemiren bu zehirli yılandan uzaklaştırılır. Çeşit çeşit hastalıkların önü alınır.
Yavrularımızı, için için yiyip bitiren, bu canavardan kurtarmalıyız ve sağlam, gürbüz akıllı, zeki çocuklar yetiştirmeliyiz.
Mekteplerde, evlerde ve kabinemde muayene ettiğim çocuklardan anlıyorum ki bu fena âdet bazılarında 7-8 yaşlarında başlıyor ve seneden seneye artıyor. Hele 12, 13, 15, 16, 17 yaşlarında salgın bir hale geliyor.
Küçük yaştan itibaren bu korkunç âdete alışan çocuklar, 17-18 yaşına gelinciye kadar devam ederlerse bu alışkanlık esaslanıyor, kökleşiyor. (18) yaşından sonra deha berbat bir hal alıyor. 
( El ile meni getirmek ) le şehvetlenen gençler, bu âdetin zararlarını, fenalıklarını ve husule getirecekleri müthiş hastalıkları öğrenmezlerse kendi kendilerini harap etmekte devam ederler. Gençlik kuvvetlerine ve fena arkadaşın sözlerine kanarak 20, 22 ve hattâ 25 yaşına kadar devam eden delikanlılar vardır.
Küçük yaştan itibaren başlayarak ( gece sekiz, güdüz dokuz ) defa bu (elişi) ni yapan çocukların, gençlerin çoğu 15-18 yaşlarında sönüp giderler. Kalplerini mezarda dinlendirirler. Fakat çok sağlam olanlar 20 25 yaşına kadar bu fena huya devam ederlerse hisleri, duyguları değişir, akılları, zihinleri bulanır. Tavırları, hareketleri sarsılır. Çeşit çeşit hastalıkları çoğalır. Her erkek için lâzım olan “ evlilik seadeti „ uzaklaşır. Sinirlilik halleri bereketlenir. Hakikî neş’e ve şetaret kaynakları söndürülür. Yaşamak zevki gömülür.

MASUM ÇOCUKLARI, KIZLARI VE GENÇLERİ BÜYÜK FELÂKETLERE SÜRÜKLEYEN MASTURBASYON TEMALI FİLİMLER

Analar, babalar, mürebbi denilen terbiyeciler ve muallimler pek iyi bilmelidirler ki çocukların ve gençlerin en heyecanlı eğlenceleri (31 çekmek) dir. Sinemalara gitmektir. (Zamanımızda bu iş daha kolaylaştı) Can atmaktır. Hayat cevherini saçmaktır. Ben öyle görüyorum, böyle anlıyorum.
Şimdiki zamanda bu fena işlerle uğraşmayan çocuk bulmak mümkün değildir. Ellerile oynamak âdetine kapılmamış gence rast gelmemek kabil değildir. Çünkü bu felâketli işi doğuran sebepler çoktur. Teşvik eden, şevklendiren, yüreklendiren haller fazladır.
Çıplak resimler, parlak fotoğraflar, beyaz perdede görülen artistler, yıldızlar, en küçük yavrularımızın dimağlarında, beyinlerinde yerleşiyor. Sönmez bir volkan gibi ateşliyor. Bir yanardağ gibi akıyor. Sonra da kavuruyor.
İbret dersi veren bazı tiyatroları çocuklar, gençler o kadar sevmezler, devam etmezler. Çünkü aradıklarını orada bulamazlar. Fakat sinemalara bayılırlar. Çünkü karanlık köşeler, kuytu bucaklar, parlak yıldızlar var. Her çocuğun etrafında, fena sözler konuşan külhanbeyler var. Birbirlerine küfreden bazı ahlâksız, terbiyesiz gençler var.
Masum, gözü kapalı mekteplinin çevresini saran fena tabiatli bazı çocuklar vardır ki yakası açılmadık küfürbazlıklar yaparlar.
Birbirlerile oynaşırlar, şakalaşırlar. Hattâ elleşirler bile!
Ahlâkı bozan, bu gibi hareketler, kaba sözler, o masum, suçsuz çocuğun körpe dimağında, beyninde, sinir merkezlerinde yerleşir.
Fena huylu bazı çocuklar, gençler bu gibi kabahatsiz, saf yavrulara sanki “tatbikat dersi! ,, veriyorlarmış gibi aşılarlar, öğretirler. Hattâ yaptırırlar bile!
Ben bu yazıları, hülya ile yazmıyorum. Çocuklarımızın, gençlerimizin seve seve git'
tikleri “sinema âlemlerini! ,, yakından görmek ve yazmak için gittim. Birkaç saatimi bu iş için feda ettim.
Neler gördüm neler !
Çocukların, gençlerin bayıldıkları sinemalarda gördüklerimi, duyduklarımı yazacak olsam ne kâğıt yetişir, ne mürekkep!!
Hastalandıktan sonra bana gfilen çocuklardan, gençlerden ve hattâ kızlardan, kadınlardan neler işitiyorum neler! Duydukça tüylerim ürperiyor! İşittikçe sinirlerimiz boşanıyor.
Bütün duyduklarımı mümkün olsa da serbestçe yazabilsem, çocuklarımızın, gençlerimizin saf ve millî ahlâkları üstüne örtülen felâket perdesini kaldırmış olurdum. Ve ne kadar iğrenç manzaraları, acıklı sahneleri meydana çıkarırdım.
Çocuklarımızın, gençlerimizin asıl ahlâklarını, millî duygularını, temiz ve masum tabiatlerini bozan fenalıkları gizlemek için kurulan bazı locaların, tahtaboşların, paravanaların içyüzlerini bir kalem darbesile âşikâre çıkarabilsem ne kadar iyi olurdu!
Bu cihetle çocuklarımızı, büyüklere mahsus, özel sinemalara götürmemeli. Fena ahlâklı gençlerle, çocuklarla yollamamalı, küçük yaştan itibaren yavrularımızın körpe dimağlarına, saf beyinlerine ahlâksızlık tohumları ekmemelidir. Çocuklara mahsus olan ve terbiye, güzel ahlâk, faydalı eğlence, ilim, hüner, teknik gösteren sinemalara, ana, baba koltuğunda götürmelidir.
Bu öğütlerim kış içindir ve soğuk havalı günlere mahsustur. Baharda, yazda ve sonbaharda sinemaların kapalı, bozuk, pis havalarına çocuk götürmek zararlıdır. Böyle güzel havalarda dağlara, bayırlara, deniz kenarlarına götürmeli, açık havada gezdirmelidir. Tabiî ve bediî hayata atılmalı, yeşillikler arasında gezdirmeli, çamların arasında dolaştırmalı, pınar sularını içirtmeli, derin derin soluk, nefes alarak teneffüs idmanları yaptırmalıdır.

TESBİTLERİMİZ

1          25 yaşına kadar hiç abaza çekmemiş, tütün ve ispirtolu içkinin hiç birini, ölünceye kadar ağzına koymamış, mükemmel yiyip beslenmiş, keyif veren zehirlerin hiç birini kullanmamış, belsoğukluğu ve frengi almamış gençlerdir ki evlendikleri zaman bile karılar ile yaptıkları (bediî iş) de sıhhî bir surette hareket ederek aşırı dereceye varmamışlar ve 60- 70 hattâ 80 -90 yaşlarına bastıkları halde bu tatlı hayattan neş’elenmişler ve çocuk yapmışlardır.
2          — Bazı çocuklarda şehvet duygusu erken uyanır. Buna başlıca sebep, kendilerine süt veren kadının ve yahut hizmetçi kızın koynunda yatırılması ve çocuğun tenasül aletini okşamalarıdır. Çocukların birbirleriyle kucaklaşıp oynaşmalarıdır.
Bunu da ilâve etmeliyim ki çocuk bayramlarında mektep çocuklarının birbirlerile ve bahusus kız çocuklarile erkeklerin dansetmeleri fena netice doğurur. Küçük yaştan itibaren şehvet hisleri kamçılanmış olur.
3          Küçük yaştan itibaren 31 çeken çocuklar, gençler 22-25 yaşlarında sermayeyi tüketirler. Belgevşekliğine, ademi iktidara uğrarlar. Her tarafa başvururlar. Dertlerine derman ararlar. Hekimlere, eczacılara, Mısır çarşısındaki aktarlara ve taşrada bulunan birçok şarlatanlara etek dolusu para verirler. Fakat bu belâlı hastalığa çare bulamazlar. Çünkü tenasül cihazları berbat olmuştur.
4          — 161820 yaşındaki genç, şehvet duygusunu temin etmek için gerek ellerile ve gerek sair işlerle vücudünü, kafasını, sinirlerini çok yorarsa nihayet 30-35 yaşlarına varmadan sırtüstü yatmağa mecbur olur.(Ademi iktidar) a tutulur.
5          — Zamparalık, hovardalık, haşarılık, nefse aşırı derecede düşkünlük, insana, çok zarar verir. Maddî ve manevî felâketler doğurur. Nihayet o adamı çeşit çeşit hastalıklara uğratarak candan eder.
6          — 30-40 yaşına bastığınız zaman kadının yanında mahcup olmamak, utanmamak, hareminizin sizden ayrılmamasını isterseniz küçük yaştan itibaren abaza çekmeyiniz. Suiistimalde bulunmayınız. İspirtolu içkinin hiç birini kullanmayınız. Keyif veren zehirlerden temamile uzaklaşınız.
7          — Analarında, babalarında aşırı derecede [şehvet duygusu] bulunursa, bu gibilerin çocuklarında, gençlerinde de şehvet hissi fazla olur. Hattâ bazı defa âdeta hastalık şeklini almış şehvet alâmetleri belirir. Küçük yaştan itibaren 31 çekmeğe başlarlar.
Hayatın en tatlı, en lezzetli bir ilkbaharı olan 18-22 yaşındaki gençlerin yolları üzerinde çok tesirli zehirler, çok zararlı âdetler, çok fena arkadaşlar vardır.
Bu sırada analar, babalar, velîler, vasiler, muallimler ve hattâ aile ve mektep doktorları çok dikkat etmeli ve doğru yol göstererek genci her fenalıktan kurtarmalıdırlar.
8          — Çocukların hepsi halis ve helâl süt emmezler. Bu cihetle her çocuğun sıhhati, sağlığı, ahlâkı, huyu başka başka olur. Asıl ailenin evlâdı başkadır, soysuz ailenin çocukları başkadır. Her çocuk ayrı ayrı terbiye görür. Bu cihetle gencin iyisi de bulunur, fenası da!!
9          — Fena, terbiyesiz, soysuz arkadaş, insanı baştan çıkarır. Akıllı gence ne fenalık gelirse soysuz, rezil arkadaşından ve yoldaşından gelir, emin olunuz! Birçok masum çocukları abazaya alıştıran edepsiz arkadaşlarıdır.
10       Ellerile oynıyan kızlar ve geçler bu fena âdete devam ede ede tiryaki olurlarsa değil yalnız gençliklerinde, orta çağda ve ihtiyarlıklarında bile rahat edemezler. Çünkü bu yolda vücutlarını ve sinirlerini harap ve berbat edenler, eğer sağ kalıp ihtiyar olurlarsa, bedenlerini bit, pire, kehle, tahtakurusu, sivrisinek sarmış gibi, daima kaşınıp dururlar. Uyuz olmuş gibi bütün gece kaşınırlar. Ve uykusuzluktan ötürü vücutlarını harap ve perişan ederler. Halkın bazıları, ihtiyarlığa mahsus olan bu kaşıntılara (ihtiyarlık illeti!) derler.
Halbuki vaktile bu fena âdetle kendi vücutlarını hırpalamayan insanlarda bu kaşıntı olmuyor.
Yapılan tedkiklerden, incelemelerden öyle anlaşılıyor ki çocukluk ve gençlik zamanlarında bu işle az uğraşanlarda kaşıntı az olur. Çok çalışanlarda daha fazla husule gelir.
11       — Çocuklar, gençler! Ahlâkını, huyunu, tabiatini ve ailesini iyice bilmediğiniz şüpheli arkadaşlardan uzaklaşınız. Kendi akranınızla, yaşıtlarınızla namuslu iseler görüşünüz. Kötü arkadaşlarla düşüp kalkmayınız! Böyle fena fikirli, edepsiz, namussuz arkadaşlar sizi fena yollara götürürler. Tütüne, işrete, danslara ve umumhanelere alıştırırlar. Sonra başınızı türlü türlü dertlere sokarlar.
12       — Çocuklarımızı, gençlerimizi “31 „ çekmekten ve fena yollara düşmekten kurtarmak için en esaslı çare küçük yaştan itibaren kendilerine çok kuvvetli bir ahlâk salâbeti vermeli. Husule gelecek hastalıkları bildirmeli ve namusluluğun değerini mükemmel surette anlatmalıdır.
13       — Küçük yaştan itibaren ellerile oynayan çocuğun (zeker) i şeker kamışı gibi büyür, uzun olur. Başı genişler. Topuz gibi olur.
14       — Dünyada her milletin yaptığı tedkikler, incelemeler ve neşredilen istatistikler gösteriyor ki, çocuklar en tehlikeli âdetlere 11-12- 13 yaşta alışırlar. Çocuklar için ve hattâ analar, babalar için, en büyük dert olan (31 çekme) huyu çok defa bu yaşlarda başlıyor.
15       — Çocuk doktorları ve ruh hastalıklarile uğraşan hekimler, her çocuğun 12-13 yaşlarında, bir kere olsun, el ile oynadığını ve bu halin “fizyolojik* bir tesir altında ve tabiî şevkle yapıldığını iddia ederler.
Ben de bu fikirdeyim. Ve ısrarla yazıyorum ki eğer çocuğa, bu işin çok zararlı ve tehlikeli olduğu, bu sırada, beynine girecek derecede kendi anlayacağı tarzda söylenir ve korkutulursa kulağında küpe olur. Ve her zaman abazaya varacağı esnada umacıyı görüyormuş gibi, korkarak bu işi yapmaktan vazgeçer.
16       — Uzun müddet ellerile oynamağa devam eden gençlerin, fena hastalıkları ve ölümleri yalnız anaları, babaları zararlı etmez. Memleket de çok ziyan görür. Çünkü sağlam genç evlenecek, çoluk çocuk sahibi olacak, torunlar yetiştirecek ve çok muhtaç olduğumuz sağlam ve münevver nüfusumuzu artırmış olacaktır.
17       — Âbazanın zararları hakkında yazdığım hakikatleri gençler iyi okumalı. Akıllarını başlarına almalı. Ve pek sağlam arslan gibi bir babayiğit olmalıdırlar. 22-23 yaşlarına kadar hiçbir şey yapmamalı. İstikballerini, ilerdeki ömürlerini, hakkile yaşama kudretini temin ettikten sonra meşru ve makul bir surette evlenerek çoluk çocuk sahibi olmalı, millete ve insanlığa hizmet etmelidirler.
18       — (31 çekmek hastalığı), “tifo„ denilen “ karahumma „ dan daha tehlikelidir, Zatürreeden daha belalidir. Çünkü tifo devam etse etse 1-1,5 ay devam eder. Zatürre sürse sürse 12-20 gün sürer (başka hastalıklarla karışmazsa).
Halbuki 31 işinin müddeti ömür oldukça sürebilir. Ucu bucağı olmayan bir cehennem afetidir.
19       — Ellerile oynayan çocuklar, kızlar en nihayet gençliklerine doymadan çeşit çeşit hastalıklara yakalanırlar, ölüm döşeklerinde aylarca yatarlar. İniminim inlerler. Ve nihayet kara toprakların altına gömülürler.
20       — Çürük, malül, sakat, hiç bir şeye yaramayan çocuk yetiştirmek aileye fayda vermez. Millete kâr etmez. Büyük zararlardan başka hiç bir şey temin etmez. Bu gibi bozuk faydasız çocukları kim yetiştirir bilir misiniz? Küçük yaştan itibaren abaza çeken -sözüm yabanî- gençlerdir. 20-22 yaşından evvel evlenen şehir çocuklarıdır. Suiistimal yapmayan, gözleri şehirliler gibi fena işlere alışmayan sağlam köy çocuklarına bir diyeceğim yoktur. (TV çıkınca bu hal onlara da sirayet etti)
21       — 22 yaşına kadar hiç abaza çekmemiş, suiistimalde bulunmamış, tütün, rakı şarap, bira, likör, afyon, esrar, kokain, eroin gibi, keyif veren zehirleri kullanmamış, hiç dans etmemiş genç, ne kadar bahtiyar ve mes’uttur. Ne kadar kuvvetli ve kudretlidir. Güzel bir kızla bu yaşta evlenirse pek sağlam, gürbüz, nur topu gibi evlât yetiştirebilir. Kendine, ailesine, devlet ve milletine pek büyük hizmetler görebilir. Hayatın en tatlı zevklerinden, neş’elerinden istifade edebilir. Hiç unutmamalıyız ki sağlam fikir gürbüz vücutte bulunur. Kuvvetli ve sağlam vücutlu insanlardır ki, vatanı kuvvetlendirirler. Memleketimizin kuvvet ve şevketi pek sağlam ailelerden, gençlerden teşekkül edebilir.
22      — Fransızlar (31 çekmek âdetine masturbation = mastürbasyon) derler.
Fransızlar abaza çekmek işine, (Onanism = Onanizm) de derler. Bu fena derde herkesten önce Onan isminde bir yahudi genci tutulmuştur. Yahudilerin mukaddes kitabı olan (Tevrat) da bir hikâye vardır. lsrail peygamberin torunu Onan güzel bir genç idi. Bu delikanlının babası Herman kendi kardeşinin dul kalan haremi ile evlenmesini Onan’a teklif etmiş. Hattâ zorla evlendirmeğe çok uğraşmıştı. Fakat bu musevî genci bu teklifi şiddetle reddetmiş ve nefsini körlemek ve çocuk yapmamak için abazaya devam etmiş ve en nihayet cezasını bularak ölmüştü.
İşte bundan dolayı, ilk defa 31 çekmeği âdet edinen bu budala gence ilgili olmak üzere abaza âdetine Onanizm adı verilmiştir.
23       — “31 çekmek „ âdetine İngilizler, (masturbation = mastürbeysin) derler.
24       — “Abaza çekmek* “ayıp,, danilen fena işlerin başında gelir. Zararlı “itiyad,, ın âdet edinmenin birincisidir. Çocukların, kızların, gençlerin bedenleri için, bundan daha ziyanlı başka bir huy yoktur.
25       — “31,, çekenlerin vücutlarını saran, bedenlerini harap eden çeşit çeşit öldürücü hastalıklardan başka, insana “ademi iktidar,, getiren başlıca bir sebeptir.
26       — 31 çekmek, şehvet duygusunu cebrederek, zorlıyarak sun’î yani tabiî olmayan el işi ile şehvet ateşini kesmek, söndürmek demektir ki vücut için bundan daha zararlı hiç bir iş yoktur.
27       — 31 çekmek işi üzerinde doktorlar terbiyeciler çeşit çeşit fikirlerde bulunmuşlardır. Münakaşa etmişlerdir. Yani, en nihayet verilen karar şudur: “ Abaza çeken „ lerde ergeç “ademi iktidar,, husule gelecektir. Sinirlilik halleri zuhur edecektir.
28       — ‘‘Ellerile oynamak âdeti,, nekadar az yapılırsa yapılsın, en nihayet, sinir merkezlerini sarsacaktır. Vücudutı bütün azasını, organlarını aşındıracaktır. Ve ergeç, başta, “ademi iktidar,, olmak üzere fena fena hastalıklar baş gösterecektir.
29       Hekimliğim esnasında rastladığım “ademi iktidar» vak’alarını tedkik ettiğim zaman, bu belâlı hastalığın başlıca sebeplerinden birini de vaktile aşırı derecede “ abaza çekmek” olduğunu buldum.
30       — Esaslı, muntazam bir istatistik yapılırsa gençlik çağında ademi iktidara uğrayanların yüzde 90-95 inde 31 çekmenin büyük bir rol oynadığı görülecektir.
El ile oynayan gençler, hiçbir zaman bir kadınla “cima’,, etmiş gibi lezzet bulamazlar. Şehvetlenemezler. Tabiî ve bediî çiftleşmek gibi sinirlerini dinlendiremezler. Çünkü kafasına koyduğu hayalin yardımile, zor zoruna menisini getiriyor.
31       — Ellerile oynamağı âdet eden çocukların, kızların, gençlerin zaman geçtikçe sinirlilik halleri artar. Sinir buhranları zuhur eder. Elleri titremeğe başlar. Ellerine her ne alırlarsa düşürüp kırarlar. Başları bile titrer. Çok içki kullananlar gibi “ sallanbaş „ olurlar.
32       — Mısır, Suriye, Filistin, Mekke, Medine gibi yerlerde çok sıcak vardır. Bu dehşetli hararetin tesirile küçük çocukların zekerleri, (tenasül aleti)  harekete geldiğinden 3-4 yaşındaki yavruların bazıları da ellerile oynamağa başlarlar.
Bülûga ermemiş çocuklar abaza çekerlerse meni gelmez. Fakat, organlarının kırmızı başında tatlı bir zevk, şekerli bir lezzet husule gelir. Ve bu şehvetin tesirile çocuklar, bu işe haris olurlar. Çok merak ederler. Her ne kadar meni çıkararak daha çabuk telef olmazlarsa da taze beyinleri ve sinirleri sarsılır. Zaman geçtikçe harap ve berbad olurlar. Ve çeşit çeşit keyifsizliklere uğrarlar.
33       Ellerile oynayan çocukların (hâfıza kuvveti) günden güne azalır. Bir şey okusa,  ezberlemek istese, mümkün değil, zihninde tutamaz. Gözleri kararır, dizleri titrer. Başı döner. Ve gün geçtikçe fenalaşır. Aptallaşır.
34       — (31) çeken çocuklar grip hastalığına uğrarlarsa çabuk geçiremezler. 3-4 ay kuru kuru, kötü kötü, kel kel öksürürler. Bu sırada, bazı defa da, ağızlarından kan gelir. Sonra balgamlar başlar. Dört nal sür’atle koşan verem 4-5 ay zarfında genci mezara götürür.
35       — Evde, ana baba koltuğunda bulunan çocuğun terbiyesine, hareketine, tavrına çok dikkat edilirse fena yollara düşmez. Zararlı âdetlere kapılmaz. Tehlikeli oyunlara kurban gitmez. Fakat hususî mekteplere, geçinme yerlerine devam eden 17 18-20 yaşlarındaki gençler böyle olur mu ya!
Bu gibi delikanlıların yolları tehlikelerle doludur. Dikenlidir. Sağlam olarak geçip gitmesi pek zor olan uçurumlarla çevrilmiştir. Kendilerini yalnız ve serbest bırakmak, bilgi vermemek hayatına kasdetmektir. Ölümüne kapı açmak demektir. Bu cihetle çocukları ve gençleri dört gözle takib etmek icab eder.
36       — Bülûga ermiş, âkil, baliğ olmuş, kendi kendini tanımağa başlamış her delikanlının, her kızın yürüyeceği yolda dört katil, dört cellât vardır.

1 — 31 çekmek, 2 — Belsoğukluğu, 3 — Frengi, 4 —Aşk.

Kendilerini ilk gençlik çağlarında bu canavarlardan kurtaran gençler, sapasağlam olurlar. Pek çok tehlikeli hastalıklardan kurtulurlar. Ve istikballerini, gelecek yıllarını pek parlak olarak temin ederler. Mesleklerinde, tutacakları işlerde günden güne yükselirler. Zengin ve mes’ut olurlar.
37       — Ellerile oynamak işini, çok defa, arkadaş arkadaşına öğretir. Bu takım avanak çocukların ağızlarına da tabiat bazı defa bir parmak balı çalar. Ve çocuk kendi kendine alışır.
Bu cihetle ana, baba, aile doktoru ve muallimler bu hususta gözlerini dört açmalı. Ve bu âdetin fenalığını öğreterek yavruyu ölümden kurtarmalıdırlar.
38       31 çeken gençlerin, kızların çehrelerindeki pembeliğider. Güzellik söner. Solgunluk çöker. Gözlerinin alt tarafında yarım ay biçiminde morumtırak bir şekil husule gelir.
39       — Ellerile oynayan bazı çocuklar, 2-3 ay içinde birkaç karış uzarlar. Boy atarlar. Kiraz çöpü ve armut sapı gibi incelirler. Analar, babalar, çocuğun (boy atma!) sından çok memnun olurlar. Eğer bu sırada genç, abazaya devam ederse çabuk verem olur. Ve ölümden kendisini hiç kurtaramaz. (Verem vücudun zayıf kalmasıyla baş gösteren bir hastalıktır. Zamanımızda aşısı bulunduğundan sinmiştir. Hzl)
40       — Ellerile meni getirmeği kendisine bir kere zevk edinen genç ölüm yoluna girmiş demektir. Yavaş yavaş intihar edecek yani kendi kendini öldürecek demektir.
41       — Abazaya varmağa alışan genç, ne kadar güzel beelenirse beslensin, ne kadar iyi bakılırsa bakılsın, günden güne zayıf, kansız düşmeğe mahkûmdur. Şiddetli ateşin karşısına konmuş bir kurşun gibi erimeğe nâmzettir. Adaydır.
42       — Çocukların, kızların ve oğlanların yaşamak yolunda rastlayacakları çetin, zararlı ve ölüm saçıcı işlerden birincisi ( 31 ) çekmektir. Her şeyden önce bunları, çeşit çeşit hastalıkları yapan bu fena âdetten kurtarmak lâzımdır. Bu cihetle her ana, her baba, çocuğunun etrafında, çevresinde gece ve gündüz pervane gibi dolaşmalıdır.
43       — Otuz bir çeke çeke pek fena hastalıklara tutularak bana, ağlıya ağlıya gelen gençlerin sergüzeştlerini, maceralarını, neler yaptıklarını bana anlattıkları zaman ciğerim pare pâre ve kalbim çok mahzun olmuştur.
44       — Çocukluk ve gençlik zamanlarında abaza çekmiyen, 20-22 yaşından evvel her ne suretle olursa olsun “ harama uçkur çözmeye „ “edep bozgunluğu yapmayan,, kızlar ve erkekler okullarda olanca zekâvet ve akıllarile çok güzel tahsil ederler. Sınıflarında birinci ve ikinci çıkarlar. En yüksek derecede şehadetname (diploma) alırlar, istedikleri meslekte büyük işler görürler. Ve ihtiyarlıklarını bile genç ve dinç olarak geçirirler. Hattâ erkeklik ve kadınlık işlerini 70- 80- 90 yaşına kadar enikunu ifa ederler, becerirler, neşelenirler.
45       — Her hangi bir erkek çocuk, tabiî olarak bülûg zamanına gelince, yani, âkil, baliğ olunca erkeklik aletinde, edep yerinde bir hareket başgösterir. Sesi biraz kalınlaşmağa başlar. İşte bu mevsime “tenasül hayatı,, nın başlangıcı derler.
Bu zamana kadar hissiz, duygusuz olan tenasül cihazında büyüme görülür. Yeni bir vazife başlar. Şiddetli bir heves ve arzu uyanır.
46       — Her gencin tenasül cihazı 22-25 yaşında ancak hakkiyle neşvünema bulabilir, büyüyebilir. Menî fabrikası işte bu yaştadır ki çok güzel işler. Menîde bulunan spermler mükemmel surette canlanır. İşte bundan dolayıdır ki bu yaştan evvel tenasül cihazlarını gerek ellerile ve gerek zina ile çalıştıranlara çok zarar gelir. Hattâ tenasül cihazları tabiî olan kuvvet ve kudretini kazanamaz.
47       — Kızlar, çocuklar ve gençler, pek iyi bilmelidirler ki, çok abaza çekerek menîlerini boş yere sarfedenler ve yahut 22-25 yaşından önce nikâhlı kızla (cima’ çiftleşme) yapanlar ve yahut nikâhsız olarak herhangi bir kadınla “ zina „ edenler çabuk ihtiyarlarlar. İskeletleri, heykelleri, kaditleri (boy-bos) çabuk çökecektir. Vücutlarındaki uzuvlar, organlar sür’atle zayıf ve kuvvetsiz olacaklardır. El ve ayakları titreyecektir. Yürürken, sağa, sola yalpa vuracaklardır. Sersem sersem hareket ederek çok zahmet çekeceklerdir. Bu cihetle “hayat cevheri,, “ruh kuvveti,, “neş’e kaynağı,, “hakikî abıhayat,, olan menîyi boşyere sarfetmemeli. Altından, elmastan daha kıymetli oîan bu metâı, bu “hayat sermayesi,, ni israf eylememeli ki ihtiyarlıkta bile arasıra iş görmeli, neş’elenmeli, cana can katmalı.
48       — Abazaya varan çocuklar, gençler intihara doğru yol alırlar. Yani kendi kendilerini öldürmeğe hazırlanırlar. Ahrete doğru misafirliğe giderler.
49       — Memleketimizde, bizim iklimimizde erkeklerin vücutları ve tenasül cihazları yavru yapmak kudreti 22-25 yaşında kemale gelir. Olgunlaşır. Bu yaşlardan evvel her ne tarzda olursa olsun meni sarfetmek caiz değildir. Vücuda çok zarar verir.
50       — Bu güzel yurdumuzda kızların bedenleri, bünyeleri, tenasül organları, rahimleri döl yatakları, yumurtalıkları ve yumurtaları hattâ kızlık zarı ve bediî çiçeklikleri olan dudaklar ve elmacıklar, ancak 20- 22- 25 yaşlarında tekâmül eder. Olgun olur. Bu yaşlardan önce her hangi bir suretle olursa olsun bu kıymetli hâzineleri örselemek, kurcalamak, elle, parmaklarla zedelemek, badana yaptırmak caiz değildir. Çok tehlikelidir. Sinirlilik, kansızlık, zayıflık, halsizlik, kesiklik ve çeşit çeşit hastalık arttıkça artar. Gebe kalırsa doğacak çocuk bir kedi yavrusu, bir prematüre gibi doğar. Ve nihayet ölür. Binde bir yaşarsa bile hastalıklı, belâlı olur.
51       — Ellerile oynayan gençlerin ve kızların herhangi bir uzuvlarında, ergenlerinde verem başladı mı, tenasül cihazlarında duygusuzluk, kuvvetsizlik, uyuşukluk, durgunluk zuhur eder. Gençliğe mahsus tabiî his sönmeye doğru gider. Bu cihetle uyanık bulunmalı.
52       — Memleketimizdeki çocukların pek çoğu hizmetçilerin, dadıların, sütninelerin, terbiyesizlikleri ve öğretmelerile 3-4 yaşından itibaren elle oynamağa başlarlar. Sinemalara, mahalle kahvelerindeki karagözlere götürülen çocuklar da erken başlarlar. İlkokul sıralarında bazı fena çocukların tesirile de başlar. Binaenaleyh bülûga eren hemen her çocuk bu işle meşguldür, demek isterim. 
Bu fena âdeti böyle bilmeliyiz ve ona göre tedbirli olmalıyız.
53       — Dilimize karışmış arapça bir tabir daha vardır. Nikâhsız olarak bir erkek bir kadını becerirse, bu işe zina derler. Hattâ, eskiden bazı hekimler “31 çekmeğe,, (el ile zina yapmak) da derlerdi.
“Zina„ nın yeni türkçesi galiba (metres hayatı) dır.
Nikâhsız bir kadınla bir erkeğin uyuşarak karıkoca gibi geçinmeleridir. Ya söz ile ve yahut kontratla birbirlerine bağlanmaktır. Erkekler ve kadınlar için bundan daha belâlı daha zararlı hiçbir iş yoktur.
Bu evlilik değildir. Rezilliktir. Karılık kocalık sayılmaz. Bu işten hiçbir zaman hayır gelmez. Doğacak çocuklar eski tabirle “piç,, dirler.
“Metres hayatı,, yaşıyan kadından da hayır gelmez. Erkekten de! Doğacak çocukların hemen hepsi serseri olur. Çünkü bu yolda evlenenlerin hemen hepsi işrete ve rakıya düşkündürler. Birbirlerinden miras alamazlar. Çocuklar nüfus kâğıdı bile elde edemezler. Çünkü kanunen nikâhlı ve birbirlerine bağlı değildirler.
Hiç unutmamalıyız ki, nikâhta keramet, bereket, seadet ve fazilet vardır.
54       — Ellerile abaza çeken mübtelâlar, tiryakiler zaman geçtikçe dehşetli bir ejderha karşısında bulunurlar. Bu işe devam ederlerse verem ve ölüm gibi neticelerle, sonuçlarla o ejderha tarafından yutulurlar.
55       — 31 çeken çocukların hemen pek çoğu şimdiki zamanda ilkokullarda ve sinemalarda alışıyorlar. Orta mekteplerde şiddetleniyor. Adetleri artıyor. Liselerin ilk sınıflarında en yüksek dereceye çıkıyor. Lisenin son sınıflarında azalmağa başlıyor.
İtiraf etmeliyim ki “Üniversite,, ye devam eden gençlerin bile bazıları belsoğukluğu ve frengi almak korkusuyla arasıra abazaya devam ediyorlar. Muayenehaneye gelen hasta gençlerden anladım.
56       Küçük yaştan itibaren, abazaya dadanan ve senelerce devam eden bazı gençler vardır ki evlendikleri zaman bile arasıra (eski yavuklusu!) olan 31 le kucaklaşıyor. Çekiyor. Çünkü bu fena âdetin esiri olmuştur. Ve eşi tarafından anlatılınca kavga çıkıyor, kovuluyor.
57       — Çocukluk zamanında abaza çekerek gençliklerini bu zararlı âdetle geçirdikten sonra tımarhaneye düşen insanlar vardır ki “delilik saltanatı» sürerken de 31 çekerler. Bu zararlı işe herkesin karşısında aşikâr olarak düşkünlük gösterirler.
58       — Vücudu sağlam, bünyesi kuvvetli mizacı kanlı ve gürbüz olan çocuklar 7-8 yaşlarında ellerile oynamağı âdet ederek her gün, her gece devam ederlerse vaktinden önce âkil, baliğ olurlar. Ve azçok meni de gelmeğe bağlar.
Her abaza çektikçe menî geleceğinden daha çok lezzet duyar. Şehveti artar. Bundan sonra, 31 çekmeğe daha fazla devam edeceğinden o sapasağlam olan yavru, çok sürmez yatağa düşer. Lodos havaya uğramış halis tereyağı gibi erir. Nihayet hayat defterini ebediyen kapar. İnliye inliye ölür.
59       (Fetişizm) denilen bir sinir hastalığı vardır. Sevdiğini tapnıırcasına sever. Ma’şukasmın gözlerine vurulur. Canından ziyade sevdiği kızın veya oğlanın saçını, mendilini ve hattâ fotinlerini çalar ve bunlara karşı abaza çekerek keyiflenir. Sevdiğinin vücudundan çıkan her şey, o deli budala için birer “ ma’bed „ dir. Tapınacak bir maddedir. Bunları öper, sever ve bunlara bakarak 31 çeker.
60       — Pek iyi bilmeliyiz ki akıl, baliğ olmadan evvel abaza çeken zayıf, kansız, lenfatik, hasta mizaçlı çocukların bir takimı beyinlerini, sinir merkezlerini o kadar sarsarlar ki, küçük yaştan itibaren, budala, aptal olurlar. « Melankoli » denilen vesveseli, evhamlı, korkak bir derde yakalanırlar. Ve bazı defa da beyin hastalığına uğrayarak ölürler.
61       — Ellerile küçük yaştan itibaren oynayan sağlam, beşli çocuklar birdenbire telef olmazlar. Fakat günden güne zayıflarlar. Kansız, halsiz, kuvvetsiz düşerler. Akıllarını, fikirlerini kaçırırlar. Hislerini, duygularını bozarlar. Ve nihayet ölürler.
62       — Ellerile menî getirmeğe devam eden gençlerin, kızların millî duyguları ve güzel ahlâkları günden güne bozulur. Hayatımızın merkezi olan sinir merkezleri sarsılır. Damarlarda kanda bozukluk hasıl olur.
63       — (İstimnayi bilyed) denilen abazaya çok düşkü olan kızlar, gençler hevâ ve heves yoluna kurban giderler. Bunların bazıları genç yaşlarda içki de kullanmağa başlarlar.
Nihayet insanlık faziletlerinden temamile mahrum kalırlar.
64       — Ellerile çok oynıyan gençlerin çocukları da miras olarak 31 çekmeğe alışırlar. Bu cihetle, başlarından bu belâlı illeti, bu ölümlü âdeti geçiren babalar, yavrularına küçük yaştan itibaren çok dikkat etmelidir. Bunları evleninceye kadar şiddetle takib etmelidirler. Kovalamalıdırlar. Göz önünde bulundurmalıdırlar.
65       — Abaza çeken gençler ve kızlar pekiyi bilmelidirler ki gerdanlerinde zuhur edecek (saraca) denilen “bez veremi„ nin mikropları vücudun muhtelif uzuvlarına hücum edecektir. Akciğer veremi zatülcenb veremi gırtlak veremi, kemik veremi deri veremi, “lupus,, karın zarı veremi, murdar ilik veremi, bağırsak veremi, beyin veremi ve hattâ haya veremi bile yapacaktır.
66       — Abaza çeken kızlar ve erkekler, kansızlığın ileri derecesine vardıkları zaman istidatlarına göre akciğer veremine uğrarlar. Ve gençliğin en tatlı çağı olan 18-19 yaşında Azrail’le görüşürler. Ölürler.
Elişi yapan kızların ve oğlanların çoğunda bez veremi başlar. Alt çenin altında boyunda “saraca,, başlar. Curadaki bezlerden biri veya birkaçı yavaş yavaş büyür. Ceviz, limon ve hattâ bazı defa portakal kadar olur. Kırmızılaşır. Cerahatlenir. İrinleşir. Nihayet patlar. Aylarca sürerek kapanmaz.
Ameliyat yapılırsa kızın ve oğlanın gerdanında fena bir yarık kalır. Bu ameliyat yerini kim görse “ verem damgasını ! „ vurur. Çok zorlukla kapansa bile çocuk zayıf düştükçe tekrar şişer. İrin toplar ve tekrar patlar. Aylarca devam eder. Kapanmaz. İrini, cerahati de ne kadar fena kokar. (İyiki verem aşısı çıktı)
67       — Ellerile oynıyan kızların ve oğlanların kanları azalır. Kansızlık başlar. Damarlarda bulunan kanın kuvveti azalır. Kalplerinde çarpıntı zuhur eder. Sanki kalb hastalığı varmış gibi intizamsılk başlar. Nabız kesik kesik atar. Hatta kalbi dinliyen hekim, yüreğin bir noktasında, kansızlığa mahsus özel bir (sufl) bir (nefha) bir ses işitir.
68       Gerek kızların ve gerek oğlanların tenasül cihazları ile mide alâkalıdır. İlgilidir. Bu cihetle abaza çekildikçe tenasül cihazına fazla kan gider. Ve bundan dolayı mide az kan sarf ederek tembel olur. Ve hazımsızlık ve çeşit çeşit hastalıklar baş gösterir.
69       — Gençlerimizde bulunan bu gizli âdet kendilerini harab etmekle kalmıyor. Millî nüfusumuzun da eksilmesini husule getiriyor. Bu cihetle atalar, analar, muharrirler, edîbler bu uğurda çok çalışmalıyız ki, gençlerimizi, bu felâketli vartadan kurtaralım. Ve çok nüfuslu olalım.
70       — Ellerile oynayarak [ suiistimal] de bulunan çocuklar, gençler bu fena âdete devam ettikçe insanlık duygusundan uzaklaşırlar. Terbiyesiz ve ahlâksız olurlar.
71       Abaza çekmeğe alışan çocuklar, gençler, kızlar bu tehlikeli işe düşkün olurlarsa, vücutları sağlam teşekkül edemez. Neşvünemâ bulamazlar.
Tenasül cihazlarına sürekli kan hücum eder. Vücudun çabuk uyanmasına ve menînin şehvetsiz olarak [kamış] dan sızıp zayi olmasına sebep olur. Sonra bu gibi çocuklarda, gençlerde, kızlarda durgunluk, dalgınlık, unutkanlık, sersemlik, çekingenlik, sinirlilik başlar.
72       31 çeken erkeklerin ve kızların yüzleri soluk olur. Benizleri kaçar. Gözlerinin etrafında, çevrelerinde morumsu bir zayıflık hâlesi göze çarpar.
73       Abaza çeken kızlar ve erkekler, arasıra şiddetli bir başağrısına yakalanırlar. Dimağları, beyinleri sanki büyük bir tazyik, kuvvetli bir baskı altında imiş gibi şiddetli bir ağrı hissederler.
74       — Küçük yaşta 31 çekmeğe alışmış, ne kadar çocuklar vardır ki anası, babası zerre kadar çocukla alâkadar olmamış, ilgi göstermemiş o cahil çocuk uzun müddet geceleri uyumamış, ateşin karşısında bulunan mum gibi yanıp tutuşmuş, erimiş, çeşit çeşit keyifsizliklere, ileri gitmiş kansızlıklara ve sinir hastalıklarına uğramış, vücudunu fena halde sarsmış, bedeni tortop olarak mezarlığı boylamıştır.
75       Ellerile oynıyan kız ve erkek çocuklarda aptallık, avanaklık zuhur eder. Dimağı, beyni çok besliyen fosfor gibi kuvvetli madenlerin çoğu menî ile dışarı çıkacağından sinir merkezleri beslenemez. Akıl, zekâvet, hafıza, ezberleme merkezleri lâzım olduğu kadar gıda alamazlar. Beslenemezler. Bu cihetle bu gibi çocuklar, gençler abazaya uzun müddet devam ederlerse muvakkat deliliğe bile uğrarlar.
76       — Türkiye ve Mısırda, İngiltere ve Amerikada, Almanya ve Fransada, İsviçre ve Rusyada, İtalya ve Japonyada ve daha birçok milletlerin tımarhanelerinde yapılan istatistiklerden anlaşılıyor ki: şifahanelere giren delilerin geçmiş hayatlarında neler yaptıklarını, ne gibi fena işlerle uğraştıklarını ve ne tarzda “suiistimal,, de bulunduklarını sordukları zaman yüzde 80-85 inin ispirtolu içki ve frengi kurbanları ve yüzde 2-3-5 kişinin de küçük yaştan itibaren başlayarak mütemadiyen abaza çeke çeke deli, divane oldukları belirmektedir.
Fakat hiç şüphe yok ki, birtakım muvakkat deliler, ayık oldukları zaman soruya çekilirlerse birtakımı vardır ki 31 çektiklerini ikrar etmeği utanırlar.
İşte bu sebepten ötürüdür ki zırdeli, zırzır deli olarak, tımarhaneye mihman, misafir olan abazacıların tam sayısı, hakkile belli olamaz.

SON SÖZ

Bu küçük kitabımı baştan nihayetine kadar dikkatle okuyan gençler, kızlar, analar, babalar, muallimler, müdürler, velîler, vasiler ve hattâ yeni çıkmış doktor beyler, hiç şüphe yok bu (fena âdet) in ne kadar acıklı hallere sebep olduğunu anlamışlardır.
Ben tamamıyla inandım, iman ettim ki bu hususta ne kadar söz söylense, ne kadar yazı yazılsa boşa gitmez, faydadan hâlî olmaz zannederim.
31 çeke çeke, türlü türlü felâketlere, dehşetli hastalıklara uğrayan ne kadar çocuklar, gençler ve kızlar gördüm. Hatırladıkça tüylerim ürperiyor!
Kendilerini esir eden bu ejderhanın tesirile ne kadar musibetlere düştüklerini teessürle dinledim. Onları bu belâlardan kurtarmak için ne kadar çalıştım. Çeşit çeşit usulleri tatbik ettim, uygulatdım. Zamana, ihtiyaca, vücude, bünyeye göre tedbirler aldım. Hastalıklarını tedavi için uğraştım.
Artık uzatmayacağım. Abaza çekmek hakkında çok tetebbu’larda (araştırma), tetkiklerde, araştırmalarda bulundum. Bu belâlı huya karşı tiryaki olanları nasıl kurtardığımı yazmayı düşünüyorum. Bu usulleri ve tesirli ilâçları her genç, her aile reisi, her öğretmen bilmelidir. Ona göre hareket etmelidir.
Rastladığım, gördüğüm birçok gençlerin maceralarını, sergüzeştlerini, serüvenlerini, baştan geçen acıklı hallerini inşaallah yazacağım.
Ben eminim, bu bahisler, bu mes’eleler, bu ayıtlar bütün okuyucularımı hem güldürecek, tatlı tatlı eğlendirecek ve hem de güzel bir ibret dersi verecektir.
Pek yakında Allah’ımın iznile bastıracağım diğer bir kitapçığız, daha çok faydalı olacaktır.
Son kelâm: Ulu Tanrımın yardımını ve okurlarımızın himayelerini, korumalarını candan dilerim.
Kaynak: Doktor Hafız Cemal «Lokman Hekim’in Sakın Ha Dediği 31 Çekmenin Belaları», Milli Mecmuâ Basımevi1943, İstanbul

(Not: Masturbasyon’un hakkında yazılan yazıda “günah” kavramı hiç geçmemiştir. Bu fiilin sağlığa zararlı olduğundan bahsedilmiştir. Çünkü yasaklığı konusunda kesin bir hüküm yoktur. Kıyas vardır. Neticede “Sağlığımızı korumak üzerimize farzdır”. Bu nedenle zina fiiline düşecek olma korkusuyla psikolojik travma geçirenler, bu ve benzeri bilgilerle kalpleri kuvvet bularak, hem bu illetten hem de günahtan korunma gücü bulurlar.
Allah Teâlâ beşerî ve ruhî hayatımızı bize kolaylaştırsın ve güzel geçirmeyi nasip kılsın.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar