UNUTTUĞUMUZ MESELELER TOPLUMDA PSİ KONTROLÜ
Modern bir savaşa hazırlanmak için halkın bir coşkunluk içinde kabul ettiği
bir şartlandırma gereklidir.
Hitler bunu çok iyi biliyordu.
Çinliler bugün bu teoriyi uygulamaya koymaktadırlar. Çin’de, gördük ki
ökültle hareket eden halk hareketinin başarılı eylemi «Dörtler Çetesi»nin
devrilmesine sebep olmuştu.
Bu cinsten bir hareket ABD'de uygulanmaktadır.
Walter Bovart'ın «Operation Mind Control» zihin kontrolü
hareketi: (Dell Publishing Co.) isimli eserinde bu belirtilmektedir.
Sovyetler de hiç kuşkusuz toplumun ne düşündüğünü anlamak için halkını
kontrol altında tutmaktadır. Bunun için gizli polisin gücü yetmez; düşünce
gizli kalabilir. Zarurî olarak cezayı ve yakalanmayı gerektirecek bir yayın
halinde ele geçmez. Genel ruh halini kollektif şuuraltını tanımak için
Telepati'nin kullanılması fikrinin doğuşu hayli eskidir. Bu 1931 lerde «Amazing
stories» dergisinde Paul H. Lovering imzasıyla yayınlanan «The
inevitable Conflict» «BEKLENMEDİK KARGAŞA» başlıklı yazısıyla başlar
Lovering H.P. Lovecraft'ın takma adıydı. Bu tarihten itibaren
Sovyet'ler'de de, ABD'deki gibi hassasiyet arttırıcı haplar içirtilen bazı
süjeler vasıtasıyla şehirde hüküm süren atmosferi hissetmeye, anlamaya
çalışırlar. BAZI SÜJELER İPNOZLA ŞARTLANDIRILARAK GENİŞ BİR TOPLULUKTAN
GELEN TELEPATİK SİNYALLERE DUYARLI HALE GETİRİLDİLER. İpnoz ile etkili
hapların bir araya gelişi çok ileriye gitti ve daha önceden gördüğümüz Lee
Harvey Osvvald olayı gibi bazen öldürücü nitelik kazandı. Yapılan en yeni
anketlere göre CİA'nın 7000 deney süjesinden en azından üçü ölmüştür. Bunlar
arasında Amerikan ordusu albayı George Donald 1959 da intihar etti Böyle
bir fiilin sebeplerini kesinlikle sonradan bulmak, cidden güçtür. Olsa olsa,
delil yokluğundan, öfkeli bir toplumun kollektif şuuraltını duyarlı hale
getirmeyi denediği düşünülebilir. Bu araştırmalar zaman olarak çok gerilere
gider, en azından LSD'nin keşfine kadar...
CİA'nın yaptığı yeni bir ankette bir tanık hava astsubayı William F.
Chaffin, yemin ederek, 1958'de kod numarası E.A. 17-20 olan bir hapı
kullanmayı kabul ettiğini ifade etti.
CİA formülü açıklamayı reddetmiştir.
İlgili dosya tamamen imha edilmiştir, en ufak iz bile yoktur. Tanık bu
denemeden sonra çok ıstıraplı ruhsal çöküntülere ve halüsinasyonlara maruz
kaldığını anlatmıştır.
Amerikan kollektif şuur altını telepatik olarak algılama hipoteziyle
yeterince bir araya getiren bir tanıtım... Ayrıca Amerikalı başçavuş tecrübeden
sonra yapılan sorgudan hiçbir şey hatırlamadığı da belirtti
Ancak çok uzun seneler sonra hatırlayabilmişti. Burada zihinsel bir
yetersizlik kesinlikle söz götürmez. Sebebi süjeye yapılan kuvvetli bir Post -
Hipnotik (uyku sonrası devam eden) telkindir.
1975'de anket komisyonu önünde yaptığı açıklamada otuz süjelik bir
grubun- bu deneylere katıldığını da ekledi.
1958-1978 arası düzenli olarak senede yüz süjede bu türden deneyler
yapıldığı farzedilir ve bir telepatik algılama tekniğinin adamakıllı
geliştirildiği de söz konusu ise şimdiki Amerikan yönetimi falan şehir ve
askerî üste düşünülebilir. Ayrıca yüksek sayıda süjeye sahip olmak gerekir.
En klasiklerinden biri de bir bilgisayar bu operasyonu tamamlar ve
kamuoyunun gerçek tepkisini soru bültenleri ile sondaj sonuçlarından çok farklı
olarak tam vaktinde okur.
Kamuoyunu telepatiyle öğrenebilen hassas süjeier ipnotize edilmiş
olabilirler mi? Ünlü elektronik beyin tröstü Rand Corparation'un
bir raporu 25 Nisan 1949 da şöyle bir başlık taşıyordu:
«Kominform ülkeleri halk mahkemelerinde itiraflara yol açmak için
ipnotizma teknikleri mi kullanıyorlar»?
Bu rapor Batı ülkelerinin ve Amerikalıların hipnotizmaya verdikleri
Önemi vurguluyordu.
CİA şeflerinden Richard Helms Senato Warren komisyonunda
yakınlarda örgütün faaliyetlerini kontrol babında şu dikkate değer sözleri
söylemiştir:
«Yapılan araştırmalar Sovyetlerin sosyal sistemin siyasî amaçlarıyla
uyuşacak şekilde Sovyet vatandaşlarının davranışını kontrol etmek üzere bir
teknoloji düzenlemeye çalıştıklarını göstermektedir. Ayrıca aynı teknoloji çok
özentili bir tarzda insan zihniyetiyle mücadelede topluluk İçinden alınan hedef
bilgilerin aktarılması zorunlu olan bilgilerin kodlanmasında kullanılabilir.
«BU AÇIKLAMADA DA YAPILMASIGEREKEN TEK DÜZELTME ŞUDUR. SSCB, HALKININ
BÜTÜN KONTROLÜNÜ OKÜLT VE PARAPSİKOLOJİK VASITALARLA ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞAN TEK
ÜLKE DEĞİLDİR. AMERİKALILAR DO AYNI ŞEY YAPMAKTADIR. HELMS BUNU EKLEMEYİ
UNUTMUŞ OLMALI...
Toplumun kontrolü konusunda bir parantez açmakta yarar vardır. 5 Haziran
1968'de saat 12.15 de, Senatör Robert Kennedy, Los Angeles Ambassador
Oteli'nin büyük salonunda öldürülmüştü. Filistinli mülteci katil Sirhan
Beşara Sirhan olaydan pek kısa bir zaman
sonra tutuklandı. Sirhan garip bir şekilde hiç bir şey hatırlamıyor, en azından
anormal bir trans içinde bulunuyordu.
Evinde yapılan bir araştırmada, önemli miktarda ökültizmayla ilgili
kitap ele geçti. Bu durum Los Angeles Belediye Başkanı Sam Yorty'ye her yerde
şu cümleyi söylemek fırsatını verdi: «Sirhan çeşitli komünist örgütlerin
üyesiydi. Bu arada Rozkruvaların da..» Bereket versin ki, sanık Kaliforniya
Üniversitesinden bir ipnoz uzmanı Dr. Diamond ile yazar Truman Capote
tarafından sorguya çekildi. Önce şunu tesbit ettiler ki, Sirhan'ın, önceleri
söylediği gibi, ipnotize edilmesi imkânsızdı, çünkü zihin hastalığından
muzdaripti. (Paranoid Şizofren) Sirhan, bulunan not defterine yazdığı
gibi bir durumdaydı... «Birisi, ruhuma etki etmek istiyor.» Çekilen EEG'si
normaldi. Senatör Kennedy'yi öldürmüş olduğunu kesinlikle hatırlamıyordu.
İpnotik ya da telepatik vasıtalarla uzaktan kontrol edilmekte olduğunu
ileri sürüyordu. Konuyu çok iyi bildiği ve hayret verici bir okült kültüre
sahip olduğu ifadelerinden anlaşılıyordu..
1973'de Sirhan'ın hapishanedeki resmi doktoru Psikiyatrist Dr. Edward
Simpson, onu sorguya çekti ve aldığı cevaplarla öyle şaşkın bir durumda kaldı
ki, tutanakların gözden geçirilmesini tavsiye etti.
Simpson'a göre, Sirhan'in R. Kennedy'yi öldürmüş olduğunu psikolojik
olarak tasdik etmek imkânsızdı. Ayrıca şunu da tesbit etti ki, Sirkan birinci
sınıf bir ipnoz süjesiydi. Kapatıldığı hücresinde sabırla çalışıp bizzat
geliştirdiği bir «kendi kendini ipnotize etme» metodu kullanıyordu,
1975'de yapılan sorgusunda Sirhan «R. Kennedy'yi öldürmedim, eğer öldürdüğüm
ispatlanıyorsa bu beynimin yıkanmasından ve uzaktan yönetilmemden İleri gelmiştir.»
dedi. Beyni X ışınlarıyla trandı. Uzaktan yönetici ne de elektronik kontrol
cihazı bulunmadı. Hiç bir şey, onu neyin ipnotize ettiğini öğrenme imkânını
vermedi. Qswald'dan farklı olarak KGB ile kesinlikle irtibata geçmemişti. Kesin
olan fiilen ipnotize edilmiş ve post-ipnotik telkinle öldürme emrini
almış olmasıydı..
İpnozla ilgili bütün hatıralar hafızasından silinmişti. Bilindiği üzere
ipnoz ya da ilaç kullanarak şulelerin hassasiyetine göre onları kollektif şuur
altına getirmek ve her şeyi unutturmak mümkündür.
Bilgisayarlarla yapılan araştırmalar bunun böyle olduğu açıkça tespit
edilmiştir.
Şu halde kollektif şuur altına yapılan herhangi bir etkinin sonuçlarını
kontrol altına alma vasıtalarına şimdilik sahibiz demektir. Bu sonuçlar
kamuoyunun ve neticede kamu etkisinin yollarını belirler.
Geriye, ki bu en kıymetli iştir, kollektif
şuuraltına nasıl etki edileceğini bilmek katıyor.
KİTLE KONTROLÜ
«HALKI ALDATMA»ya dayalı propaganda en etkili vasıtadır. Vaktiyle
Hitler böyle yapmıştı. Yüceltilmiş süjeler yoluvla etki sağlanıyor. SİNEMA,
TELEVİZYON VE RADYO’YA ŞUUR'UN ALGILANABİLECEĞİ. HIZLI ŞUURALTINA DOĞRUDAN ETKİ
EDEN BİR MESAJ YANSITILIR.. Mesaij alan, haberi bile olmadan normal
zamanda yapmadığı fiilleri yapmağa teşebbüs eder.
Bununla beraber ünlü bir İngiliz Bilgini Dr. Chris Cuflen, (Lea
Hospital) «New Scentist» in okuyucu mektuplarında, 1 Haziran 1978 de,
şuna dikkati çekiyordu.
«Böyle bir sürecin olduğu sorun dışındadır. Modern deneyler açıkça
tersini göstermiştir.» Hızlı bir akış içinde geçen yansımaların insan
üzerindeki etkisini pratik olarak inkâr edemeyiz. Yüceltilmiş yansımayı
yasaklamayı hedef alan baskıları, Dr. Cullen, geçen yüzyılın sonunda
meşrulaşan X ışınlarına konan yasaklarla ayni sıraya koymaktadır.
Çünkü X ışınları kadınların vücudunu elbiselerinin altından görme imkâm
veriyordu. Amerikan polisi bu etkisizliği tecrübe etti. Böyle bir mesajı,
bulunamayan, bir suçluyu teslim olmaya çağıran bir haberi yayan polis, hiç bir
cevap alamadı, sonuç çıkmadı.
Buna karşı, beyinlere bir makinayla güçlendirilmiş paropsikolojik
uyaranlarla uzaktan etki daha muhtemeldir. Gerçekten uygarlığımız küçük bir
insan topluluğunun kendi düşüncesini kitle üzerine yansıtılabilmesine imkân
veren yöntemleri bilmemektedir. Bu türken teknikler vaktiyle Hindistan'da
vardı, ama zamanımıza kadar ulaşmadan unutuldu- Eğer bu saf zihinsel
teknik kesinlikle unuulmamışsa, bazı gizli topluluklarda muhafaza edilmiş olabilir.
GÜÇLENDİRME TEKNİKLERİ
Üç çeşit güçlendirme tekniği vardır.
1— Parapsikolojik olayın elektronik ve ses etkisiyle doğrudan doğruya
güçlendirilmesi. Bugün Sovyetler, bu konu üzerinde pek ciddî ve büyük bir gizlilik
içinde çalışmalar yapmaktadır.
2— İnsana bazı şeyleri düşündürten yöntem Amerika'da üzerinde ciddiyetle
durulan bir konudur. Fikir, İspanyol Santiago Roman Y. Cajal'dan geldi.
Olabilirlik ihtimali New York Bilimler Akademisinden meslektaşım Prof. Jose
Delgado tarafından deneysel olarak kanıtlandı. 1964 de hayvan beyinlerine
onları radyo dalgalan vasıtasıyla kontrole imkân veren alıcılar yerleştirildi.
Dostum Remy Chauvin daha önce ismini verdiğim eserinde, maymun ve
fareler üzerinde yapılan deneyleri ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Delgado
dövüşen boğalar ve katırlar üzerinde de deneyler yapmayı başarmıştı.
Bütün bu sonuçlar öncelikle beyne bir alıcı yerleştirilmesini
gerektirmektedir.
Bundan sonraki aşama, radyo ya da radar cihazına benzeyen bir jeneratörden
yayılan dalgalan modüle eden uyarılar vasıtasıyla beyni kontrol etmekten
ibarettir.
Bu yoldaki ilk durak Sovyetler tarafından açılmıştı. Başa bağlanan
elektrotlar vasıtasıyla yayılan dalgalarla uyku getiren bir cihaz üretilip
satılmaya başlanmıştır. Böylesi bir cihaz uyku kürleri için çok kıymetlidir. Çünkü
uyku haplarıyla uyumanın yararsızlığı malûmdur. Ne var ki bu cihaz ancak
pek küçük bir mesafeden, elektrotları beyinden ayıran birkaç santim uzaklıktan
çalışıyor, Halkı uzaktan kontrol etmek büyük bir şehrin bir mahallesini
çalıştıran bir üreteci gerektiriyor
Bu jeneratörle geceleyin uyumakta olan insanların beynine sonradan
yapacağı, yerine getireceği, emirler yerleştirilecektir.
Kaliforniya Üniversitesi geçenlerde bu türden yapılan deneylerin tutanaklarını
Dr, W. Ross Adey imzası altında yayınladı. Adey radyo vasıtasıyla
şempanzelere oldukça karmaşık işlemleri tamamlatacak bilgileri nakletmeyi
başardı.
Stanford Enstitüsünde 1975'de söylenen sözlerle ilgili beyinsel uyarılar
kaydedildi: Süje konuşurken meydana gelen beyinsel uyaranları kayda geçirildi
ve bir bilgisayar düşünceye eşdeğer olan bir sözlükle birleştirildi. Bu düzenek
üç bilginin Danile Wolf, Lavvrence Pinnio ve David Hall'ın eseriydi.
Onlar düşünceyi mekanik olarak güçlendirdi. Süje bir tekerleği sağa çevirmeğe
karar verince (Niyet edince) tekerlek dönüyordu. Oysa bunu düşünmemiş, dönmesini
fiilen zihinden canlandırmamıştı. İnsanlarla ilgili uygulamalar mümkün olduğuna
göre aynı prensiple felçli insanlarda suni organlarını çalıştırabilirlerdi. Şu
sıralarda düşünce yoluyla yöneltilen tekerlekli hasta koltukları üzerinde
incelemeler yapılmaktadır.
BEYİN DALGALARI
DİĞER MUHTEMEL SONUÇLAR İSE OLDUKÇA KORKUTUCUDUR. BU USULLE HERHANGİ BİR
KİMSE ŞU YA DA BU PARTİNİN ADAY ADINA OY VERMEĞE İTİLEMEZ Mİ?
Dr. Adam Reed (Rockefeller Enstitüsü) gibi bilim adamları
1976'da Amerikan Bilim Geliştirme Cemiyetî'nin bir toplantısında çeşitli
uyarılar yaptılar. Psikolojik olarak kontrol altına alınmış ve beyinlere hakim
olan makineleri kullanan bir gizli yönetim hükmüne girmiş bir toplumun
manzarası bile insanı çıldırtır. Ayni amaçla özellikle alçak frekanslı sesler
de kullanılabilir.
İnsan beyninin dinlenik normal haldeki titreşimi.
Alfa Ritmi olarak 9—12 saniye arasında değişir.
Saniyede 13 salınım uyku halini gösterir.
Bu yüzden avcı uçaklarında kazalar olmaktaydı. Çünkü pilot saniyede 13 titreşim
yapan gösterge tablosunun ışıklarına bakıyordu. Bu göstergeleri hemen
kaldırdılar. Bu alçak frekanslı elektromanyetik dalgaların dünya küresi ve etrafındaki
iyonlaşmış tabaka tarafından yükseltildiği bilinmektedir. Bu tip dalgaların frekansları
7-15 Herztir. Büyük bir güçle uzak mesafelere nakil olurlar. Beyinde aynı dalga
gamlarındaki ses titreşimlerini hasıl eden bu tipten dalgalara akıl erdirmek
güç değildir. Dr. Barnaby evvelce bu ihtimaliyet üzerindeki endişelerini
bildirmişti. Bu tür olaylar bundan böyle psikolojik araştırmaların
uygulanmalarını beklemeden geniş halk kütlelerinin beyinlerini kullanmaya
yarayabilirler. Artık bu çapta kitlesel teşebbüs hareketlerinden masun
(korunmuş) kalamayız.
Her buluş gibi, bunlarda faydalı bir yöne kanalize edilebildiler.
Stanford'dan Prof. Volpe ve Lazarus uçaktan korkma ve alkole alışmak gibi bazı
fobileri tedavi etmek için imajlı birleştirilmiş ses yansımaları kullandılar.
Her türlü tehlike arz eden araştırmaların barışçı örgütler tarafından
yasaklanması istisna değildir. Ama samimi bir gözetim imkânsızdır. Bu
demokratik toplumlarda kolaysa da, Çin ve Rusya'da ne kadar zor olduğunu
gördük. Öncelikle bunlara diktatörler sahip olmak isterler. Arjantin nerdeyse
ilk önce hidrojen bombasına sahip olacaktı.
O halde zihinsel kontrol yöntemlerine ilk kim sahip olacaktır?
Hipotez doğruya benzer, önemli kaynaklar talep etmeyen beyin kontrolü
vasat bir ulusun zaferi olabilir.
Amerika'da yayınlanan Dr. Fry Meyers ve Lindstrom'a ait ses üstü
çalışmaları, bir fikrin aracıları vasıtasıyla bir beyine yerleştirilebilmesinin
mümkün olduğunu göstermiştir. Bu dalgalar, havada kötü yayılırlar, ama bir
radyo dalgasına kolayca modüle edilebilirler. Ruslar bundan kısmen
yararlandılar. 1975'de Moskova'da ABD elçiliğini radyo dalgalarıyla taşınan
ultrasonlarla yayın yapamaz hale getirdiler. Maksat casusluk için elçilikte
kullanılan dedektörleri felce uğratmaktı Gene iddia edildiğine göre Ruslar,
Amerikan diplomatlarının ve «Döneklerin» beyinlerini uzaktan yıkamağa
çalışmışlardır.
Her ne olursa olsun burada tahlili edilen bütün PSİ silahları ile bir
toplumun zihinsel kontrolü, şimdilik korkutucu olmaktan uzaktır. (sh:64-70)
ANAHTAR KELİME (İsm-i Âzam)
Gizli servislerin hedefi, bir «anahtar kelime» söylendiği zaman süenin
hafızasını harekete geçiren bir «ipnotik metod» bulmaktır.
O zaman on-oniki sayfalık bir yazı ve şekiller kaydedilebilir; huduttan
kolayca geçip kendi ülkesine giden süje, şeflerinin birinin söylediği başka bir
«Anahtar kelimeyle» söz konusu bilgiyi yeniden ortaya çıkarabilir.
Şekil çizmesini bilmese dahi planları tamamı tamamına yeniden çizebilir.
Sadece, maddesel hiçbir şey bulunmamakla kalmaz, soru bile sorulsa, süje hiç
bir şey söyleyemez; zira şuurlu olarak kendisinin bir bilgi taşıyıcısı olduğunu
kesinlikle hatırlamaz. Hem şuur, hem de şuuraltı olarak mümkündür. Şuurlu
durumda kendimi örnek gösterebilirim. İki şahsi tecrübem ve bir de doğrudan
gözlemim var. 1943 Kasımında Gestapo beni tutuklamıştı. Tüm Avrupa'da Stokholm'den
Baleare adalarına kadar yayılan “Marco Polo” isimli haber alma örgütüne
mensup bin yirmi dört ajanın eşkalini ayrıntılı olarak biliyordum.
Elliden fazla işkence görmeme rağmen tek kelime bile söylemedim.
Bununla beraber hâlâ, iki seneden fazla kaldığım temerküz kampında etrafımda
olanları mükemmelen hatırlıyorum.
5 Mayıs'tan 19 Mayıs 1945'e kadar, Mathausen'in tesliminden
sonra, orada alelacele kurulan bir Amerikan hastanesinde hastabakıcı olarak
kaldım, İki haftalık süre içinde ölen sekizyüz kişinin itirafını topladım.
Bunların her biri bir hayat hikâyesi idi ve büyük bir kısmı bu adamların
tutuklanması sonra da götürülmelerine sebep olan ihanet üzerineydi. Bu hikâyelerin
güvenilir olduklarını göz-önünde bulundurarak not almadım. Fransa'ya dönüşümde
onları tekrar kâğıda döktüm, hemen hemen iki sene sürdü. Daha sonra
Psikoanalistlerle temaslarım oldu. Şunu öğrendim ki, modern bilimin babaları
sayılan Freud, Jung ve Adler'in hiçbiri ölmekte olan bir insanı katiyyen
dinleyememişlerdi. Acaba onlar bu şartlar altında insan tabiatını
tanıdıklarını ve insanlara yardım ettiklerini nasıl ileri sürebilirler?
(sh:73-74)
KİŞİLİĞİNDEN AYRILAN «BEN»
Hidrojen bombasını herhangi bir kimsenin yapabilmesi için on-iki sayfalık
makul bir doküman halinde yazılmış olması yeterlidir Doküman oldukça açık ve
yeterli satır aralığında olabilir. Vaktiyle Amerikalı bir öğrenci,
yöneticilerin büyük heyecanıyla alay etmişti. Bütün bu sözler, ajanımız birkaç
dakika içinde, bütün bir çalışma ağının sentezini kendine mal edebilir demek
içindir. Okuduklarının hafızasına depolanması için kendisine emir vermesi yeterlidir.
Burada sadece bir uygulama yeniliği vardır. Kendi hafızamıza kayıt yapması için
şuurlu olarak emir veremeyiz. Bazen şuuraltına yerleşen şeyleri anormal bir
humma, zihinsel bir rahatsızlık ve de ipnotizma durumunda tekrar ortaya
çıkarıyoruz. İpnotizma usulü pek geçerli değildir, zira ipnotize edilen süje
telepatik bağ-vasıtasıyla ipnotizmacının ihtiyaç duyduğu şeylerden hatırlayabildiği
her şeyi söyleyebilir ve böylece herhangi bir taşkınlık meydana gelebilir. Japonya'da
Luira'nın çalışmaları sonunda sağlanan Sovyet metodunu kullanan gizli
bir ajan, isteğiyle bir belgeyi kendi içine (Zihnine) sindirebilir. Sanki
ezberler, sınırsız süre saklayabilir. Ve bir anahtar, kelime ya da kod
kullanılarak tekrar dışarı çıkabilir. Şahsen ben de bunu yapmak isterim.
Kendileriyle konuştuğum birçok uzmana göre, hafızaya böyle emirler vermek için,
bile bile bir kişilik ikileşmesi meydana getirmek gerekir.
Bu durumda «Ben bir başkasıdır.» Ben, kendi kişiliğinden ayrıldıkça,
yerine getirmek mecburiyetinde olduğu şeyi hafızaya emretmek o kadar kolay
olur. Bu genel ilkedir, ama nasıl uygulandığını tam olarak bilmek gerekir' Bir
kaç uyanık okuyucu bunun bir yoga olduğunu söyleyecektir.
Ben öyle olduğunu sanmıyorum.
YOGA BÜYÜK BİR ŞARLATANLIKTIR, BANA GÖRE;
YOKSA GİZLİ HİNT SERVİSLERİNİN İNSANI ŞAŞIRTAN
PERFORMANSINDAN SÖZ EDİLDİĞİNİ DE İŞİTİRDİK.
İMDİ, NE PAKİSTAN VE ÇİN'E, NE DE TÜM DEVLETLERDE BULUNAN ÇOK GÜÇLÜ ÇETELERE
KARŞI, HİNT GİZLİ, SERVİSİNİN ÖZELLİKLE PARLAK BİR TARAFI YOKTUR. Yoga'nın
güçlerini ortaya koyacak fırsatlar Hind gizli servisinin eline çok geçmiştir,
ama netice belirsiz... Bu çok tuhaf ipotez şimdilik diğerlerinden farklı değildir.
HAFIZA KONTROLÜ
Mantıki olarak hafıza kompleksi tamamen tecrid edilmelidir.
MADDİ BEDENİNİ KONTROL ALTINA ALABİLEN KİMSELER OLDUĞUNA GÖRE, NEDEN «PSİ GÜÇLERİNİ»
KONTROL ALTINA ALANLAR MEVCUT OLMASIN? Ayrıca hafıza eğer duyular dışı bir
yetenek ise, o zaman çok genel olmak gerekir. Herkes ayni psi kudretine sahip
değildir. Ama gene herkes tümel hafızaya sahip gibidir. Bu vesileyle size John
Buchon'ın «Les trois otoges» Üç Rehin, isimli kitabını okumanızı tavsiye
ederim.
YİNE HERKES OKUMAYI ÖĞRENİYORSA KENDİ HAFIZASINI KONTROL ALTINA ALMAYI
DA ÖĞRENEBİLİR. AMA NASIL?
Keşfin gizli kaldığına üzülüyorum ve birgün yayınlanacağına inanıyorum.
Umudum var, zira tüm sırlar ifşa olunacaktır. Varsayımı basite indirgersek,
Alfa ritmlerinin irade kontrolüyle bir ilişkisi olup olmadığını soruyorum,
kendime.
Hafıza, maddesel hiç bir şeye, dayanmasa bile, beyinsel ritimlerdeki bir
değişime ikinci derecede etkiye sahip olabilir. (sh:76-77)
Kaynak:
Jocques Bergier, LA GUERRE SECRETE DE L'OCCULTE, Gizli
Parapsikoloji Savaşı,trc: Ergün Arıkdal, Ruh ve Madde Yay., 1981, İstanbul,
Yorum: Başarıya susayanlar sadece maddî tedbirler alarak
hedefe varamazlar. Muhakkak psişik tedbirleri almalıdırlar. Bahsettiğimiz bu
durum her konuda geçerlidir. “Alternatifsiz” kelimesini kullandığınız her şeyin
bir zıddı vardır. Zıtların kazanma mücadelesinde başarıya ulaşması ancak maddî
ve psişik etkiyi eşit şekilde dengede tutanlarda görmekteyiz.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar