YAHUDİLERE AİT BİR TALMUD’U İSLÂM’A AİT BİR YORUMMUŞ GİBİ SUNANLARA YAZIKLAR OLSUN.
İnternette sörf yaparken “İslam Felsefesi Mantığı
Nedir?” başlığını atarak sanki dinimize karşı bir hassasiyet ifadesi babından
hakaret eden zavallıları tesadüfen okurken bu yazıların asıl kaynağının “Zakir Çelik-12:39:56 @ 18-12-2007 Yahudi
Talmudu” başlığı altında yazılmış bir fıkra olduğunu görünce uyarı babından
yazmak üzerimize borç oldu.
2012
yılında bazı münevver (?) ler yanlış
şekilde bu hikayeyi topluma servis etmişler ve yanlış yönlendirmişlerdir. Bu
kişiler aldıkları, buldukları ve
sayfalarına pasteledikleri bilginin asıl kaynağına biraz dikkat etselerdi ne
güzel olurdu, diyebiliyorum.
Bu konuda sadece şu söz söylenir. Bizler mukallitten
öteye gidemeyiz. Hazırcıyız.
Hulasa şu anki araştırmalarıma göre “İki hırsız”
hikayesinin ana menbaı bu sitedir.
Hepinize geçmiş olsun. (Not: Kitap araştırması
yapacağım, bir şeyler bulursam daha sonra ilave yapabiliriz.)
Zakir Çelik
12:39:56 @ 18-12-2007
1031 Defa Okundu
12:39:56 @ 18-12-2007
1031 Defa Okundu
Genç bir adam ünlü bir
rabiyi (hahamı) ziyaret ederek Talmud öğrenme arzusunu dile getirir. Rabi
sorar:
- Aramice biliyor
musun?
- Hayır.
- İbaranice?
- Hayır.
- Tora öğrendiniz mi?
- Hayır, ama
endişelenmeyin. Columbia Üniversitesi'nde felsefe okudum, Harvard'ta Sokrates
mantığı üzerine doktora yaptım. Şimdi biraz Talmud öğrenerek eğitimimi
tamamlamak istiyorum.
Rabi, delikanlıya Talmud
öğrenmeye hazır olduğunu düşünmediğini söyler.
- Ancak, dilerseniz
mantık konusunda sizi sınayabilirim. Sınavı geçerseniz size Talmud öğretirim.
Rabi iki parmağını
kaldırır.
- İki hırsız bacadan
süzülerek bir eve girer. İçeri vardıklarında birinin yüzü temiz diğerininki
kirlidir. Hangisi yüzünü siler?
- Yüzü kirli olan.
- Yanlış. Şu basit
mantığa bakın: Yüzü kirli olan, temiz olanı görür ve kendi yüzünün de temiz
olduğunu düşünür. Yüzü temiz olan ise, kirli olanı görür ve kendi yüzünün de
kirli olduğunu düşünür. Dolayısıyla silinen, yüzü temiz olandır.
- Çok akıllıca. Beni
bir daha sınayın.
Rabi aynı soruyu
tekrarlar.
- Yüzü temiz olanın
yüzünü sildiğini belirledik zaten.
- Yine yanlış. İkisi
de yüzünü yıkar. Şu basit mantığa bakın: Yüzü kirli olan, temiz olanı görür ve
kendi yüzünün de temiz olduğunu sanır. Yüzü temiz olan, kirli olanı görür ve
kendi yüzünün de kirli olduğunu sanır. Kirli yüzlü adam temiz olanın yüzünü
sildiğini görünce o da yüzünü siler.
- Bunu düşünmemiştim.
Beni bir daha sınayın.
Rabi aynı soruyu
tekrar sorar.
- İkisi de yüzünü
siler.
- Yine yanlış. Hiçbiri
yüzünü silmez. Şu basit mantığa bakın: Yüzü kirli olan, temiz olana bakar ve
kendi yüzünün de temiz olduğunu sanır. Yüzü temiz olan ise arkadaşının kirli
yüzünü görür ve kendi yüzünün de kirli olduğunu sanır. Ancak, yüzü temiz olan,
yüzü kirli olanın yüzünü silmediğini görünce o da yüzünü silmez. Dolayısıyla,
hiçbiri yüzünü silmez.
Genç adam umutsuzdur.
- Ben Talmud öğrenecek
niteliklere sahibim. Lütfen beni bir kez daha sınayın.
Rabi aynı sorusunu
sorar
- Hiçbiri yüzünü
silmez.
- Yanlış. Sokrates
mantığının Talmud öğrenmek için neden yetersiz olduğunu artık anlıyor musunuz?
Aynı bacadan giren iki adamın, birinin yüzü temiz, diğerinin yüzü kirli olur
mu?
Genç adam
sabırsızlanır ve rabiye meydan okur.
- Bir dakika! Aynı
soru için bana üç tane çelişen yanıt verdiniz. Bu imkansızdır!
- Hayır oğlum. Bu
Talmud'dur.
[Talmud
(İbranice: תלמוד), Yahudi
medeni kanunu, tören kuralları ve efsanelerini kapsayan dini metinlerdir.
İbranice lamad (öğrenmek) kökünden gelir. Mişna ve Gemara bölümlerinden
müteşekkildir. Talmud'un iki versiyonu vardır: 5. yy'a ait olduğu kabul edilen
ancak daha eski dökümanları da içeren Babil Talmudu ve daha eski olan Filistin
ve Yeruşalayim (Kudüs) Talmudu.]
Olaylar ve olgularda mantıksal disiplinlerle tek bir
vargıya veya sonuca ulaşmak yerine, olası bütün sonuçların ayrıntılı biçimde
ortaya konulması gerekiyor sanırım.
İran Şahlığı 1978 yılında TUDEH (İran Komünist
Partisi) ve Humeyni işbirliği soncunda yıkılmış ve İran ABD'nin kontrolünden
çıkmıştı.
Nikaragua'daki ABD destekli Somoza diktatörlüğünün
1979'da Sandinist Devrim ile yıkılması sonucunda, Nikaragua da ABD kontrol ve
denetiminin dışına çıkmıştı. Aynı yıl Türkiye'de PKK kurulmuştu. Sovyetler
Birliği, dinci muhalefete karşı, Sovyet yanlısı Babrak Karmal hükümetini
desteklemek için Afganistan'ı işgal etmişti.
1980'de başlayan İran-Irak savaşı ise, tarihsel ve
mekansal olarak bu olay ve olgularla ilgisizmiş, birbirinden bağımsızmış,
aralarında nedensellik (illiyet) bağı bulunmuyormuş gibi görünüyordu.
1980 ve 1988 yılları arasında yapılmış olan bu
savaşta, yaklaşık bir milyon kişi ölmüş, 150 milyar Amerikan Doları maddi hasar
ve her iki ülkede de ağır yıkımlar meydana gelmişti. Irak'ın zaferleri ile
başlayan savaş, İran'ın direnmesiyle yıpratma savaşına dönüşmüş ve galibi
olmadan sonuçlanmıştı.
Oysa ki, bu olay ve olguları birbirleriyle diyalektik
biçimde ilişkilendiren bir akıl olduğu bakın nasıl ortaya çıkıyor:
İran-Irak savaşı Humeyni'ye TUDEH'i tasfiye etmesi
için gerekçeler ve uygun koşullar sunuyor. TUDEH'in tasfiyesinden sonra Humeyni
en büyük şeytan ilan ettiği ABD'den gizlice silah alıyor. (Çünkü, İran
Ordusunun silah donanımı ABD menşeli) Sovyet silahlarıyla donanımlı Irak
Ordusuna karşı savaşmak için İran'ın ödemiş olduğu paralar yine gizlice
Nikaragua'nın komşusu Honduras'ta oluşturulan Kontralar'a (ABD'nin deyimiyle
Özgürlük Savaşçıları) aktarılıyor. ABD tarafından kullanılan Kontralar
Nikaragua'daki Sandinist iktidara karşı savaşıyorlar ve yıllar süren savaş
sonucunda yıpratılan Sandinistler iktidarı kaybetmişti.
İran-Irak Savaşının olası sonuçları
neler olmuştu:
TUDEH üyeleri uyuşturucu ticareti ve ihanet gibi
fiillerle kolayca suçlanarak, şeriat mahkemelerinde sözde yargılanarak mahkum
olmuşlar vinçlerle meydanlarda asılmak suretiyle acımasızca, vahşice
öldürülerek ortadan kaldırılmıştı ki böylece İran mutlak olarak Şii molla
iktidarının eline geçmişti. Şii İran tehdidi, Sunni Arapları İsrail'e ve ABD'ye
daha yakınlaştırmıştı.
Sovyet silahları kullanan Irak, İran karşısında
Batı'dan da silah almaya başlamış ve savaşı finanse etmek için Suudi Arabistan
ve Kuveyt'e borçlanmıştı.
Irak'taki Kürt kabileler İran'a yardım ettikleri
gerekçesiyle Irak Ordusunun hışmına uğramış. Saddam yönetimi kendi Kürtlerine karşı
PKK'nın barınması için serbestlik sağlamış. PKK, 1984 yılında Şırnak baskınıyla
Türkiye karşıtı eylemlerini ilan etmiş. T. Özal, PKK için 'üç beş çapulcu'
demiş idi.
Savaş sonucunda İran-ırak sınırında bir taşın dahi
yeri değişmemişti.
Nikaragua'da iktidarın Amerikan yanlılarına geçmesinin
ardından ve Irak yeterince borçlandırıldıktan sonra bu 'komedi savaş' sona
ermişti.
Suudi Arabistan ve Kuveyt'e borçlarını ödeyemeyen
Saddam yönetimi silahlanmakla suçlanıyordu; Saddam'ın borçlu olduğu iki devlet
ne yeni borç veriyor, ne borçların vadesini uzatıyor; ne de Irak'ın OPEC' teki
petrol kotasını arttırmasına izin veriyorlardı.
Çaresiz kalan Saddam borç baskısı altında ve
borçlarını ödeyebilmek için, ABD-Kuveyt ikili savunma anlaşmalarını bile bile,
Kuveyt petrol kuyuları üzerinde hak iddia etmeye başladı; ABD ise bu durumda
tarafsızlığını koruyacağı yönünde Irak'ı cesaretlendiren açıklamalar yapıyordu.
(Sovyetler Birliği 'glasnost ve presteroka' sürecinde Afganistan'dan çekilmiş,
Bin Ladin'li, El Kaideli Mücahit hareketi kısa sürede Kabil'de iktidarı ele
geçirmişti.)
1991 yılı Ağustos'unda Irak Ordusu, Kuveyt'e girmişti;
Londra'daki bir gösteride göstericilerin taşıdığı bir pankartta 'Kuveyt
El-Sabbah ailesinindir.' yazıyordu. 1992 Mart'ında ABD Ordusu Irak üzerinde
egemenlik kurdu ve Irak dünyadan siyasal ve ekonomsal olarak izole edilirken,
32'nci paralelin üzerinde, Türkiye'de üslenmiş olan 'Çekiç Güç' korumasındaki
bölgede Kürt aşiretlerin federasyon yönetimi oluşturulmuştu.
Afganistan'da mücahit gruplar ve aşiretler arasında
sürtüşmeler devam ederken, Sovyet işgali yıllarında ölen mücahitlerin
çocuklarının sınırdaki Pakistan bölgesinde kurulan kamplarda yetiştirilen
çocuklardan oluşturulan Taliban, ABD'li petrol şirketi AMACCO'nunu mali desteği
ile Afganistan'da iktidarı ele geçirmişti. (AMOCCO'nun amacı Hazar petrollerin
Hint Okyanusuna ve ordan da Pasifik'e akıtmak idi sanırım.)
1996 yılında Refah-yol iktidarıyla Türkiye
tarikatların iktidarını görmüş ve 28 Şubat hareketiyle Erbakan iktidardan
uzaklaştırılmıştı.
Ölümü görmüş, sıtmaya razı olmuştuk.
Ülke ekonomisi MAİ (Çok Taraflı Yatırım Anlaşması) ile
hırpalanmıştı. Yine MAİ'nin en önemli hükmü olan Uluslar arası Tahkim
Kurulu'nun önünü açan Anayasa değişikliği yapılmakla yargısal egemenliğimizden
vazgeçilmişti. Nihayet, Devlet'in yapısında niteliksel dönüşümlerin önemli
merhalesi olan 1999 Stand-by Anlaşması imzalanmıştı.
PKK terör örgütü 1998'de göreli olarak
etkisizleştirilmiş ve aynı zamanda Türkiye'yi de kısmi başarılı gösterecek
şekilde Öcalan teslim edilmişti. PKK terörü hız kesmiş, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti olayı soğumaya bırakmıştı. Güneydoğuda PKK terörü ile keskinleşen
saflar gevşemiş ve böylece Barzaniciliğin yeşereceği toplumsal zemin
oluşturulmuştu. Türkiye'deki Kürt aşiretlerle Irak'taki Kürt aşiretler arasında
ilişkiler geliştirilmişti. (Irak'taki Kürt okullara öğrenci gönderilmesi,
ticari ve mali ilişkiler gibi.)
2001 yılında El Kaideli Bin Laden, , ömrünü tamamlamak
üzere olduğu için kısmen boşaltılmış ve tamamen boşaltıldıktan sonra yıkılması
planlanan ABD'deki ikiz kulelere saldırmış ve üçbin civarında ABD vatandaşının
ölümüne sebep olmuştu ve böylece ABD uluslar arası bir destek ve ittifakla El
Kaide'yi ortadan kaldırmak için Afganistan'da taş üstünde taş bırakmamış; ama
El Kaide Irak'ta ortaya çıkmıştı! (Bu durum, ABD'nin İkinci Dünya Savaşına
girmesinin gerekçesi olan, Aralık 1941`de Havai Adaları`ndaki Pearl Harbour
(Pörl Harbur) Limanı `nda bulunan Amerikan donanmasına Japonya'nın yaptığı
baskını anımsatmıyor mu?)
2002 yılında kuruluşundan kısa bir süre sonra AKP, ABD
ve AB desteğiyle, Türkiye'de iktidara geliyor. 2003 te ABD, Irak'ı işgal
ediyor. Irak ABD hükümranlığına giriyor. Aynı yıllarda PKK eylemleri yükselmeye
başlıyor.
AKP Hükümetleri ulus devlet ve ulus toplum yapılarını
aşındırmış ve bürokrasi Nakşibendi Tarikat'ının çeşitli cemaatleri tarafında
ele geçirilmiş durumda değil mi?
Molla Mustafa Barzani (Mesut Barzani'nin babası)
Nakşibendi değil mi?
Emperyalizm, bölgede Nakşibendi Tarikatıyla anlaşmış
olabilir mi? 18 Aralık 2007
Not: El Kaide'li Bin Ladin ve Suudiler
Vehabilik Mezhebindendir. Bu mezhep 18. asırda İngilizlerce kurulmuş ve İngiliz
amaçlarına hizmet etmiş olduğu tarihsel süreçlerden anlaşılmaktadır.
Sandinistaların lideri Ortega son seçimlerde Nikaragua
Devlet Başkanlığına seçilmiştir.
Kaynak:
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar