ZÜMRÜT TABLET – THE EMERALD TABLET
Zümrüt tablet: Avrupa’lı okültist akımların düşüncelerini
dayandırdıkları kısa bir metindir. Yazılı ilk kaydına 800 yılında Abdulkadir
Geylani’nin “Kitab-ı Sirr Al Asrar” (Sırların Sırrı) kitabında rastlanmaktadır.
1140 yılında Johannes Hispalensis tarafından Latince’ye çevrilmiştir. 14.
yüzyılda simyacı Ortolanus tarafından “Hermes’in Sırrı” adıyla şerhedilen
metin, bundan sonra simyanın gelişimi üzerinde etkili olmuştur. Zümrüt
Tablet’in Tercümesi:
1. Hiç yalan olmadan
doğrudur, kesindir ve çok gerçektir.
2. Aşağıda olan
yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan gibidir, ve birlikte tek
bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler.
3. Ve bütün her şey
bir olandan geldiğinden, bir olanın düşüncesinden gelmiştir. Böylece her şey bu
tek olandan uyum sağlayarak çıktı.
4. Güneş onun
babasıdır, Ay annesidir. Rüzgar onu karnında taşımıştır, Toprak beslemiştir.
5. Dünyanın bütün
gücünün babası budur. Onun gücü eğer toprağa dönerse her şeye yeter.
6. Toprağı ateşten
ayıracaksın, sübtil olanı kalın olandan; bu büyük bir maharetle olmalı.
7. Topraktan gökyüzüne
çıkacak ve yeniden toprağa inecek, ve yukarıda ve aşağıda olanın gücünü alacak.
Bununla bütün dünyanın zaferi senin olacak, bunun için bütün karanlık senden
uzaklaşacak.
8. Bu bütün
kuvvetlerin en kuvvetlisi; çünkü her sübtil şeyi yenecek, her katı şeyin içine
girecek.
9. Dünya da böyle
yaratıldı.
10. Hayranlık verici
biçimler bundan çıktı, bunların ortamı buradadır.
11. Bu yüzden bana Üç
Kere Büyük Hermes denir, çünkü bütün dünyanın felsefesinin üç bölümü de bana
aittir. Güneş’in yaptıkları hakkındaki söylediklerim böylece bitiyor ve
tamamlanıyor.
Açıklama
«Hiç yalan olmadan doğrudur , kesindir ve çok gerçektir.»
Metin öncelikle söylenenlerin doğru olduğunun ve yalancı bilimlerle
ilişkisinin olmadığının söylenmesi ile başlar. Bu bir anlamda kendini
doğrulamaktır. Burada “çok gerçektir” ifadesi de anlamı kuvvetlendirmekte,
belki de eski nitelemeler düşünüldüğünde Güneş’e atıfta bulunulmaktadır. Güneş
ve onun sembolize ettikleri “en gerçek” olarak kabul edilmektedir.
«Aşağıda olan yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan
gibidir , ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler. »
Daha sonra ise Yukarıda olan ile aşağıdaki olanın birliği vurgulanarak
dönemin en önemli ezoterik yasası ifade edilmektedir. Bu aynı zamanda
astrolojiye de temel teşkil etmektedir. Buna göre macrocosmos ile microcosmos
arasındaki bağlantı kesindir ve ikisine de hükmeden Tanrısal yasalardır. Bu
tanrı’nın bir mucizesinin görüntüsüdür.
Bu ifadenin bir başka yorumu da aslında burada filozof taşından söz
edildiği şeklindedir. Bu taş yukarı ile aşağısı arasında , başka bir deyişle
insan ile tanrısal özü arasında bir ilişkiyi belirmektedir. Bu ise her şeyin
bir olmasından, başka bir deyişle insanın tanrıdan çıkması mucizesinden
olanaklı olmaktadır. Öyle ise bu yoruma göre aslında Simyanın ana amacı olan
Filozof taşı ortaya konmuş olmaktadır.
«Ve bütün her şey bir olandan geldiğinden , bir olanın düşüncesinden
gelmiştir. Böylece her şey bu tek olandan uyum sağlayarak çıktı. »
Burada ise her şeyin Tanrı’dan ya da Tanrısal tözden geldiği bir kere
vurgulanarak yaradılış ifade edilmiştir. Bu ifadelerdeki anahtar sözcükler
meditatio ve adaptatio’dur. Meditatio derin düşünmeyi ifade eder ancak buradaki
anlamıyla , bir eylemi ifade etmekte ve Tanrı iradesini belirtmektedir.
Adaptatio ise daha anlamlıdır. Adaptatio , adaptasyon, uyarlama anlamına
geldiği için, tek olandan uyum içinde çıkmak , zaten bu tek olanın içinde her
şeyi barındırdığını ve uyarlanarak varolan her şeyde bulunabileceğini
göstermektedir.
Simya yorumunda ise tek olanın materia prima olduğu ve bir takım
işlemlerden sonra başka şeylere dönüşebildiği söylenmektedir.
«Güneş onun babasıdır, Ay annesidir. Rüzgar onu karnında taşımıştır,
Toprak beslemiştir.»
Bu ifade daha da semboliktir. Güneş ve Ay birleşmesi Simyada kutsal
birleşmeyi sembolize ettiği gibi Güneş ateşi, Ay da suyu sembolize eder.
Böylece dört element düşüncesi burada yerini bulmuş olur. Güneşin baba olması
ise tanrısal yaratıcı gücü belirtmektedir.
«Dünyanın bütün gücünün babası budur. Onun gücü eğer toprağa dönerse
her şeye yeter. »
Buradaki ifade de telesma sözcüğü farklı anlamları ifade
edebilmektedir. Bazı yorumlarda irade/güç anlamına gelmekte , bazı yorumlarda
da mükemmelliği göstermektedir. Her iki anlamda da tanrısal töze atıfta
bulunduğu açıktır. Tanrısallığının farkına varmış insan toprağa dönerse , yani
maddede her şeye gücü yetebilecek durumda olur.
«Toprağı ateşten ayıracaksın, sübtil olanı kalın olandan ; bu büyük bir
maharetle olmalı. Topraktan gökyüzüne çıkacak ve yeniden toprağa inecek , ve
yukarıda ve aşağıda olanın gücünü alacak . Bununla bütün dünyanın zaferi senin
olacak ; bunun için bütün karanlık senden uzaklaşacak.»
Burada ezoterik düşüncenin temel prensipleri açıkça ortaya konmuştur.
Yukarıda da açıkladığımız gibi, Tanrısallığının farkına varmış insanın madde
üzerinde kontrolü olanaklı olabilir. Ancak bunun için sübtil olan kalın olandan
ayrılmalı , yani ruh maddeye olan esaretinden kurtulmalıdır. Bu ancak kendi
nefsimizden kurtulacağımız inisiyasyon ile olanaklı olmaktadır. Maharet
buradadır. Tanrısal tözünün farkına varan gökyüzüne çıkmış olur , ancak yine
maddi aleme dönerek , maddeye hükmederek , yaşamına devam etmeli ve bu dünyada
alacaklarını almalıdır. Artık bundan sonraki hayatta , bu aşama bir kere
geçildikten sonra karanlıklar uzak olur.
Bu düşünceyi Nicolas Valois şöyle ifade etmektedir : “Solvite corpora
et coagulate spiritum “. Türkçe ifadesiyle, bedeni çöz, ruhu pıhtılaştır ,
anlamına gelen bu ifade de ruhun bedenin esaretinden kurtularak evrimleşeceğini
belirtmektedir.
Ancak bütün düşüncelerde varolan ruhun bedenin esaretinden kurtulduktan
sonra madde yokmuş gibi yaşamak değil, kişinin bunun farkına vararak günlük
yaşantısına devam etmesi esastır.
Metin, bundan sonra yaradılışın da bu şekilde olduğunu ve her varolanda
Tanrısal tözün varolduğunu söyleyerek son bulur.
Hermetik yazılar içinde en önemlisi kuşkusuz Zümrüt tablettir. Orta
Çağlardan bu yana bu metin bir çok okültistin dikkatini çekmiş, farklı
yorumları yapılmıştır.
Metinden ilk olarak Albertus Magnus, De Mineralibus adlı eserinde
bahseder. Buna göre Hermes’in mezarı İskender tarafından bulunmuş olup tabletler
burada açığa çıkmıştır.
En yaygın söylence, bu tabletlerin, Hermes’in lahitinin olduğu yerde,
ellerinin arasında bulunmuş olduğudur. Burada sembolik bir ifade kullanıldığı
da varsayılabilir. Tabletlerin Zümrüt olması önce bu taşın Hermes’ e ait bir taş
olduğunu akla getirmektedir, ancak zümrüt yeşil rengi ile ekini sembolize
ettiği gibi, okült gelenekte bilgelik sembolü olarak da kullanılmıştır. Bu
tabletlerin içeriğinin hermetik bilgelik olduğu düşünülürse bu yazıların zümrüt
tablet üzerine yazılmış olmasının anlamı daha iyi gözükür. Zümrüt
Hıristiyanlık’da da inancı sembolize etmiştir.
Hermetik yazıların bir çoğu Helenleşmiş Mısır’a aittir. Bu yazıların da
orijinal Yunanca metninin varolduğu varsayılmış, ancak bugüne kadar eksiksiz
metin bulunamamıştır. Sadece yirmiye yakın Arapça versiyona rastlanmıştır.
Zümrüt tablet hakkında elimizde olan ilk versiyon Tyan’lı Apollonios’a
aittir. (Apollonios Arapça metinlerde Balinus olarak geçer.) İsa’dan sonra
birinci yüzyılda yaşamış olan Apollonios Yeni-Pitagorasçı filozoflar arasında
önemli bir yer tutmakla birlikte, döneminde okült bilgisi ile de tanınmıştır.
Ayrıca büyü ve simya üzerine kitapları vardır.
Apollonios’a atfedilen en önemli kitaplarından biri de “Yaradılış’ın
Sır Kitabı”dır. (Kitab-ı Sırrı Al-Halika). Bu kitapta Zümrüt Tablet metninin
bir versiyonu bulunmaktadır. Bu kitabın Sagiyus isimli bir din adamı tarafından
Altıncı yüzyılda Arapça’ya çevrildiği söylenir, ancak orijinal Yunanca metin
bulunamamıştır.
Kitabın giriş kısmı oldukça ilginçtir. Bu kısmın bir bölümünde bu
yazıları nasıl bulduğunu Balinus kendi ağzından anlatır :
« Yaşadığım yerde tahta bir sütunun üzerine dikilmiş bir heykel vardı.
Sütun üzerinde şu yazılar okunuyordu : “Ben kendisine ilim verilmiş olan
Hermes’im; eserim önce herkese açıktı, ancak daha sonra, benim kadar bilge biri
tarafından yeniden bulunsun diye, sanatımı sakladım.” Heykelin göğsünde ise
eski dilde yazılmış şu yazılar vardı : “Eğer birisi varlıkların yaratılışının
sırlarını merak ediyorsa ayaklarımın altına baksın”
Herkes bu heykeli görmeye gelirdi ve ayaklarına bakıp bir şey
bulamazlardı. Ben ise , küçük , zavallı bir çocuktum .
Fakat büyüyünce, kuvvetlenince , göğsünün üzerindeki yazıyı okudum ve
anlamını kavradım. Ve hemen sütunun altını kazmaya başladım. Toprağın altında
içine güneş ışığı girmeyen karanlık bir geçit buldum. Burada bir meşale de
yakmaya çalışmak da boşunaydı , çünkü sürekli esen rüzgar buna izin vermiyordu.
Karanlık yüzünden keşfettiğim yere giremiyordum, ve rüzgarın gücü
ışığın yanmasına izin vermiyordu.
Tedirgin bir uykuya daldığımda yüzü bana benzeyen bir ihtiyar karşımda
belirdi ve bana seslendi : “Kalk Balinus ve yeraltına gir; bu yol seni
yaratılışın sırrına götürecek ve Doğa’nın nasıl oluştuğunu göreceksin”
“Karanlık hiçbir şeye izin vermiyor ve ışık rüzgara dayanmıyor” diye
yanıtladım.
O zaman bana dedi ki : “Balinus , ışığını şeffaf bir kabın içine koy,
böylece rüzgardan korunmuş olacaktır. Ve seni karanlıkta aydınlatacaktır. “
Bu sözler benim ruhumu neşe ile doldurdu ve isteğime ulaşacağımı
hissettim. Ona seslendim : “ Siz kimsiniz? , bu büyük iyilik için kime
minnettarım?”
“ Ben senin yaratıcınım , mükemmel olan! “
O anda neşe içinde uyandım , onun bana söylediği gibi ışığı şeffaf bir
kabın içine koydum ve yeraltına girdim.
Orada altın bir tahtın üzerinde oturan yaşlı bir adam gördüm . Elinde
zümrüt bir tablet tutuyordu ve tabletin üzerinde “Doğa’nın varoluşu buradadır”
diye yazıyordu. Önünde duran kitapta ise “Bütün varolanların yaradılış sırrı
ve her şeyin nedenlerinin bilimi buradadır.” diye yazıyordu.
Bu kitabı korkusuzca aldım ve buradan çıktım. Bu Bütün Varolanların
Yaradılış Sırrı kitabında yazan her şeyi öğrendim ; Doğa’nın nasıl varolduğunu
anladım ve her şeyin nedenlerinin bilgisine eriştim. İlimim beni meşhur etti.
Tılsım ve olağanüstü şeylerin bilgilerini öğrendim ; dört elementin
birleşmelerini, çekimlerini, itimlerini tanıdım. »
Bu metinlerden “Alemin Bakiresi”
adıyla bilinen kısım, Horus ile İsis arasındaki diyaloglardan oluşur ki,
Hermetizm’in temel ilkeleri bu kısımda açıklanır.
Hermetika’daki dizelerden birkaçı
şunlardır:
“
Haydi dinleyin çamurdan insanlar!
Bir an düşün,
nasıl oluştuğunu ana rahminde.
Aklına getir o usta işçiliği
ve ara o sanatçıyı,
böyle güzel bir görüntüye şekil
veren.
Kim çizdi göz yuvalarını?
Kim açtı burun deliklerini,
kulaklarını ve ağzını?
Kim uzattı sinirlerini ve sıkıca
bağladı?
Kim yaptı kemiklerini
ve etini deriyle örttü?
Kim ayırdı parmaklarını
ve düzleştirdi tabanlarını?
Kim hazırladı kalbini
ve boşluklar bıraktı ciğerlerinde?
Kim görünür kıldı güzelliğini
ve sakladı bağırsaklarını içeride?
Kaç çeşit beceri kullanıldı
ve kaç tane sanat eseri yaratıldı
oluşturmak için bir insanı?
(…) Gözlerinle görmek için O’nu,
mükemmel düzenine bak evrenin;
algıladığın her şeyi yöneten
zorunlu yasalara ve
olan ve olacak olan her şeyin
mükemmelliğine bak!
Uzayda kendine verilen yerde dolaşır
her yıldız.
Niçin bütün yıldızlar aynı yolu
izlemezler?
Her birinin yerini tayin eden
kimdir?
Bunların yapımcısı ve sahibi
olmalıdır birisi.
Mümkün değildir tesadüfen ortaya çıkmaları.
Düzen tümüyle yaratılmış olmalıdır
mutlaka.
Ölçüye sığmayan sadece
ortaya çıkandır ‘tesadüfen’.„
Kaynakça:
HERMES
TRISMEGISTE , La Table d’Emaurade , Les Belles Lettres, Paris, 1995
EVOLA
Julius , The Hermetic Tradition , Inner Traditions International , Vermont,
1994
FONTANA
David, The Secret Language of Symbols , Pavilion Books , London , 1993
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar